Saçlarını kızıla boyatıp imaj tazeledikten sonra soluğu fotoğraf sanatçısı Mehmet Turgut"un stüdyosunda alan Arzu Yanardağ, bu sıra dışı prodüksiyonda içindeki vahşi ve tehlikeli kadını özgür bıraktı!

İÇİMDEKİ KÖTÜ AÇIĞA ÇIKTI

Saçlarını kızıla boyatıp imaj tazeledikten sonra soluğu fotoğraf sanatçısı Mehmet Turgut"un stüdyosunda alan Arzu Yanardağ, bu sıra dışı prodüksiyonda içindeki vahşi ve tehlikeli kadını özgür bıraktı! “Korku filminde oynasaydım işte böyle bir karakter olurdum” diyen Yanardağ, bilinmeyen yönlerini Kelebek"le paylaştı.

Mehmet Turgut ile nasıl bir araya geldiniz?
- 2008"in Kasım ayında bir moda çekimi yapmaya karar verdim. Fotoğrafları dikkatimi çektiği için de Mehmet"le çalışmak istedim. Ve birlikte iyi bir iş çıkardık.

Bu konsept nasıl oluştu peki?
- Geçtiğimiz günlerde ben saçımı kırmızıya boyattım ve direkt Mehmet"e gittim. Mehmet de nasıl bir şey çekmek istediğini anlattı. Ona göre bir kıyafet götürdüm yanımda. Tek hatam çok pahalı bir ayakkabı götürmemdi, çünkü kan oldu.

Gerçi fotoğraflarda ayakkabılar görünmüyor.
- Evet, zaten sonra ayakkabıları çıkardım ve çekimi terlikle bitirdim.

Biraz mazoşist ve fetiş gibi görünen bu kareleri çekmenizdeki amaç neydi?
- Bunlar canlandırmak istediğim karakterlerden birinin fotoğrafları. Tim Burton"ın son filmi “Sweeney Todd: Fleet Sokağının şeytan Berberi”nde var olan bir karakterden yola çıkarak bu sonuca ulaştık. Zaten Mehmet"in fotoğrafları artık az çok tanınıyor. Onun objektifinin karşısında olmak beni çok mutlu etti. Sonuçta ben oyunculuk yapıyorum, içimde iyiyi de kötüyü de barındırıyorum. Bu çekimler sayesinde benim içimde olan karakter açığa çıktı. Daha önce bir korku filminde rol alsaydım, yine böyle bir karakter ortaya çıkabilirdi.

Ortaya çıkan size göre nasıl bir karakter?
- Tehlikeli ama aynı zamanda çok çekici bir karakter. Aşk da böyle bir şeydir ya... Biraz tehlikeli bulduğun ve sana güven vermeyen insanların peşinden gidersin. Toplum normlarına uygun bir yaşam sürsen de, kenarda köşede bastırılmış duyguların mutlaka vardır. Yasak olan şeyler daha çekici gelir.

Son zamanlarda sizin için “piyasadan çekildi” deniyor. Aslı var mı bu dedikoduların?
- 17 yaşında modellik, 19"umda oyunculuk yapmaya başladım. şu anda 31 yaşındayım ve uzun yıllardır bu piyasanın içindeyim. Ama insanlar, şu sıralar ortalıkta olmadığım için benim piyasadan elimi eteğimi çektiğime, evimin kadını olduğuma, bundan sonra hiçbir projede yer almayacağıma dair fantastik düşüncelere kapıldılar. Hatta bana ulaşamayan bazı menajervari insanlar “artık çalışmıyor” gibi söylentiler çıkarmış. Hayır, ben varım. Hâlâ aktif bir kadınım, evde oturup çocuk bakan bir moda girmedim. Ama sadece iyi olan, sağlam olan projelerde yer almayı tercih ediyorum. Bu fotoğraf çekiminde olduğu gibi...

En son kızınızla bir defileye katıldınız ve onun için de ayrı para talep ettiğiniz ileri sürüldü...
- Ben kızımı para kazanmak için araç olarak kullanmıyorum. Bu bana çok vahşice bir düşünce gibi geliyor. Hatta dizi ve film setlerinde uzun saatler boyunca çalıştırılan çocuklara da karşıyım ben... Çocuğumun üzerinden prim yapmak ya da onun üzerinden para kazanmak aklımın ucundan geçmez. Benim bundan sonraki tek derdim, çocuğuma iyi bir hayat sağlamak için para kazanmak, ama bunu da onunla beraber değil bireysel olarak yapmak. Ben zaten para kazanıyorum, yani para kazanmak için Alara"ya ihtiyacım yok. O defile çok güzel bir projeydi, sonuçta Türkiye Engelliler Vakfı yararına yapılan defilede konuk manken olarak yer aldık. Buradan bir gelir elde etmedik, sadece proje ses getirsin diye anne-kız aynı kıyafeti giyerek podyuma çıktık.

Alara çektirdiğiniz bu son fotoğrafları gördü mü?
- Bir iki tanesini gördü kanlı olanlardan ve “Bu ne?” dedi. Ben de gerçeği söyleyip “vişne şurubu” dedim.

Kendinize örnek aldığınız bir oyuncu var mı?
- Kendime örnek aldığım demeyelim de insanlara örnek verdiğim çok önemli bir insan var; Angelina Jolie... Zamanında çok aykırı bir yaşam sürmüş, tüm vücudunu dövmelerle kaplatmış, kocasının kanını boynunda taşımış, Oscar törenine geldiğinde “Biraz önce arabada seviştik” diye açıklamalar yapmış, hatta biseksüel ilişkiler yaşamış çok aykırı, çok farklı ama aynı zamanda çok iyi bir oyuncu... “Tomb Rider” filmi için Kamboçya"ya gittiğinde bir aydınlanma yaşayıp oradan bir çocuk evlat edindi, şimdi bir sürü çocuğu var. Ve oradaki insanlar onun değişimini kabullenip kendisini Birleşmiş Milletler ıyi Niyet Elçisi seçiyor, bu durumu kabulleniyor. Ama Türkiye"de bir insanın değişim yaşayabileceği kabullenilemez. Ne de olsa bizde herkes doktor, herkes eleştirmen, herkes avukat, herkes her şeyi biliyor...


BİR SAPIKLA 5 YIL UĞRAŞTIM
Bu arada sizin evliliğe bakışınız nedir?
- Ben hangi sosyal statüde olursa olsun kadının bir şekilde korunmaya ihtiyacı olduğunun farkındayım. Dul, bekar, yalnız bir kadın olduğunuzda toplumun size bakışı öyle bir değişiyor ki... Benim bir telefon sapığım vardı. Toplumun dul kadına bakışının çok iyi bir göstergesi olarak hep onu örnek veriyorum. Bu telefon sapığı 5 yıl boyunca bana devamlı mesaj attı, abuk sabuk saatlerde beni rahatsız etti.

Peki sizinle konuştuğunu biliyor muydu?
- Evet.

Nereden biliyordu?
- Onu bilmiyorum, ama sonuçta bir televizyon programına giderken bile bizi almaya gelen ulaştırma görevlilerine numaramız veriliyor.

Kim olduğunu öğrendiniz mi?
- Evet, öğrendik sonra.

Yakın çevrenizden biri mi?
- Yok değil. Bizimle hiç alakası olmayan biri çıktı. Bulmuş numaramı, rahatsız ediyordu. Ne zaman ki benim evlilik haberlerim çıktı, mesajlar kesildi. Sonuç olarak toplum ahlakına saygılı bir sapıktı. Sonra boşanma haberlerim çıkınca tekrar başladı.

ÇOCUK DOĞURMAK SUÇLULUK YARATIYOR

Size 6 yaşına kadar baktıklarını söylediğiniz dedeniz ve anneanneniz hayattalar mı?
- Hayır, değiller.

Ne zaman kaybettiniz onları?
- Tam tarihini bilmiyorum. Siliyorum kafamdan.

Neden?
- Böylece onları hep var oldukları gibi hatırlamak istiyorum.

Ölüm garip bir olay...
- Evet, çocuk sahibi olunca daha da garipleşiyor...

Nasıl yani?
- Çocuk sahibi olmak çok güzel, çok hoş ama bir suçluluk duygusu oluşuyor. Dünyaya, gazetelere, televizyonlara bakıyorsun ve güzel olan şeyler o kadar az ki... En basitinden küresel ısınma sonucu buzullar eriyor, bir sürü felaket senaryoları var. Böyle bir dünyaya çocuk getirdim diye düşünmeye başlıyorsunuz. Fakat dünyaya çocuk getirirkenki en büyük savunmam “Belki de bu dünyayı bu halinden kurtaracak çocuk benimkidir” oldu.

Neden ismini Alara koydunuz?
- Aslında ben başka bir isim düşünüyordum ama aile meclisinden geçmedi.

Hürriyet