Bildirgede şu ifadelere yer verildi, "Ulus olarak tarihimizin, işgal yıllarından sonraki en karanlık 30 yılını yaşamaktayız. Bir yandan daha önce aramızdan koparılıp alınan Kemalist, devrimci, aydınlanmacı insanla-rımızın acılarını yüreklerimizde hep taze tutarken, diğer yandan ulusumuzun birliğini, ülke-mizin bütünlüğünü, Cumhuriyetimizin varlığını ve devamlılığını savunurken, emperyalizmin maşası, ölümün taşeronu, kapitalizmin soysuz uşağı terör örgütünün saldırıları ile katledilen kahraman askerlerimizin şehit haberleriyle sarsılıyoruz. Ancak bizleri asıl kahreden ‘ileri de-mokrasi’, ‘ılımlı İslam’ uyutmaları ile ülkemizi yönettiğini sananların, dünya sorunlarıyla uğraşmaktan ülkemizin bu en yakıcı sorununu çözümsüzlük içinde savsaklamaları, dahası bu sorunu başka sorunları örtmede, halktan gizlemekte bulmalarıdır. Gerçi üstlendi(rildi)kleri görev, bu sorunun tümüyle unutturulması ve emperyalizmin istemleri doğrultusunda çözülme-sidir. Çünkü ancak bu durumda emperyalizmin kendilerine ‘tevdi’ ettiği görevi yerine getire-bilecekler, emperyalist Büyük Ortadoğu Projesi’nin gerçekleşmesine kendilerinden beklenen katkıyı sunmuş olacaklardır. Bizler için acı veren bir başka nokta da, her gün gencecik yavru-larını, binbir emekle yetiştirdiği bilim adamlarını teröre kurban veren halkın % 50’sinin bu gelişmelere sessiz kalarak gizli, destek vererek açıktan arka çıkmalarıdır.
 
Amaç olarak ‘terörle mücadele’yi değil, ‘terörle müzakere’yi temel alanların terörü bi-tirme gibi bir kaygılarının da olmadığı, olamayacağı açıktır. Çeşitli komplolarla etkisini bütü-nüyle kendileştirdikleri orduya bile güvenemeyip, teröristlerle kardeş olan ve aynı emperyalist kaynaktan beslenen ‘peşmergeler’den medet umanlar terörü bitiremezler, sadece terörün oyuncağı olurlar.
 
Bugün ülkemizde iktidarda bulunanlar, terör olaylarını, emperyalizmin diğer dayatma-ları için perde olarak kullanmakta, kararttıkları ortam içinde kendilerine karanlık yollar ya-ratma çabası içindedirler.
 
Mustafa Kemal Atatürk’ün birinci vazgeçilmezi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni yok sayarak, Anayasa’da sadece olağanüstü durumlar için öngörülmesine karşın, çok kolay yasa çıkarılabilecek durumlarda bile ülkemizi Kanun Hükmünde Kararname’lerle, yönetmek-tedirler. Bu kararnamelerden aldıkları yetkiyle Cumhuriyet karşıtı birçok yasal düzenleme yapabilmektedirler.
 
Bu kararnamelerden aldıkları güçle Milli Eğitimimizin başına getirdikleri – bilimsel aşırmacı olduğu kesin kanıtlarla ortaya çıkarılan – kişiyle eğitimimizin artık Atatürk ve Cum-huriyeti anlamış, ‘irfanı ve vicdanı hür’ kuşaklar yetiştirmesi olanaksız hale getirilmiştir.
 
Kendilerine göre ayarladıkları ‘hukuk’u ve bu hukukun uygulayıcıları aracılığıyla, Atatürkçü, Cumhuriyetçi, ülkesi için canını verebilecek kadar yurtsever değerli insanlarımız uydurma gerekçe, kanıt ve soruşturmalarla, yıllardır tutuklu olarak Silivri, Hasdal zindanla-rında tutulurken, bilinçsiz halkı soydukları Avrupa Mahkemelerince kanıtlanmış kan emiciler, halkın gözünün içine bakıla bakıla serbest bırakılmıştır.
 
Temel ihtiyaçlarının başında gelen elektrik, doğalgaz ve yakıta yapılan insafsız zam-lar, akaryakıttaki ve bazı vergilerdeki ‘güncellemeler’, zaten ekonomik darboğazda olan, bü-
 
yük bir kesimi – devlet kurumlarınca da – belirlenen ‘yoksulluk sınırı’nın altında yaşamaya mahkum edilen halkın kabusu haline gelmiştir. İktidarda bulunanlar kendi varlıklarını ve em-peryalizmle bağlarını sürdürmek için bilinçli olarak yarattıkları ‘cari açığı’ bahane ederek a’dan z’ye her şeye zam yapma niyetinde olduğunu açıklamaktan geri durmamakta, üstelik halkımızla alay edici bir tavırla istediğini yapacağını açık açık söylemektedir.
 
Üniversitelerimizde, Atatürkçü, devrimci, Cumhuriyetçi öğrenci ve öğretim elemanları akıl almaz biçimde tehdit edilmekte, öğretim elemanları nedensiz biçimde görevden alınarak benzer düşüncedeki akademisyenlere gözdağı verilmektedir. Üniversiteler Cumhuriyetin ku-rucu düşüncesi doğrultusunda akıl ve bilimsel doğrularla değil, İktidarın yönlendirmesi ile sığ bir düşünce ile yönetilmektedir. YÖK’ün başındaki kişi ‘hepsi 35 kişi kaldılar, izlemeyi sür-dürüyoruz’ sözleriyle türban üzerinden siyaseti üniversitelere taşıyarak özgür ve özerk anlayı-şın hakim olması gereken yükseköğretim kurumlarında akademisyenler üzerinde baskıların daha da artacağını ima edebilmektedir. Üniversitelerimiz hızla bilimsellikten, açıklıktan uzak-laşmakta ve medreseleşmektedir. Bakanlıklar için uygulamaya konulan ‘yandaş danışman’ sistemi, basın ve kamuoyundan gizlenerek üniversitelerde de yaşama geçirilmektedir.
 
Polise taş, Molotof kokteyli, havai fişek atanlar, her nedense her defasında ara sokak-larda kaybolurken, toplantılarda, açılışlarda haklı isteklerini dile getirmek için slogan atan öğrenciler 19 yıl ile yargılanabilmektedirler.
 
Sağlık sisteminin çökmesine neden olan ‘tam gün’ yasası uygulamaya sokularak, Tıp fakülteleri hocasız, hastaneler doktorsuz, hastalar çaresiz bırakılmakta, doktor ve hastalar ka-pitalizmin acımasız dişlileri arasına atılmaktadır. Devlet bütçesinden hortumlanan ‘krediler’ ile yandaşlara yeni bir ‘kar alanı’ daha yaratılmaktadır.
 
Ulusumuzun birliği, ülkemizin bütünlüğü, Cumhuriyetimizin varlığı ve devamlılığı konusunda anlaşmaları olanaksız kişi ve siyasi kurumlar bir araya getirilerek, Cumhuriyetimi-zin en temel niteliklerinin bile tartışmaya açılacağı sözde ‘Anayasa’ çalışmaları başlatılmak-tadır.
 
Yakın tarihimizden ‘komşularla sıfır sorunun ne demek olduğunu’ öğrenmeyenler, ‘yurtta barış, dünyada barış’ ilkesinin varlığından haberi olmayanlar, etrafımızda sorun yaşa-madığımız komşu bırakmamışlardır. Kendi ülkelerinde ‘laikliği silmek için iktidarda olanla-rın’ başka ülkelere laikliği önermeleri ise dış siyasetimizin yenilmez yutulmaz bir garabetidir.
 
Ülkemizde, özellikle üniversite mezunu gençler arasında işsizlik olağanüstü boyutlara ulaşmışken, ‘ithal öğretmen, ithal doktor, ithal hemşire’ uygulamasıyla işsizlik daha da kalıcı hale getirilmektedir.
 
Toplumumuzun yarısını oluşturan kadınlarımız, topluma uygulanan her türlü baskıdan nasiplerinin üstüne töre ve kıskançlıktan kaynaklanan şiddeti de yaşamaktadır. Asıl nedeni ülkenin iyi yönetilememesi olan ekonomik bozukluk, bir çok aileyi dağıtmış, bu süreçte bir çok kadın ‘aile içi’ şiddet kurbanı olmuştur.
 
ADD Aydın Şubeleri olarak, ülkemizin, ulusumuzun, komşularımızın ve tüm dünya-nın büyük sorunlar yaşamakta olduğunun bilincindeyiz. Bilincinde olduğumuz başka bir konu da tüm bu sorunların emperyalizm tarafından yaratıldığı ancak çözümlerinin de var olduğu-dur. Ülkemiz ve ulusumuz için bu çözüm, her alanda Cumhuriyet’in ilke ve kurallarının işle-tilmesi ve ödünsüz uygulanmasındadır. Tüm kurumların bu ilke ve kurallar doğrultusunda
 
yapılandırılmasındadır. Cumhuriyeti yıkma zehirine karşı panzehir Atatürk’tür, Atatürkçü Düşünce ve Atatürkçü eylemdir.
 
Bizler tüm gücümüzle bu ilke ve kuralların uygulanması için emek harcarken, Cumhu-riyetimize yönelen saldırılara her alanda, her ortamda, her zaman karşı koymaya and içtik. Cumhuriyeti yaşamak ve yaşatmak isteyen, Cumhuriyet’i ‘hak’ ettiğini düşünen herkesi bu çabalarımıza destek olmaya, bu onurlu kavgamıza omuz vermeye çağırıyor; ülke, ulus, özgür-lük, bağımsızlık ve Cumhuriyet için canlarını vermiş aziz şehitlerimizin, kanlarını dökmüş kahraman gazilerimizin huzurunda saygıyla eğiliyor; Ulusumuzun Cumhuriyet Bayramının 88. yılını, buruk bir acı ve hazla kutluyoru"