Geçtiğimiz günlerde basında özetle “Adnan Menderes Üniversitesi(ADÜ) tarafından aktif hale getirilen Jeotermal Araştırma ve Uygulama Merkez Müdürlüğü’nde jeotermal enerjinin verimliği ve üretime katkıları hakkında çalışma başlatıldı.

ADÜ Rektörü Prof.Dr. Osman Selçuk Aldemir başkanlığında çalışmalarına hız veren merkez ilk toplantısını üniversite senato toplantı salonunda yaptı,” haberi yer aldı.(2 Ekim 2020)

Aydın kamuoyu Rektör Osman Selçuk Aldemir’in bu başlattığı çalışmayla yıllar sonra ADÜ bünyesinde hem de müdürlük seviyesinde bir Jeotermal Araştırma ve Uygulama Merkezi bulunduğunu öğrenmiş oldu.

Öğrenmiş oldu, diyorum madem üniversite bünyesinde müdürlük seviyesinde jeotermal konusunda araştırma yapmaya yetkili bir birim ve söylendiği gibi konu hakkında yetkin bilim insanları vardı da hararetli jeotermal tartışmaları karşısında bu güne kadar bu merkezden sesini çıkaran niye çıkmadı?

Yoksa Jeotermal Araştırma ve Uygulama Müdürlüğü yoktu da yeni mi kuruldu?

Basın açıklamasında yeni baştan yapılanmadan söz edildiğine göre müdürlüğün geçmişi bir hayli eskiye dayanıyor olmalı.

Rektör Osman Selçuk Aldemir henüz yenidir, merkezin varlığını yeni keşfetmiştir ya da o konuda tavır belirleyecek zamanı henüz yeni bulmuştur mazereti ileri sürülecek olursa rektörlük el değiştireli neredeyse iki yıl oluyor ki, bu süre bir konuyu öğrenme ya da kavramada hayli uzun bir süredir.

Adnan Menderes Üniversitesi her ne sebeple olursa olsun Jeotermal konusunda fikir açıklamakta ve yapacağı bilimsel çalışmalar ışığında taraflar arasında hakemlik görevi üstlenmekte hayli geç kalmıştır.

Oysa üniversiteler bilginin üretildiği ve her yönüyle araştırılan gerçeğin bütün çıplaklığıyla ortaya konduğu merkezler olması yanında kamuoyunda çıkan görüş ayrılıklarında hakemlik yapma özelliğine sahip yegâne kurumlardır.

Gerek siyaset kurumuyla sivil toplum örgütleri arasında baş gösteren ihtilaflarda gerek çevrede meydana gelen diğer olaylarda gerçek ne ise üniversiteler tarafından dile getirilmesi beklenir.

Ayrıca üniversitelerin gerçeğin tarafında yer alması gerek siyasi erke gerek millete o yönde rehberlik etmesi üniversal kimliklerinin onlara yüklediği bir görevdir.

Madem müdürlük seviyesinde bir birimi var, sürdürülebilirliği kanıtlanmış jeotermal enerji ve üretime katkıyı araştırma konusu yapmak yerine Adnan Menderes Üniversitesi gerçeğin izinden giderek taraflar arasında pek ala arabuluculuğa soyunabilirdi ki, ondan beklenen de budur.

Ancak o takdirde bir üniversite hem kendine yakışanı hem de üniversal olmanın gereğini yerine getirmiş olur.

Çünkü enerjiye odaklı jeotermal uygulamasının yoğun uygulandığı bölge Aydın olduğu için konuyu ADÜ’nün görmezden gelme şansı yoktur.

Dünyanın verimlilikte sayılı ovalarından Büyük Menderes Havzası, bu gün jeotermal santrallerle bir enerji havzası olma özelliği de kazanmıştır.

Ancak açılan santrallerin sayısı arttıkça bunların doğaya ve çevreye olası zararlarını da insanların tartışmaya başladığı bir gerçektir.

Çevre örgütlerinin başını çektiği jeotermal akışkanların bu memleketin suyuna, toprağına, bacalarından salınan gazların Aydın’ın havasına ve doğasına zarar verdiğine dair tartışmalar güncelliğini koruyor.

Olay karşısında siyaset kurumundan kimilerinin sessiz kalarak kimilerinin bir taraftan karşıymış gibi davranarak diğer yandan enerji santralı kurma girişimleri kafa karışıklığını daha da artırmıştır.

Millette uyanan bu tereddütleri giderecek ne devlet yetkilileri ne de sivil toplum kuruluşları tarafından bir araştırma yapılmıştır.

Sağlıklı araştırma yapılmadığı gibi jeotermal akışkanlar ve havaya salınan gazlar konusunda açıklama hakkına sahip Aydın Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün her kükürt dioksit(çürük yumurta) kokusu söz konusu olduğunda Zindanderesi Çöplüğü yangınına bağlaması jeotermalin zararını savunanlar cephesinde şüpheleri artırmada körük etkisi yapmıştır.

Ayrıca Jeotermal Elektrik Santral Yatırımcıları Derneği(JES-DER) yetkililerinin aynı olayı çevrede bol olan hayvan ahırlarından yayılan dışkı kokusuna bağlayan açıklamaları jeotermal karşıtlarının tezlerinde haklılık payı olduğu kanaatini pekiştirmiştir.

İşte Adnan Menderes Üniversitesi’nin jeotermal konusunda üreteceği tezlerle taraflar arasında gerçeği ortaya koymada tam da bu noktada devreye girmesi gerekiyordu.

ADÜ’nün yerine getirmek zorunda olduğu bu görev jeotermal enerjinin verimliliğini ve üretime katkılarını araştırmaktan daha elzemdir.

Aynı zamanda bu girişim bölge halkı için de oldukça önemlidir.

Çünkü Büyük Menderes Havzası’nın aynı zamanda bir enerji merkezi haline gelmesi doğuracağı sonuçlar açısından ülke tarımını ilgilendirdiği gibi 1 milyonun üzerindeki bölge insanın da geleceğini ilgilendirmektedir.

Ülkenin ihtiyacı enerjiyi elde ederken bölgede yetişen ürünlerin genetiğinin muhafazası, insanların sağlığının korunmasını garanti altına alınması için de şarttır.

Her türlü araştırma imkân ve personeline sahip üniversiteye tedbir alma konusunda devlet yetkililerini uyarmada ve halkı bilinçlendirmede görev düşüyor.

Bu hakemlik görevini yerine getirmede rektörlerin takip etmesi gereken yol siyaset değil üniversallığın bir gereği tarafsızlıktır ki, üniversitelerde bu işin olmazsa olmazıdır.

Çünkü siyaseti yapacak yeterince aktör vardır, bu milletin üniversiteden istediği güvenini boşa çıkarmamak, tarafsızlığını yitirmemektir.