Görüştüğümüz bir akademisyen öğretim üyesi ADÜ’deki huzursuz ortamdan kurtulmak için başka bir üniversiteye gitmekten söz etti.

Bir başka akademisyen de üniversitede kimsenin kimseye güvenmemesinden çalışmanın zorlaştığını dile getirdi.

Bir başkası da daha önce başlayan mavi kuvvetler(dost) kırmızı kuvvetler(düşman) ayrımı sonlanacağına arttığını bunun da herkesi huzursuz ettiğini söyledi.

Velhasıl ADÜ’de kime dokunsanız bu günlerde bin ah işitiyorsunuz.

Yakınmalar üniversite için olduğu kadar Aydın için de üzüntü verici…

Çünkü üniversiteler bir bölgenin kalkınmasında lokomotif görevi gören önemli kurumlardır.

Bizim gibi okumaya meraklı olmayan toplumların iktisadi, kültürel ve sosyal kalkınmasında bölgesi ile bütünleşen üniversiteler önemli bir misyonu yerine getirirler.

Ama Aydın’da bu uyum tam sağlanabilmiş değil.

Bunda da suçlu sadece bu dönem yöneticileri değildir açılışından bu yana geçen rektörler ve yönetimleridir.

Aydın gerek tarihi gerek sosyolojik gerekse kültürel yapısıyla bir üniversitenin serpilip gelişmesi için ideal olan yerlerin en başında gelen bir bölgedir.

Kanıtı da öğrenci dostu kent sıralamasında Eskişehir’in ardından ikinci sırada geliyor, olmasıdır.

Son yıllara kadar tercihte ADÜ akademisyenler için de ilk sıralarda yer alıyordu.

Ama bu özelliklerine rağmen Aydın bir Birleşik Krallıktaki Cambridge, Türkiye’deki bir Eskişehir gibi üniversite kenti olamadı.

Düşüncem odur ki, buna birinci neden kampusun kent dışında olması ise ikinci neden de Yılmaz Büyükerşen gibi sosyal yönü güçlü, üniversite aşığı bir rektör bulamamasıdır.

ADÜ rektörlerinin tamamı ise ya tıp ya da mühendis kökenlidir.

Kurucu rektör sosyal bilimler alanından bir akademisyen olsaydı belki vaziyet bu günkünden daha farklı olabilirdi.

Geçmişte ADÜ ile Aydın’ı kaynaştırma iddiası ile ortaya çıkanlar olmadı değil.

Ama onların üniversite kent dostluğundan anladığı ADÜ’yü günlük siyasetin karargâhı haline getirmek, bu yolla rektörlüğü ikinci kez garantilemek için istismar etmekti.

Eğer bir kurum böyle günlük aktif siyasetin etki alanı haline getirilir, görevlendirmeler ehliyet ve liyakat aranmaksızın o doğrultuda olursa o kurumda çalışanların mavi kuvvetler,(dost) kırmızı kuvvetler(düşman)olarak ayrımı kaçınılmaz olur..

Ayrıca kurumların siyasete alet edilmesi güven ortamını zedeler ve bu durum maddi sermaye ile insan gücünün birleşmesinden oluşacak sosyal sermayeyi yok eder.

Olay bununla da bitmez. Hafiyelik Dönemi başlar.

Artık insanlar ürettikleri hizmet ya da bilimsel çalışmalar yerine sosyal medya paylaşımları ya da beğenileri, gittikleri mekânlar, kafeler, ilişkide bulundukları insanlara bakılarak değerlendirilir.

Her türlü atama ve idari görevlendirmede bizden-sizden ayrımı ölçü alınır, adalet, hakkaniyet ve liyakat rafa kalkar, selden kütük kapma heveslisi yağcılar kıymete biner.

Olan da dürüst çalışan,dik duran liyakat ehline olur ve sonuçta onlar çareyi ya kurum değiştirmede ya da işi boş vermede veya görevi bırakmada bulurlar.

Bunların yaşandığı üniversal özellikteki bir kurumda ne bilimsel özgürlükten söz edilir ne bilimsel araştırma yapana kıymet verilir ne de,hiçbir şey üretmeyenden hesap sorulur.

Terfi eden, kadro kapan,ballı maaşlı yerlere gelenler de hep şakşakçı kifayetsiz muhteris takımı olur.

Bu uygulama fitne ateşini alevlendirir, engizatörler körükledikçe de huzur tatile çıkar.

ADÜ de benzeri zor bir dönemden geçiyor.

Engizatörlerin dört koldan saldırısı karşısında Rektör Prof Dr. Osman Selçuk Aldemir’in hali kovandan boşalmış arıların saldırısına uğrayan kimseye benziyor.

Arılarla baş etmenin yolu:

BİR-Metotlu hareketten,

İKİ- Resmi görevlerinde işin içine egosunu karıştırmadan dostunu ve hasmını tespitte devleti ölçü almaktan,

ÜÇ-Sözlü beyanlara değil belgeye itibar etmekten,

DÖRT-Doğru zamanda doğru hamleyi yapmaktan,

BEŞ-Şeytanın metodu kibir ve egodan uzak durmaktan,

ALTI-Her halükarda adalet ve hakkaniyeti ölçü almaktan geçer.

Bunlar dışındaki yollar Hoca’yı boşa kürek çektirmekle kalmaz yapacağı her yanlış ADÜ’ye dolayısıyla devlete olan güveni sarsar.

Eğer o bu gerçeği göz ardı eder de egosuna yenilir, at iziyle it izini karıştırırsa engizatörlerin gücüne güç katmakla kalmaz bilmeden kendi ipini de çeker.

İki testi aynı şiddetle çarpışırsa ikisi de ya kırılır ya da biri kırılır diğeri çatlar ama her halükarda ikisi de su tutmaz.