Ahmet Ertürk’ün il başkanlığına atanması ile sonuçlanan sürece nasıl gelindi, bu bir keyfiyet miydi, yoksa zorunluluk muydu, konusuna kısaca değindikten sonra bundan sonra ne olacak sorusuna yanıt arayalım.

Zira ikisi birbiriyle yakından ilgili.

Herkes bilir ki, bizde siyaset deyince er meydanı akla gelir. Kispet giymeye cesaretlenenler, el ensenin, tırpanın en sertine muhatap olmayı peşinen kabullenmesi gerekir.

Devrimizde bel altı vurmaları da… Dört koldan itibarsızlaştırmaları da…

Ayrıca bu işe soyunanın parasından, işinden fedakârlığı, eşine ve çocuklarına ayıracağı zamandan çalmayı, yakınlarını ihmali göze alması gerekir.

“Siyasetçinin parası puldur, karısı duldur”, deyimi bunun göstergesidir.

O nedenle bizde hele zamanımızda siyaseti herkes göze alamaz, hatta bazıları çocuklarına, dost ve akrabalarına bu işten uzak durma nasihat ve telkininde bulunur.

Bu kesime göre bu iş çirkeflikten başka bir şey değildir.

O nedenle ortalıkta çok dolaşan vardır ama siyaseti hikâyesi memleket olan, hakka ve halka hizmet için yapan ancak bir elin parmakları kadardır.

Çoğunluğun gözünde bu iş bir moda olarak makam kapma, iş bulma servetine servet katma aracıdır.

Dillere pelesenk edilen halka hizmet, hakka hizmet işin cilası…

Eskiler devlet söz konusu olduğunda buna “kahtı rical,” devlet adamı yokluğu derlerdi.

Ben de bunun siyaset ayağına rahmetli Ergün Göze’nin deyimiyle “siyasetçi fıkdanı,” diyorum.

Tabi sahtelerinden değil idealistlerden, memleket için hikâyesi, rüyaları, projeleri olanlardan söz ediyorum.

Ne yazık ki, günümüzde böyle siyaset yapanı bulmak çölde su bulmaktan daha zor hale geldi.

Baksanıza AK Parti’de on altı yıldır Aydın’da il ve ilçe yönetimleri siz deyin elli, ben diyeyim yetmiş kişi arasında dönüp, dolaşıyor.

Onların da yüzleri eskidi.

Ayrıca ya çıkarları çatışmış bir hizbin parçası olmuşlar ya parti içi seçimlerde karşılıklı rakip gruplarda yer almışlar bir birini kırıp, dökmüşler ya da ne bileyim, doyuma ulaşmışlar.

Genel Merkezin aralarından herkesi toparlayacak, kaçakların önüne geçecek bir il başkanı bulamaması, deyim tam yerindeyse olayın kilitlenmesi bundan.

Ahmet Ertürk krizi çözer ümidiyle seçilmişti.

O nedenle gelişi bir heyecana yol açmıştı. Eskiden sinek avlanan parti dolar, taşar hale gelmişti.

Partililerde bu gidişle büyükşehri alırız, sekiz milletvekilinden beşi bizim olur, umuduna yol açmıştı.

Sadece AK Partililerde değil, Aydın’ı seven, gönlü çözüm odaklı temiz siyasetten yana olan, neden olacağı rekabet, getireceği kaliteyle diğer partililerde, günün modası kısır, popülist siyasetin geride kalacağı kanaati uyandırmıştı.

Ama Ahmet Ertürk, Pareto’nun “Seçkinler Deveranı Teorisi” üzerinden gidersek ormanı işgal eden tilki ve çakallara dişini ve gücünü göstermek yerine sergilediği bunların nasihatle yola gelecekleri iyimserliği acizliğine yorulması sonucu çakal ve tilkileri, sırtlanların da teşvikiyle daha da şımartmaktan ve azdırmaktan başka bir işe yaramadı.

Ve amacına ulaşan koronun alkış ve tamtam sesleri arasında Ertürk ormanı terk etmek zorunda kaldı.

Böylece tekrar başa dönülmüş oldu.

Peki, kriz nasıl çözülecek?

Tabi ne olacağının cevabını biraz da bu işlerin sorumlusu AK Parti’nin Teşkilat Başkanı Mustafa Ataş verecek.

Bizimki tahminler üzerinde gezinmek, fikir yürütmek.

Üç ihtimal var.

BİR: Seçkinler Devranı Teorisi” yolunu takibe devam etmek. Yani başka bir ağabey bulmak:

Ahmet Ertürk’ün ortaya koyamadığı aslan tavrını bakarsınız o koyar ve böylece partililerin hayal ve ümitleri sönmez, devam edebilir.

Bu ıslahatçı A.Rıza Acar gibi bir eski milletvekili olabileceği gibi güven duyulan, çoğunluk tarafından sevilen, sayılan kadim bir partili de olabilir.

Ancak umut olmada ikinci seçenek birinciye göre daha zayıf kalır.

İKİ: Eskiye dönmek, parti içinden birine görev vermek:

Bu seçimlik bir görevlendirme olur.

Bu tercih kamuoyunda havlu atmak anlamına gelecek ve şu negatif algıya neden olacaktır.

“Ne yaptıysak olmadı. Bırakalım kendi haline. Ankara, İstanbul gibi büyük illere ağırlık verir, muhtemel oy kaybını oralardan telafi yoluna gideriz.”

Böyle bir algı CHP ve İYİ Parti’nin ekmeğine yağ sürmek olur.

AK Parti içinse büyükşehir hayal olabileceği gibi üç milletvekilliği de alabileceği en iyi sonuç olur.

ÜÇ: Orta yol, emanetçi formülü:

Tanınmış ya da adı pek duyulmamış, parti felsefesine aşina, kadrolarına pek de yabancı olmayan, çevreyi tanıyan parti dışından etkili birini görevlendirmek.

Ancak bu seçeneğin olmazsa olmazı tam yetkidir.

Bu şekilde seçilen bir il başkanı 2019’daki seçimlerde parti’nin büyük başarı elde etmesini sağlayamayabilir ama en azından gidecek oyları engelleyebilir.

Eğer umulmadık bir başarıya imza atarsa da kahraman olur ve 2019 sonrasında da partinin vazgeçilmezleri arasındaki yerini alır.

Tabi bunlar başta söylediğim gibi birer varsayım.

Krizin nasıl aşılacağının kararını verecek olanlar da Mustafa Ataş ve Genel Başkan Recep Tayyip Erdoğan’dan başkası değil.

Ne yapacaklar, ne edecekler bekleyip göreceğiz.

Ama kriz kolayca önlenebilecek gibi görünmüyor.

 


Aydınpost ANDROID'de TIKLA İNDİR!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA