Bir kurumda huzur, güven ve ona dayalı verimliliği tespit için bilgisayarınızın arama motoruna kurum ya da yöneticisinin adını yazarsanız zahmetsizce karşınıza çıkan ana başlıklardan bir kanaat oluşturabilirsiniz.

Bu metodu Adnan Menderes Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Osman Selçuk Aldemir hakkında uygulamanız halinde karşınıza çıkan başlıklardan yarısının şahsıyla ilgili adli ya da idari şikayet içerikli konular olduğunu görürsünüz.

Herkesin aynı yolu izleyerek kolayca ulaşabileceği bu haber başlıklarının neler olduğuna zaman kaybına meydan vermemek adına değinmek istemiyorum.

Ancak bir konunun da altını da çizmem gerekiyor.

Doğruluğu kanıtlanmamış haberlere ya da adli yönden karara bağlanmamış bilgilere dayanarak Rektör Prof.Dr. Osman Selçuk Aldemir hakkında olumsuz hüküm verilemez.

Ancak bu iç çekişmede ve kavgada Adnan Menderes Üniversitesi'nin son yıllarda siyaset kurumunu geride bıraktığı gerçeğini değiştirmez.

Oysa önceki dönemde kaçan huzurun kimilerinde Osman Selçuk Aldemir’in gelişiyle geri geleceği ümidi vardı ancak o da öncekilerin yolundan gidince o düşüncede olanların beklentisi gerçekleşmedi.

Aslına kalırsa bunda yadırganacak bir şey de yoktur. Çünkü siyasetin egemen olduğu yerde kavga vardır, bilimin egemen olduğu yerde ise uzlaşı ve barış…

Eğer bir kurumun işleyişinde siyaset egemense orada bilim adamları ve onların yaptığı bilimsel çalışmalar değerini yitirir, mevki hırsı, makam hırsı, maddi hırs her şeyi bastırır, kurumun huzuru bozulur.

Meydan artık bilim insanı ve o dürüstlükteki erdemlilerin değil yağcılarındır. Sözü dinlenen, rağbet edilen hep o rüzgârgülü gibi her devirde her yöne dönen güruhtur.

Bu gibi kurumlarda yönetimler artık enerjilerini yapacakları koordineyle kurumlarının verimliliğine harcayacağı yerde o güruhun taşıdığı dedi koduyla gerginliklere harcar.

Artık yöneticinin tek değer verdiği kimin bilim adına, insanlık adına ne ürettiği değil sosyal medyada kimin ne paylaştığı, kimin, kiminle konuştuğu konularıdır.

Adnan Menderes Üniversitesi Prof.Dr. Osman Selçuk Aldemir öncesi dönemde işte böyle bir anaforun içine düşmüştü ve ADÜ de bundan gereken nasibi almıştı.

Komşuları Denizli Pamukkale, Muğla Sıtkı Koçman ve Manisa Celal Bayar Üniversiteleri genel sıralamada kendilerine 40’ın altında yer bulurken aynı dilimdeki ADÜ bir türlü 50’nin altına düşememişti.

Eskiden devlette bir gelenek vardı. Bir kurumda bir müdür görevi bıraktığında ya da el çektirildiğinde istemese de başka bir kuruma atanırdı.

Bu tedbire neden de hem onun itibarını korumak hem de yeni yönetimin rahatça çalışmasını sağlamaktı.

Yoksa o da yönetimde söz sahibi olmak isterdi, dinlenmediği takdirde kurumda çeteleşmeye kalkardı.

Adnan Menderes Üniversitesindeki huzursuzluğun bir nedeni devlette bu geleneğin son bulmasıysa diğeri de Osman Selçuk Aldemir’in de devlet aklıyla hareket etmek yerine önceki yönetimin izinden gitme hatasına düşmesidir.

Onun içindir ki, ADÜ’de gündem bilimsel üretim ve onun ışığında bölge sorunları, iç huzur ve güven ortamı olması gerekirken makam savaşı olmaktan öteye geçemedi.

Çünkü Osman Selçuk Aldemir:

1-Ehliyet ve liyakati ölçü alan bir ekip kuramadı,

2-Merkeze devleti almak yerine devlet tecrübesi nedir, bilmediği için kendi bildiklerinin peşine gitti,

3-Siyaset Kurumu ile arasındaki mesafeyi ayarlayamadı,

4-Yöneticilikteki tecrübesizliğinden ikili, üçlü oynayanların tuzağından kendini kurtaramadı,

5-Hepsinden önemlisi herkesin beklediği güven ortamı sağlanamayınca eski yönetimle yenisi arasında eski hamam eski tas misali değişen bir şey olmadı.

Bütün bunların bir sonucu bu güne kadarki icraatlarında Osman Selçuk Aldemir hakkındaki iddialara cevap yetiştirmekten Ankara’da YÖK’ de kendini savunmaktan asli görevi orkestra şefliğine ve çalışanların motivasyonuna vakit ayırmaktan uzak kendi derdine düşmüş bir rektör profili çizdi.

İzlediği kendine has bir yönetim tarzıyla da hem kendi gerçeklerinden uzaklaştı hem de Aydın halkından üniversiteyi uzaklaştırdı..

Aslına bakarsanız potansiyel olarak Adnan Menderes Üniversitesi büyük bir bilgi birikimine ve nitelikli bilim insanlarına sahiptir.

Az bir motiveyle çalışma ortamı sağlandığı takdirde bu birikimle bırakın Aydın’ı Ülke kalkınmasına önemli katkılar yapacaktır.

Örnek vermek gerekirse Türkiye’deki 32 fakülte arasında ilk 5’e giren bir Veteriner Fakültemiz var.

Bu gün pandemi alanında virüsün izole edilmesi ve aşı gibi çoğu çalışmalar veteriner fakültelerinin viroloji laboratuvarlarında o fakültelerin virogları tarafından yürütülüyor.

Bu konuda 17 projede 29 Üniversitede 8 firma ve 9 araştırma kurumunun yürüttüğü çalışmada aşı konusunda epeyce yol aldıklarını basından öğreniyoruz.

Bu kadar başarılı hem de Prof.Dr. Tolga Tan gibi bir virologa sahip Aydın Veteriner Fakültesi bu çalışmaların bir yerinde var mı, diye araştırdım, ne yazık ki, olmadığı bilgisine ulaştım.

Tıp Fakültesinde organ nakli konusunda Öğr.Gör. Dr. Erdem Barış Cartı yönetiminde başarılı bir ekip var, yönetimden teşvik görmüyor.

Ziraat Fakültesinde Zootekni bölümünde ırk ıslahı konularında Türkiye çapında bir uzman Prof.Dr. Orhan Karaca bulunuyor ama “gel şu projeyi” hayata geçir, diyen bir yetkili yok.

Rektör Osman Selçuk Aldemir işe dört elle sarılırsa Aydın hem organ nakli hem de Kaplıca Tedavisi ve Rehabilitasyon alanlarında niye bir merkez haline gelmesin?

Teknokentin barakalardan kurtarılarak adına yakışır bir binaya kavuşturulması çok mu zor?

Aydın’ın bir bilgisayar yazılım üssü haline gelmesine ADÜ niye önderlik etmez?

Özetle Aydınlıların Rektör Prof.Dr. Osman Selçuk Aldemir’den beklentileri:

BİR: ADÜ’yü bilimsel açıdan en azından komşu üniversitelerin seviyesine çıkarmasıdır,

İKİ: JES’ler gibi halkın genelini ilgilendiren tartışmalı konularda halkı aydınlatmada üniversiteyi devreye sokmasıdır.

ÜÇ: Sürekli şeytan taşlamayı bırakarak, bütün gücüyle rektörlük işine odaklanmasıdır.

DÖRT:Yoksa…

Kavga… Kavga… Yetiversin artık!