Bazı belediye başkanlarının görevden el çektirilmesi, Cumhurbaşkanı’nın özeleştiride bulunması bu güne kadar Türk siyasetinde eşine rastlanan bir olay değildir.

Buna AK Parti’nin söküğünü, yırtığını kendisinin tamir etmesi de denebilir.

Cumhurbaşkanı’nın vermek istediği mesaj da açık…”Tahta geçen Fatih ve sonrası Osmanlı Padişahlarının nizamı âlem için kardeşlerini feda etmesi gibi ben de dava için yeri geldiğinde yol arkadaşlarımı feda etmekten çekinmem.

Ama millete verilmek istenen bu mesaj 2019’da arzulanan başarıya ulaşmada tek başına yeterli olmayabilir.

Çünkü metal yorgunluğu diye adlandırılan aslında bir yozlaşmadan ibaret olan keyfilik hali sadece belediyeler ya da partinin yerel teşkilatları ile sınırlı değil.

Bunlar en hafifi.

Bir de el atılması hepsinden elzem üçüncü bir ayağı daha var ki, o da mutlak iktidar olmadan kaynaklanan devlet yöneticilerindeki sorumsuzluktur.

Bunların devlette yol açtığı tahribat ve siyasete verdikleri zarar belediye başkanlarının ve parti yöneticilerinin yaptıklarının kat be kat üstündedir.

Uygulamada devre göre bazı aksaklıkları görülse de yakın zamana kadar kör topal da olsa işleyen atamalarda ehliyet ve liyakat üzerine kurulu bir devlet geleneğimiz vardı.

Bu gelenekte geçerli olan usta çırak usulüdür ve böylece yönetim görevi verilecek olanlar “ahi geleneğinde” olduğu gibi hem ahlaken eğitilir hem de yetenekleri gözlemlenirdi.

Bu bir Hoca Ahmet Yesevi geleneğidir.

O yetiştirdiği öğrencinin yeterliliğine kanaat getirdiğinde “senin öğseni (bir ucu ateşli odun) mesela Konya’ya attım,” der dergâhtan gönderirdi.

Diğer bir örneği de Osman Gazi’nin vefatı sonrasında oğlu Orhan’ın devleti yönetme görevini teklif ettiği kardeşi Alaattin ile aralarında geçen konuşmadır.

Orhan’ın teklifi karşısında Alaattin:“Ben Şeyh Edebali dergâhında büyüdüm.

O nedenle her şahadet getirenin samimiyetine inanır, ona göre davranırım. Oysa devlet yönetiminde esas olan hükümdarın dostunu ve düşmanını devlete göre seçmesi ve ona göre davranmasıdır.

Hem babamız seni Akçakocaların, Konuralplerin, Abdurrahman Gazilerin yanına vermesinin nedeni devleti yönetmen içindir,” der ve kabul etmez.

Ayrıca Hz. Peygamber’in ahlaken sahabeye örnek gösterdiği Ebu Zerr’in valilik isteğini yumuşak huyluluğu nedeniyle geri çevirdiği bilinen bir gerçektir.

Diğer yandan usta çırak metodunda gözlemlenen sadece adayın yönetim yeterliliği değildi.

Bunun yanı sıra şahsın üç şeye, servete, şöhrete ve şehvete zaafı olup olmadığına bakılır yönetim sorumluluğu ona göre verilir ya da verilmezdi.

İçinde bulunduğumuz zamanda hem devlet adamı seçmede hem de hizmet anlayışında o ilkelerin çok uzağında olduğumuz bir gerçek.

Çoğu devlet görevlisi amir, müdür günümüzde “mahkemenin kadıya mülk olmadığından” habersiz, bulunduğu makamı kendine tahsisli tapulu arazi sanıyor.

Artık bu gün o eski tarihi ve kültürel gelenekten gelen ne devlet adamı seçme sistemi var ne de günümüz Türkiye’sinde o kimlikte bir devlet ricali bulmak mümkün.

Günümüzün rol model yöneticisi “ekonomik insan” (homoeconomicus) modeline uygun “para tutkunu” yöneticidir.

Dün eşini, çocuğunu ya da birinci derecede akrabasını çalıştığı kurumda işe almak ayıp karşılanırken bu gün olağan bir şeymiş gibi algılanıyor.

İhale ve satın almalarda birilerini koruyup kollamalar, hediye almalar gayet normal kabul ediliyor.

Hatta belli çevrelerce bunu yapanlar değil de dile getirenler, eleştirenler “ne var bunda” diye hayretle karşılanıyor.

Milletçe büyük bir ahlaki erozyon ve yozlaşma ile karşı karşıya olduğumuzda şüphe yok.

Günümüzün muhteris yetersizleri üçlü testten geçirilmediği için o makamı iltizam arazisi gibi kabul etmekte ilk yaptıkları iş de yakınlarını işe almak olmaktadır.

Diğer bir özellikleri de görev tanımları dışına çıkarak isimlerini kurumlarının önüne geçirmeleri ve bu yolla yönettikleri kurumu yozlaştırmalarıdır.

Bunları tanımanın en kolay yolu da haklarında düzenlenen fezlekelere bakmaktır.

Bu tiplerin devlette kök salmasının baş nedeni ise ahlaki yönün göz ardı edildiği, kayırmanın geçer akçe olduğu sınav ve referans sistemidir.

İktidar yetkilileri aksini savunsa da toplumsal algı budur.

Artık temeli ehliyet ve liyakat yerine biat ve sadakate dayanan torpilli sınav ve referans sisteminin millete yansıması kalitesiz hizmet ve güven kaybıdır.

Devlete yansıması da müsrifliktir.

İktidara yansıması oy kaybıdır.

Bu gün olduğu gibi bu sistem uzun vadede ülkeyi yönetilemez halde getirebilir.

Cumhurbaşkanının son zamanlardaki partisinin içine dönük icraatları ve yaptığı özeleştiriler işte bu açmazı aşmaya yönelik çıkışlardır.

Bunlar bürokrasiden ayıklanmadığı sürece AK Parti merkezli siyasi operasyonlar su yüzüne yazı yazmaktan ileri bir anlam taşımayacaktır.

 

Aydınpost ANDROID'de TIKLA İNDİR!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA