Sedat LAÇİNER'in kaleminden

2. Dünya Savaşı’nı ABD finanse etti. Savaştan sonra ise ABD her açıdan rakipsizdi. Diğerleri savaşlarda birbirlerini tüketirken ABD iki dünya savaşında da savaşanlara çalışarak dev bir ekonomi oluşturdu. Evet, ABD de savaşa girdi, ancak savaş Amerikan topraklarında değil, daha çok diğer kıtalarda yaşandı. 

2. Dünya Savaşı’nın ABD’ye maliyeti bugünün parasıyla yaklaşık 4.1 trilyon dolar tuttu. 1. Dünya Savaşı ise 334 milyar dolardı. Ancak bunlara maliyet değil de, Amerikan ekonomisine geri dönen teşvikler demek çok daha doğru olacaktır. Çünkü Amerika’nın bu savaştan kazancı 4.1 trilyon doların çok üzerinde oldu.

Amerikan yüzyılı

2. Dünya Savaşı sona ererken ABD dünyanın tartışmasız süper gücü olarak küresel siyasi, iktisadi ve hukuki düzeni neredeyse tek başına belirledi. BM, Dünya Bankası, IMF ve daha birçok küresel kurum ve düzen Amerikan patronajında oluşturuldu. Sovyetler bu tekele meydan okur gibi olduysa da onun etkisi Amerikan yüzyılının ortaya çıkmasına engel olmaktan çok, onu meşrulaştırıcı bir etkiydi. Kısacası Amerika savaşlar sayesinde hem zenginleşti, hem de her alanda dünya lideri haline geldi. Fakat ABD savaşların maliyetini başkalarına yükleyemediği zaman önce duraklamaya, ardından da gerilemeye başladı:

Düşüş Kore Savaşı’yla başladı, Vietnam Savaşı ile dönüm noktası yaşandı. Kore ve Vietnam’da ABD’nin kaybı bugünün parasıyla 1 trilyon doları aştı. Buna dolaylı maliyetleri de eklersek maliyet neredeyse 2. Dünya Savaşı’nın maliyetine yaklaşır. Üstelik siyasi ve ahlaki maliyetlerden hiç bahsetmiyoruz. Vietnam’dan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı ve Amerika’nın gücünün zirvesinden düşmeye başladığı Uluslararası İlişkiler disiplininin canlı tartışmalarından biri haline geldi. Tıpkı geçmiş küresel liderler gibi ABD’nin de yaklaşık bir asır dünya liderliği yapabileceği hesaplanmaya başlandı. 

Bu hesaba göre ise ABD’nin 2020-2050 arasında bir yerlerde liderliği bir başka ülkeye devredeceği tahmin edilmeye başlandı. Körfez Savaşı (1991) bu kötü gidişatı ters çevirmeye dönük ilk ciddi girişimdi ve aslında dönemi için oldukça başarılı da oldu. Bu savaşın ABD’ye maliyeti sadece 102 milyar dolardı. Üstelik bu maliyet Araplarla ve diğerleri ile paylaşıldı. ABD bu savaştan hem siyasi hem de ekonomik olarak çok kârlı çıktı. Amerikan yüzyılı adeta yeniden diriltildi. Clinton döneminde ise ABD nereye isterse oraya müdahale edebilecek meşruiyeti az-çok tesis etti. Clinton bununla da kalmadı, Amerika’ya ekonomide de altın yıllar yaşattı. Bu kısa dirilişi kâbusa çeviren ise Oğul Bush oldu, daha doğrusu 11 Eylül saldırıları.

11 Eylül ABD’yi batırdı

11 Eylül’le birlikte ABD’nin kimyası bozuldu. Gözü dönmüş boğa gibi sağa sola saldıran ABD, sadece 7-8 yıl içinde itibarını da, moral önderliğini de, ekonomik gücünü de çarçur etti ve geri dönülmez bir çöküş trendine girdi. Sadece Irak’ta batan para 3 trilyon doları aştı. Kongre verilerine göre çıplak maliyetler bile 800 milyar dolara yakın. Buna bir de Afganistan’ı ve diğerlerini eklediğinizde karşınıza 5 trilyon doları bulan bir maliyet çıkıyor. Bu rakam 2. Dünya Savaşı’ndan bile daha yüksek. Üstelik ABD bu kez maliyetleri tek başına sırtlanmak zorunda.

Başkan Obama ve Demokratlar bu çarpıcı tablonun farkında ve dipsiz kuyuyu andıran savaş alanlarından çekilmeye çalışıyorlar. Libya’daki isteksizliğin nedeni buydu. Suriye’de arka planda kalma gayretinin nedeni de bu. ABD maliyetleri artık tek başına taşımak istemiyor. Oysa Cumhuriyetçiler hiç de böyle düşünmüyor. Onlar “biz savaşla zenginleştik, içine düştüğümüz krizleri de ancak daha fazla savaş çözer” düşüncesindeler. Kısacası daha fazla para için daha fazla kan istiyorlar.

 

TUMKOSEYAZİLARİ