Eski hastalıklar, rövanşist duygular, hesaplaşma arzuları yeniden alevlendirilmeye çalışılıyor.

İktidar, her dediğini yapmak için talimat bekleyen kurumlar arıyordu ve gördüğümüz kadarıyla Diyanet İşleri Başkanı bu çağrıya uymak için gönüllü vaziyette bekliyor ve 'Gel' için işaret bekliyormuş.

Diyanet İşleri Başkanı nereye çağrıldıysa, ne denmesi isteniyorsa emra amade vaziyette hazır kıta durumunda maşallah!

Bu duruma karşı çıkanlara da, "İslam dini, adalete, yargıya, hayata yansımasın istiyorlar ve bunun için ortalığı ayağa kaldırıyorlar" diyerek yaptıklarını savunuyor.

Sayın Erbaş!

Dinin toplumsal hayatta görünür olması devletin emrine girmekle olmaz.

Siz unutmuş veya bilmiyor olabilirsiniz.

Dini otorite ne zaman siyasi otoritenin emrine girdiyse toplumda birleştirici vasfını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalmıştır.

Din, toplum hayatında; ahlak, adalet, yardımlaşma, dayanışma, haksız uygulamalara karşı durma, iyilikleri artırma ve benzeri çabalarla görünür olur.

İktidarın arzularına payanda olmak ne dinin ne de dini otoritelerin işi değildir.

Allah tarafından gönderilen dinin, yarattıkları tarafından kontrol altına alınması, dinin müntesipleri için zillettir.

Sayın Erbaş!

İktidarın her çağırdığında yanında olmakla, bahsettiğiniz alanlarda dini ne kadar etkili kılıyor ve onun vazettiği evrensel ilkelerden;adalet, ahlak, barış, kardeşlik, dayanışma, yardımlaşma gibi değerlerden hangisini etkin kılıyorsunuz?

Etkin kıldınız ise eğer, niçin toplumda ve özellikle gençlerde dindarlık azaldı?

Deizmin yaygınlaşmasından hep birlikte niçin dert yanıyoruz?

Allah aşkına, ihalelerde kayırmacılık, atamalarda yandaşcılık, gelir adaletinde dengesizlik, yargıda güvensizlik, devlette akraba kayırmacılığı, haksız zenginleşme, dar gelirlinin belini büken pahalılık hakkında niye sesiniz çıkmıyor?

Temsil ettiğiniz makama yakışıyor mu bu sessizlik?

Bir de 'Dinin görünür olmasını istemiyorlar' diyorsunuz!

Kim o istemiyenler?

Niye karanlığa taş atıyorsunuz?

Devletin kamusal düzenini din kurallarına göre belirleme hakkı mı istiyorsunuz?

Ki, 'Laiklik' tartışmalarının tarafı oluyorsunuz?

Allah adına kamusal düzen kurma yetkisini İslamın hangi buyruğundan alıyorsunuz?

Bilmiyor musunuz, tarihte bunun için nice zulümler işlendiğini.

Bu hırs değil mi, peygamber torunlarını Kerbela'da hunharca şehit eden?

Niçin? iktidarın, kibrin ötesinde küstahlığa varan aşağılayıcı ve böbürlenmeyi meziyet sanan tutumunu meşrulaştırmak için Allah'ın muazzez dinini araç kılıyorsunuz?

Bilmiyor musunuz?

Kalpler ayrılık isteyenleri akıl birleştirmez, hele kibir ve hırs varsa  hiç birleşmez.

Sayın Erbaş!

Bir düşünce insanımız şöyle der;

Anlam-daş olamayan bireyler

vatandaş, yurttaş, hatta dildaş olsalar bile

bir millet olamazlar;

olsa olsa çıkar-daş olabilirler.

Çünkü;

Millet, aynı dili konuşan değil,

aynı hâli paylaşan kişilerden oluşan

insan topluluğudur.

Böyle diyor, İhsan Fazlıoğlu üstadımız.

Ne kadar da doğru söylüyor değil mi?

Sayın Erbaş!

Size söylemek isterim ki,

Allah Devleti kurmak mümkün değildir.

Kim bu iddiayla ortaya çıkıyorsa Allah'a ortaklık iddiasında bulunuyordur.

Allah, müslümanlardan ahlaklı ve adil olmalarını ister.

Bu istek; alenen işlenen zulme, haksızlıklara, soygunculuğa, talana, yalana, kayırmacılığa, kör taassuba karşı olmak içindir.

Şimdi siz, topluma veya bana islamın hukuk düzeninden falan söz etmeyin!

İslamın hukuk düzeni:ana ilkeler, evrensel değerler, toplumsal fayda için hukuk nosyonuna sahip kişiler tarafından, toplumsal kabul ve rızayla gerçekleşir.

Ve bunu gerçekleştirme gayreti beşeri faaliyettir.

Müminin mesuliyeti bununla sınırlıdır.

Ki, beşeri olduğu için, müslümanların yaşadığı coğrafya ve tarihlere göre düzenleme ve uygulamada farklılıklar olmuştur.

Bu çaba beşeridir, evrensel ve ilahi değerler gözetilerek ilahi mesajdan izler ve esintiler taşıyabilir.

İnsanlardan 'Allah böyle istiyor' diyerek talimatlar yağdırmak zorbalıktır ve bunun İslamla alakası yoktur.

Lütfen!

Siyasetin alanına giren konularda makamınızı ve dini alet etmeyiniz!

Buna hakkınız yok!

Sizin vazifeniz, din üzerinden toplumu ayrıştırmak değil, barış mesajı vermektir.

Unutmayınız!

Toplumda farklı kimlikler, kendini tanıma ve pozisyon almada sıklıkla ötekinin varlığına ihtiyaç duyar ve bu ihtiyaç sayesinde pozisyon belirlerler.

Toplumda birlik duygusunu güçlendirmesi gereken kurum olarak dini;barış, adalet, ahlak gibi insanlığın vazgeçilmez kabul ettiği üstün değerleri birilerinin kullanmasına vasıta ve iktidar sahiplerinin hırslarına alet etmeyin!

Kendisi gibi düşünmeyenleri hain ilan etmenin sıradanlaştığı siyasal atmosferde daha dikkatli ve birleştirici olmak sizin asli görevinizdir.

Sayın Erbaş!

Ülkemizde yaşanan "laiklik" tartışmalarını bu perspektiften baktığımızda ne kadar gerekli olduğunu anlamak zor olmasa gerek.

Elbette 'Laiklik' üzerinden ülkemizde yapılan din karşıtlığının varlığını, çekilen sıkıntıları biliyoruz.

Buna rağmen, tanımı ve kapsamı doğru belirlenmiş, inançlara karşı, özgürlükçü  'Laiklik' çözüm için umuttur.

Artık yeter!

Ne din ne de 'Laiklik' her iki tarafın sıkıştıklarında başvurduğu, taraflarına motive etmeye yarayan kullanışlı araca ve silaha dönüştürülmesin!

Ve siz, bu ayrıştırıcı politikaların malzemesi olmayın!

Özellikle temsil ettiğiniz kurumu da alet etmeyin!

İyi bilin ki, Allah'ın insanlara gönderdiği bu dinden "Allah devleti" çıkmaz.

Bunu başarmak bugüne kadar mümkün olmadı, bundan sonra da olmaz. 

Siyaset yapmak istiyorsanız eğer, istifa edin!

Yapılacak ilk seçimlerde istediğiniz partiden aday olun!

Buna engel olan olmaz.

Yanlışlarınızı anlamanız için size tarihten bir örnek hatırlatması yapayım.

Hanefi mezhebi imamı Ebu Hanife'nin hayatını tekrar ve dikkatlice okuyun!

Onun hayatı misal için yeter.