Seyircilerin arasından yürüyüp sahneye çıkıyorlar... Birbirinden güzel eserlere can verirken, bir ara yine sahneden inip, seyircilerin yanına geliyorlar.. Onların gözlerinin içine bakarak söylüyorlar...

Biz onları "metro cazcıları" olarak tanıdık. Metroda caz söyledikleri video bir anda sosyal medyada binlerce, yüzbinlerce insanın ilgisini çekti... Biz onları "metro cazcıları" olarak tanıdık ama aslında onlar dünyanın en önemli müzik festivallerinde çok önemli ödüller almış, bu işe gönül vermiş genç yetenekler... En son Dünya Koro Şampiyonası'ndan beş altın madalyaya ile geri döndüler...

Boğaziçi Caz Korosu'nun şefi Masis Aram Gözbek ile "metro cazcılarının" öncesini ve sonrasını konuştuk.

Masis Aram Gözbek, müziğe 3 yaşında başlamış... Boğaziçi Üniversitesi matematik bölümünde okumaya başlayana kadar müzik konusunda sayısız ödüller aldı...

Boğaziçi Üniversitesi'ndeyken caz korosuna katıldı. O zaman bu zamandır da Boğaziçi Caz Korosu'nun şefliğini yapıyor...

Malum üniversite öğrencileri için uluslararası müzik festivallerine katılmak kolay değil. Ama kararlı adımlar ve yaratıcı çözümler sayesinde "imkansız" olan "gerçek" oldu.

Metroda sergiledikleri caz performansının ardından kapılar açıldı. Onlar da gittikleri Dünya Koro Şampiyonası'ndan beş altın madalya ile birlikte döndüler. Masis Aram Gözbek tüm bu süreci ntvmsnbc'ye anlattı:

Boğaziçi Caz Korosu nasıl hayat buldu?
Boğaziçi Caz Korosu’nun temelleri Boğaziçi Üniversitesi’nin Müzik Kulübü’nde atılıyor. 1994’de kurulan üç tane korodan biri. Herşey öğrenciler tarafından yürütülüyor. Şef de bir öğrenci, mezun olup gideceği zaman yerine korodan en makul olan insanı seçiyor. Bu şekilde döngü devam ediyor. Ben 2005 yılında koro ile tanıştım. 2007’de de şef oldum. 2007’den 2011’e şeflik yaptım. Her sene farklı farklı şeyler yaptık. İlk sene beş kişilik bir akapella grubumuz vardı. Avusturya’da düzenlenen dünyanın en prestijli akapella yarışması olarak gösterilen “Vocal Total”de iki tane gümüş diploma aldık. Bu bizi çok yüreklendirdi.
2010 yılında 19 kişilik ufak bir oda koromuz vardı. Bu oda korosu ile farklı yerlerde konserler verdik. Çin’de düzenlenen altıncısı düzenlenen Dünya Koro Olimpiyatları’na katıldık. Bu olimpiyatlar koral müzik alanındaki en büyük etkinlik olarak gösteriliyor. 90 ülkeden 400’ün üzerinde koro ve 40.000’e yakın katılımcı ile gerçekleşti. Burda da bir dünya ikinciliği iki dünya üçüncülüğü aldık.

Daha sonra bu seneye geldiğimizde yaklaşık 35 kişilik bir kadromuz vardı. Ve bambaşka bir repertuar ve yepyeni bir kadro ile sezona başladık. Daha sonra da bu Dünya Koro Şampiyonası'na katılma kararı aldık. Bir önceki seneden de tecrübemiz vardı ki, burdan bir yere gidebilmek, hele kalabalık bir ekiple gidebilmek çok zor. Bir sürü finansal destek ihtiyacı doğuyor. Ve bunu herkes cebinden karşılayamıyor. Geçen sene yaşadığımız zorlukları bilerek yine bu sene yola çıktık. Benim kafamda hiçbir zaman gitmemek, katılmamak yoktu. Gerekli olan miktarı denkleştirememiştik, herkes umudunu yitirirken, durumu kotarmıştık. Bu sene bir yol bulmaya çalışırken kendi aramızda, bir video çekme fikri ortaya çıktı. Genç bir yönetmenle tanışmıştık. Deniz Özgün ismi... Halkla ilişkilerle ilgilenen bir arkadaşı da vardı, Zeynep... Bu videoyu nasıl çekeriz diye düşünürken aklıma Deniz geldi. Deniz’le haberleştim. Çok hoşuna gitti bu fikir. İstanbul’un değişik yerlerinde videolar çekip, bundan bir kolaj yapıp, bu sayede sesimizi duyurmak istedik. Hemen toplandık. Bir Cumartesi günü İstanbul’un farklı bir çok noktasında kısa kısa parçalar söyledik. Herkes farklı farklı kıyafetlerle... Ertesi gün Deniz bunların bir tanesini seçip, paylaştı. O akşam büyük bir patlama oldu... İki hafta içinde ise bir milyonu geçti internet üzerinde seyredilme sayısı... Basın yayın, sponsor olmak isteyen kuruluşlar, koroya katılmak isteyenler...

Biz bu sayede sesimizi duyurduk. Finansbank ana sponsorumuz oldu, Pegasus da ulaşım sponsorluğumuzu üstlendi, Boğaziçi Mezunlar Derneği, Galata Derneği, San Benua Fransız Lisesi bize destek verdi. Şampiyonaya katıldık. Üç kategoride yarıştık. Çok prestijli bir yarışma. Kırk farklı ülkeden korolar var. İkiyüzün üzerinde koro vardı. Bu yüzden de otuz günlük bir kamp döneminden geçtik şampiyona öncesinde. Sabah 11’de başlayıp gece yarısına kadar sürüyordu. Çok yoğun bir dönemin ardından Avusturya’ya gittik. Çağdaş müzik, folklor, karma korolar kategorilerinde yarıştık. Çağdaş müzik ve folklor kategorilerinde dünya şampiyonluğu aldık iki tane karma korolar kategorisinde de ikincilik aldık. İki kere Türk bayrağı ödül seromonisinde dalgalandı. İki kere İstiklal Marşı’nı herkes dinledik. Çok gurur verici birşey... Yarışma ve alınan ödüller bir yana bir kapanış seromonisi geçirdik. O seromonide bizim de söylememizi istediler. Yarışma boyunca beğeni toplayan korolardan istediler bunu. Bizimle beraber dört tane koro sahne aldı. Bizim aldığımız tepki inanılmaz boyuttaydı. Performansımız kısaydı, bitti, 2 dakika sürdü. Ondan çok daha uzun sürede bizim alkışladılar. Bütün jüri üyeleri, bütün korolar, koro şefleri, organizasyona dair orada olan herkes. Dopdolu bir salon sizi alkışlıyor, ayakta alkışlıyorlar... Şunu anladık tabi, bu ekip Türk ekibi oraya damgasını vurdu gerçekten. Çok inanılmaz bir atmosferdi.

Türkiye’ye dönünce ne değişti?
Adımız hep "metro cazcıları" olarak kaldık. Bunu değiştirmek mümkün değil. Ama biz laf olsun diye biraraya gelmiş bir grup değiliz. Bunun arkasında çok büyük bir birikim var.Türkiye’de koro müziğine senelerini vermiş çok insan var. Bu yaptığımız Türkiye’de koro müziği algısını biraz değiştirecek.

Yani koronun izleyenlerle uzak durma politikasını biraz kırmak ve insanları biraz daha bu işi tanımaya keşfetmeye çağırmak oldu. Böyle bir şeye vesile olduğumuz için ayrıca mutluluk duyuyoruz. Birilerinin bunu yapması gerekiyordu. Bu da şu an gerçekten önemli bir kapı açtı.

Koro sizin hayatınızın akışını nasıl değiştirdi?
Ben Boğaziçi Üniversitesi’nde matematik okuyordum. İsteyerek ve severek girdim bu bölüme. Ama sonra bir baktım ki ben hayatımı müzikle şekillendirmeye başladım ve böyle devam edeceğim. Şunu düşünüyorum, birilerinin bunu yapması gerekiyor. Herkes Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun olabilir. Bu kadar zor değil. Ben mesela bırakmamış olsaydım matematik bölümünden de mezun olabilirdim. Güzel bir yerde işe girerdim. Güzel, garanti bir hayatım olurdu. Ama bunu yapan insanlar zaten var. Hem bu ülkenin, hem bu dünyanın başka şeylere ihtiyacı var. Evrensel düşünmek lazım bir anlamda. Bazen bazı değerler yitiyor. Ben üzülüyorum. En azından ben çoğu insana göre radikal bir karar alıp Boğaziçi Üniversitesi’ndeki eğitimimi sonlandırıp konservatuarda okumaya başladım. Belki onbinlerce kişinin okumak istediği bir bölümü bırakıp, bu işi yapmaya başladım. Zor aslında ama, ben kararımda memnunum.

Performans sırasında insanların arasına giriyorsunuz. Bunun ardındaki felsefe nedir?
Biz bunu her konserde yapıyoruz. Final parçamızı insanların arasında söylüyoruz. İnsanlara bir şey yapıyoruz. Seyirciyi yeri geldiğinde koltuğuna sıkıştırmak, yeri geldiğinde de onları performansın içine dahil etmek gerekiyor. İnsanlarla birlikte, onlara bir şey yapıyoruz. Onların yakınlarına gidip, gözlerinin içine bakmak bize en büyük mutluluk. O heyecanı hissedebilmek. Seyircinin içinde bitirdiğimiz zaman onların coşkuyla geri dönmesi. Bu bize bu interaksiyonu başarabildiğimizi hissettiriyor.