Geçtiğimiz hafta sayın Ahmet Davutoğlu'nun Sakarya platformu tarafından yapılan toplantıda yaptığı konuşma gündeme bomba gibi düştü.

Sayın Davutoğlu yaptığı konuşmada üyesi olduğu AK Parti hakkında eleştiriler yöneltti ve özellikle 7 Haziran-Bir Kasım arasında yaşadıklarına dair söyledikleri dikkatlerden kaçmadı.

Davutoğlu'nun bugüne kadar parti politikaları hakkında yaptığı eleştirilere, parti içinden "Doğru veya yanlış söylüyorsun" diye cevap veren yok.

Davutoğlu ise, eleştirilerini sürdürüyor.

Şahsına karşı yapılan mesnetsiz suçlamalara karşı sükunetini muhafaza ediyor.

AK Parti cephesinden ise suçlama dışında bir söz ve tavır görmüyoruz.

Bu süreç, daha çok devam edecek anlaşılan.

Peki, Sayın Ahmet Davutoğlu Sakarya platformu tarafından düzenlenen toplantıda ne dedi?

Bunca telaş neden?

Sayın Davutoğlu dedi ki; "7 Haziran 1 Kasım arasında yaşananları açıklarsam bazı insanlar İnsan yüzüne (içine) çıkamaz" dedi.

Şimdi bu söz üzerine tv kanallarında bir tartışmadır aldı başını gidiyor.

Ulusal tv kanalları konunun muhatabını ekranlarına çıkarıp doğrudan sormak yerine kanallarının "kadrolu tartışmacılarıyla (!)" ekranlarda tam anlamıyla "mugalata" yapıyorlar.

Bu konuda doğru adımı tv 5 kanalı attı.

Sayın Ahmet Davutoğlu'yla moderatör ve üç gazeteciyle 4,5 saat süren soru cevap şeklinde program yaptılar.

Nedense daha çok izlenen kanallar bu cesareti gösteremiyorlar.

Ve konuya teğet geçen, içinde muhatabı olmayan program yapmayı tercih ediyorlar.

Aslında bu, ulusal kanallar için acınası bir durum.

Bu durumdan kurtulmanın yolu Sayın Ahmet Davutoğlu'nu ekrana çıkarmaktır.

Sanırım Davutoğlu böyle bir davete "Hayır!" demeyecektir.

Konunun muhatabı sorulacak sorulara cevap vermeye hazır olduğuna göre, tv kanalları program yapmıyorsa bir anormallik olduğu akıllara gelmelidir.

AK Partinin kimyasını bozan yandaş ve "Besleme" akademisyen ve gazeteci kesimi ise, çağrıldıkları kanallarda Davutoğlu'nu itibarsızlaştırma çabasında.

Çünkü söyleyecek başka sözleri yok.

Acizliklerini kapatmak için itibarsızlaşma ve Ak Partili seçmeni kışkırtmayı tercih ediyorlar.

Bize göre yapılması gereken, Sayın Davutoğlu ve Babacan'ın Ak Parti politikalarından ayrılma nedenlerini söyleme imkanının verilmesidir.

Bu yapılmadıkça "mugalata ve haksız suçlamalar" devam edecektir.

Bu zemini hazırlamamak adil olmadığı gibi gazetecilikte değildir.

Bilinsin ki, böyle davranmak AK Parti'de yaşanan erimeyi durdurmaz.

Yine, AK Parti'de devam eden erimenin durması için il ve ilçe teşkilatlarında yapılacak değişimin çare olmayacağı da tecrübeyle sabittir.

Teşkilatlarda atama yoluyla yapılacak değişimler bırakın çare olmayı, yeni küskünlerle erimeyi hızlandıracaktır.

AK Parti, milletle beraber çıktığı yolda yürüyüşünü sürdürmek istiyorsa eğer, öncelikle politik dilini düzeltmelidir.

Daha sonra lider partisi olmaktan vazgeçmeli, parti yönetimleri, milletvekili ve belediye başkan adaylarını istisnasız kongre ve önseçimle belirlemelidir.

Milletimize kuruluşta vadedilen demokratik siyaset kanallarını açmalıdır.

Liderin karizması, partinin demokratik değerleri üstünde gölge olmak yerine, demokratik siyaseti güçlendirmek için görülmelidir.

Yine AK Parti, devlet partisi görüntüsünden kurtulmalı, akraba kayırmacılığı suçlamalarından kurtulmak için gerekeni yapmalı ve sırtını demokratik siyasete, yani üyelerine dayamalı oradan beslenmelidir.

AK Parti, milletle arasına mesafe koyan uygulamalardan ve üzerinde oluşan algılardan acilen kurtulmalıdır..

Erimeyi durdurmanın başka yolu yoktur.

Zaman AK Parti'nin aleyhine işlemektedir.

Aleyhine işleyen sürecin sorumlusu ne Davutoğlu, ne de Babacan'ın yaptığı muhalefettir.

AK Parti'nin içinden çıkan muhalefet erimenin sebebi değil sonucudur.

Neticey-i kelam;

Suçu ve suçluyu başka yerde aramak çözüm değildir.

Yazıyı bir Nasrettin Hoca fıkrasıyla bitirelim.

Fıkra şöyle;

Hoca Nasrettin bir gün damda eşeğini bağlarken evin anahtarını düşürür.

Ne ki, eşeği bağladığı dam karanlıktır.

Hoca orada anahtarı arayamayacağını, arasa bile bulamayacağına inanır.

Bulduğu çözüm ise kaybettiği anahtarı aydınlık olan evin önünde aramaktır.

Hoca Nasrettin başlar kaybettiği anahtarı aramaya.

Hocayı gören komşular yardımcı olmak için ne aradığını sorarlar, Hoca Nasrettin kaybettiği evin anahtarını aradığını söyler.

Komşuları "Burada mı kaybettin" diye sorarlar.

Hoca Nasrettin "Hayır! Damda eşeği bağlarken düşürdüm" der.

Komşular "Niye orada değil burada arıyorsun? dediklerinde, Hoca Nasrettin "Orası karanlıktı" der.

Bilmem meramımız anlaşıldı mı?

Sizce AK Parti aradığını bulur mu?

Aradığını doğru yerde mi aramaktadır?

Biresseli