Üniversitelerimizde mesela sağlık alanında gelişmiş Batı Ülkelerinden daha ileri hizmet verilmektedir. Ne var ki o hizmette kullandığımız malzemelerin üreticisi değil tüketicisiyiz.

Bu denli yetişmiş insan kaynağımıza, fiziki imkânlarımıza, beyin gücümüze rağmen ileri teknoloji ürünü üretemediğimiz sürece dışa bağımlılığımız devam edip gidecektir.

Önlemenin yolu da ihtiyacımız bilgi ve teknolojiyi artık üniversite sanayi iş birliği ile üretmekten geçiyor.

Üniversite deyince soğuk savaş öncesi klasik algı sadece bilim üretilen yerdir, gerisi piyasacılıktır anlayışı günümüzde kabul görmüyor..

O anlayış yerini sanayi ile işbirliği sonucu katma değer üreten, bulundukları bölgenin kalkınmasında lokomotiflik görevi yapan girişimci ve rekabetçi üniversitelere bıraktı.

Artık içinde bulunduğumuz küresel şartların geçerli olduğu dünyada dün olduğu gibi devletler yarışmıyor, hem içte hem dışta şehirler, üniversiteler, şirketler yarışıyor.

Rekabet ve girişimcilik günümüz dünyasının anahtar kelimeleridir.

Artık Türkiye içinde ve dışında üniversitede başarıyı ne kayıtlı öğrenci ne de bölüm çokluğu belirliyor rekabet ve girişim alanında attıkları adımlar ve geliştirdikleri teknolojiler belirliyor.

Bu kriter Türkiye’de de geçerli ve üniversitelerin performanslarını devlet TÜBİTAK aracılığı ile takip ediyor ve genel bütçeden ayırdığı payı ve desteği ona göre yapıyor.

Bunun için de üniversitelerin 1-Bilimsel ve teknolojik araştırma yetkinliği 2-Fikri mülkiyet havuzu,3-İş birliği ve etkileşim 4-Girişimcilik ve yenilikçilik kültürüne katkıları ölçü alınıyor.

2017 verilerine baktığımızda Pamukkale, Düzce, Mersin, Kocaeli, Sakarya gibi benzeri Anadolu Üniversitelerinin yer bulabildiği ilk 50’de ne yazık ki, ADÜ adını göremiyoruz.

Yeni rektör Prof.Dr. Osman Selçuk Aldemir geçtiğimiz ay(15 Nisan) düzenlediği basın toplantısında ADÜ’yü halkla bütünleştirerek gerçek hüviyetine kazandıracağını belirtti.

ADÜ gerek rekabet gerekse girişimcilik konusunda sahip olduğu gelişmiş alt yapı ve insan kaynakları imkânlarına rağmen bu gün ne yazık ki, onun görmeyi arzuladığı yerde değildir.

Hâlbuki fırsat verilmesi, iyi organize edilmesi halinde sahip olduğu bilgi ve birikimiyle Ziraat Fakültesi bile tek başına hem diğer üniversiteler ile aradaki açığı kapatmaya hem de Aydın’ın adını Türkiye kamuoyuna duyurmak için yeterlidir.

Ziraat Fakültesi yürüttüğü Hayvan Islahı Çalışmalarına cevap verecek en gelişmiş Genetik Laboratuvarına ve Ar-Ge altyapısına sahiptir.

Tek eksiği projelere personel ve parasal destek, yürüten ekibe güven ve olaya rektörlük olarak sahiplenmektir.

Kentler ve üniversiteler marka yaratamadığı sürece bırakın ilk 50’yi 100 üniversite arasına bile giremez o zaman da ne kentin ne de üniversitenin esamisi okunur.

Kars yakın zamana kadar sadece hayvancılık ve buna bağlı olarak kaşarı, gravyeri ve çeçil peyniri ile anılıyordu.

Bu gün ise buna bir de ürettiği kaz eklenmiştir.

Aydın hayvancılıkta 7.cilik gibi önemli bir yere sahip ancak ne markalaşmış bir hayvan ırkına ne de hayvansal bir ürüne sahip.

“Salma Sığır” gibi doğal ortam mezrada yetişen ve gelişen bir ırka sahip ama akreditasyonu yani üretim süreci tescillenmediği için hak ettiği rağbeti görmüyor.

Üniversite tarafından geliştirilen yeni ırk Çine Çaparı ve Karya cinsi koyunlar da yeteri kadar tanıtılabilmiş değil.

O konuda üniversite dışındaki devletin tarım teşkilatlarına, ziraat mühendisleri odası ve ziraat odaları gibi sivil toplum örgütlerine de büyük iş düşüyor.

Adı geçen kurumlardan vatandaş Aydın tarımının alt yapısı Menderes Ovası ve Menderes Nehri konusunda da duyarlılık ve sorumluluklarını yerine getirmeyi bekliyor.

Belki kimse farkında değil, üretilen ürünlerin menşei bu gün semt pazarlarında bile sorgulanmakta Menderes Nehri’nden sulanma şüphesi olanlar alıcı bulmamaktadır.

Üniversiteden ilgi bekleyen diğer bir konu da Aydın’ın Türkiye’de 4. önemli gelir kaynağı Karpuzlu ve Koçarlı’nın Mezon Bölgesi ağırlıklı arıcılık ve bal üretimidir.

Hal böyleyken bilinen kadarıyla meslek okulları içinde arıcılık bölümü olan yoktur. Konunun uzmanı bir öğretim üyesi de Ziraat Fakültesi Zootekni bölümünde sığıntıdır.

Ayrıca Tıp Fakültesi geliştireceği bir proje ile Nazilli merkezli uzun yaşam ve termal tedavi konusunu Türkiye’nin gündemine pekâlâ taşıyabilir, alanında farkındalık yaratabilir.

Dahası bunlara turizm, veterinerlik gibi diğer alanlarda atılabilecek girişimcilik ve rekabet adımları eklenebilir.

Burada Rektör Prof.Dr. Osman Selçuk Aldemir ve ekibine düşen sadece:

BİR: Üreteni teşvik etmek, sahiplenmek ve güven vermek, gerekli maddi ve personel desteği sağlamaktır.

İKİ: Üretmeyeni üretmeye zorlamaktır.

ÜÇ: Çalışanı ödüllendirmek, önünü açmaktır.

DÖRT: Uygulamalı Fakülteler, Tıp, Ziraat ve Veterinerlikte Ar-Ge çalışması yapmayan hiç kimseye akademik unvan ve sıfat vermemektir.

BEŞ: Çalışanı, çalışmayanın fitnesinden, gazabından, şerrinden korumaktır.

Tabi Rektör Hoca’mız şeytan taşlamaktan bunlara vakit bulabilirse…

Aydınpost ANDROID'de TIKLA YÜKLE!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA YÜKLE!