ADÜ eğitim sıralamalarında ilk elli üniversite içerisinde yer alamıyor. Üniversiteye giriş puanı sıralamalarında, bilimsel yayın sıralamasında ve diğer ölçeklerde durum hep aynı. Muğla, Denizli ve İzmir’deki üniversitelerin derisindeyiz. 1992 yılında kurulan üniversitelerin neredeyse sonlarındayız. Mesela Denizli Pamukkale 35. sırada iken Muğla Sıtkı Koçman 45. sırada. Öğrenci dostu kent ile övünüyoruz ama üniversitenin buna katkısının ne kadar az olduğunu görmüyoruz. TÜBİTAK’ın her yıl yaptığı “Girişimci ve Yenilikçi Üniversite Endeksi” listesinde de ilk ellide değil, sıralama ilk elliye göre yapıldığından kaçıncı sıraya gerilediğini de bilemiyoruz. İşin garibi daha hiç bu elli üniversitelik listeye girdiği de görülmüş değil.

Öncelikle Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi’nden başlayalım. Bir insan için sağlıklı olmak, sağlığına yönelik olumsuzluklardan korunarak, yaşamını sağlıklı bir şekilde sürdürmek en temel insan haklarındandır. Ulusal ve uluslararası düzenlemelerle koruma altına alınan ‘’hasta haklarından’’ her vatandaşın faydalanması esastır. Yaptığım gözlemlerden ve bize gelen şikâyetlerden anladığımız kadarı ile hastanede işler yolunda gitmiyor. Randevu saatlerine pek uyulmuyor. Saat üçte gelen hasta beşe kadar bekliyor. Hastalar beklemekten daha fazla hasta oluyor. Hastaneden çeşitli konularda bilgi almak isteyenler telefonla ulaşamıyor, ulaşanlar ise bilgi alamayıp kötü muamele görmekten şikâyet ediyor.

Durumu zor olan (ölümcül diyebileceğimiz) hastalar hastaneye kabul edilmek istenmediği, zorluk çıkarıldığı, servislerde var olan “ilaç yok” dendiği söyleniyor. Sanırım bu durum hastanenin yüzlerce milyonu bulan borcundan dolayı ilaç ve tıbbi malzeme temininde yaşadığı zorluklardan kaynaklanıyor. Bu durumun ortadan kaldırılması için iyi bir hastane ve üniversite yönetimi gerekiyor.

Klinikte yatan hastaların belli bir uzman doktorunun olmadığı, sürekli doktor rotasyonundan hasta takibi kötü etkilendiği ve bu durumun hasta sağlığı açısından pek uygun görünmediği belirtiliyor. Hastalara neredeyse her gün aynı çorba (un çorbası) veriliyor. Yemekler oldukça kötü. Sanırım hastaneyi ve üniversiteyi yönetenler bu yemeklerden yemiyor. Hastanenin ortak kullanım alanlarında ve odalarda temizlik ve hijyen kurallarına pek uyulmuyor. Hasta odalarındaki tuvalet kapıları tekerlekli sandalye için uygun değil. Hastane yolgeçen hanı gibi, onkoloji kliniğine bile herkes istediği saatte girip çıkabiliyor. Hijyen ve temizlik kurallarına uyulmaması nedeniyle hastanede enfeksiyon oranının yüksek seyrettiği söyleniyor.

Üniversite yemekhanelerinin durumu sosyal medyada alay konusu olacak duruma geldi. Yemekler kötü, kuyruklar uzun. Öğrencilere yakışır daha çok sayıda ve modern yemekhaneler ve daha kaliteli yemekler olmalı, elbette sunulan hizmette insan onuruna yakışan türden olmalı. Öğrenci kantinlerinin de durumu yemekhanelerden pek farklı değil.

Geçenlerde merkez kampüsü dolaşma fırsatımız oldu. Her yerini dolaştık, kampüsün büyük bölümü inşaat görüntüsünde, her yerde hurda ve inşaat artığı yığınları var. Gerek taşıt yolları, gerekse yaya yolları kötü görünüyor. Yeni yapılan beton yollarda bile çatlaklar ve göçükler var. Bazı yaya yolları çiçekliklerle kesiliyor. Yaya orada sanırım çiçeklerin üzerine basarak geçecek. Bisiklet yolları var ama kullanan yok, gereksiz bariyerler yapılmış. Bitki ve çevre peyzajı ise çok kötü. İşin garibi Ziraat Fakültesi bölümünde “peyzaj mimarlığı bölümü” var. Olmasaydı ne olacağını merak ediyoruz. Geceleri ise aydınlatma sorunu var. Hastaneye gelenlerin kullanımı için açılan otopark alanında karanlıktan insanlar arabalarını bulamıyor, karanlıkta yürürken düşenler oluyor.

Ulaşım konusu da sıkıntılı. Alternatif yollar açılması gerekiyor. İş giriş ve çıkış saatlerinde üniversite kampüsüne gitmek ve gelmek sorun oluşturuyor. Sınav günlerinde de aynı büyük sorun var. İlimiz deprem bölgesi ve en önemli fay hatları kampüsün güneyinden geçiyor. Bir deprem anında bu yolun kullanılamaması durumunda yaşanabilecek kaos ve panik ortamını düşünmek bile istemiyorum. Eğitim fakültesi önündeki varyant yolu dar sokaklardan geçiyor, bir binanın yıkılıp yolu tıkaması durumunda üniversiteye çıkma ve inme olanağı kalmıyor. Umarım deprem olmaz, olursa işimiz Allah’a kalıyor.

Başta Tıp Fakültesi olmak üzere verilen eğitimin kalitesinden şikâyetler var. Çoğu bölümde lise düzeyinde eğitim verildiği dile getiriliyor. Fakülte ve diğer birimlerde yönetimlere atanan personelde liyakat şartına uyulmadığı söyleniyor. Uygulamalı dersler için ayrılan bölümlerin yetersiz olduğu, gerekli malzemelerin bulunmadığı söyleniyor.

ADÜ ile halk arasında sağlıklı bir ilişki kurulamadı. Kurulan ilişki sadece öğrenci ile ev sahipleri ve esnaflar arasında kuruldu. Halkı üniversiteye çekemediler, üniversitenin gelişiminde halkın desteğini yeterince alamadılar. ADÜ ilk kurulduğu zaman halkın verdiği yüksek destek giderek azaldı, bunu çözecek yöntemler sonraki yönetimler tarafından bulunamadı.

ADÜ’de her kademedeki çalışanlar arasında çok büyük bir sıkıntı olduğu söyleniyor. Herkes tedirgin, kimse kimseye güvenmiyor. ADÜ’de kutuplaşma ve ispiyonculuk ön plana çıkmış görünüyor. Kadrolarda önceki yönetimlerden kalan yoğun bir siyasallaşma var. Bu durum olumsuz sonuçlar doğuruyor. ADÜ açılış töreni sonrası spor salonunun isminin değiştirildiği manipülasyonunun eski yöneticilerin yeni yöneticileri yıpratmak için yaptığı söyleniyor. İşin üzücü yanı burası, akademisyenler birbirini karalayıp kendilerine pay çıkarmak için uğraşıyor. Bilimsel çalışma yapmak ise bu düşünceye sahip olanların galiba umurunda değil.

ADÜ’de iyi şeyler olmuyor mu? Elbette oluyordur ama kötü şeylerin gölgesinde kalıyor ve anlatılamıyor. İsteriz ki ADÜ üniversiteler sıralamasında ilk ona girsin, manipülasyonlarla değil bilimsel çalışmalarla ismini duyursun, sosyal medyada yemeklerden çıkan böceklerle değil, akademisyenlerce bulunan yeni böcek türleri ile gündeme gelsin. Gerçi yemekten çıkan böcek fotoğrafının da manipülasyon olduğu da söyleniyor, artık neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlatmak daha da zor üniversitede. Diploma töreninde yaşanan izdiham ve olumsuzlukların rektörün yanlış yönlendirilmesinden kaynaklandığının da söylenmesi rektörün bazı şeyleri değiştirebilmesinin zorluğunu daha da artırıyor.

İsteriz ki üniversitenin etkinliklerine halk akın etsin, kütüphanesi araştırmacılar tarafından doldurulsun, açılacak olan “Aydın Araştırma Merkezi[1]” araştırmacıların en çok ziyaret ettiği bir merkez olsun. Üniversitemize gıpta ile bakılsın. Ama yakın zamanda bunun başarılması zor görünüyor. Rektörün bu olumsuzlukları giderebilmesi için iyi bir kadro desteği ile radikal kararlar almasını zorunlu kılıyor. Yoksa “böyle gelmiş böyle gider” anlayışı ortadan kalkacak gibi görünmüyor.

“Dünyayı değiştirmek için kullanabileceğiniz en güçlü silah eğitimdir.” (Nelson Mandela)

 

[1] Bu konuda eski rektörler Birincioğlu ve Bircan’a yaptığımız başvurular kabul görmedi, umarım yeni rektörümüz bu araştırma merkezini açar ve mevcut araştırma merkezlerini buraya bağlar. Aydın’ın buna ihtiyacı var. Yönetmeliği hazır, isteyene verebiliriz.

 

Aydınpost ANDROID'de TIKLA YÜKLE! Aydınpost APPSTORE'da TIKLA YÜKLE!