Atatürkçü Düşünce Derneği Aydın Şubeleri 2 ayda bir düzenli olarak gerçekleştirdikleri Eşgüdüm toplantısı ADD Germencik Şubesinin evsahipliğinde Mursalı da yapıldı. Eşgüdüm toplantısına Emekli Senatör Sadettin Demirayak, Mursallı Belediye Başkanı Hayri Altay ile Aydın, Atça, Davutlar, Didim, Germencik, Güzelçamlı, İncirliova, Karacasu, Kuşadası, Kuyucak, Ortaklar, Söke ADD Yönetim Kurulu üyeleri iştirak ettiler. Toplantı 25 Haziran 2011 günü 14.00’de ADD Germencik Şube Başkanı Batuhan Değirmenci’nin açış konuşmasıyla başladı. Ardından Divan başkanlığına ADD Aydın Şube Başkanı Günver Güneş seçilerek gündeme geçildi. Gündemin ağırlıklı konusunu 12 Haziran seçimleri ve sonuçları oluşturmuştur. ADD Aydın Şubelerinin faaliyetlerinin değerlendirildiği toplantıda yeni oluşturulan Köycülük Komitesinin çalışmaları ile Söke ve Davutlar Şubelerinin kültür ve sosyal faaliyetleri takdirle karşılanmıştır. ADD Aydın Şubesinin başlattığı Kuva-yı Milliye Anıt ve Şehitliklerine yürüyüş etkinliğinin de daha büyük katılımlarla desteklenmesi kararlaştırılmıştır. Aydın ve çevresinde yer almış Kuva-yı Milliye önderlerine sahip çıkılması, Türk Devriminin önderlerinin de yapılacak güncel toplantılar ve etkinliklerle halkımıza doğru anlatılmasının yöntemleri üzerinde durulmuştur. ADD Aydın Şubeleri Derneklerinin merkez yönetimi ile ilgili sorunları, Şubelerin iç işleyişi, ekonomik sorunlar, örgüt yapısı, dernek üyelerinin disiplini ve dinamizminin sağlanması konusunda görüş alışverişinin ardından toplantı sona ermiştir. Toplantı sonunda ADD Aydın Şubeleri ülke gündemini yakından ilgilendiren Eşgüdüm toplantısı sonuç bildirgesi Eşgüdüm Sorumlusu ADD Aydın Şube Başkanı Günver Güneş tarafından kamuoyu ile paylaşılmak amacıyla yayınlamışlardır. 

 

 

 

 

ADD AYDIN ŞUBELERİ EŞGÜDÜM TOPLANTISI SONUÇ BİLDİRGESİ

 

“BUGÜN ATATÜRK VE ONUN REHBERLİĞİNE DÜNDEN DAHA FAZLA İHTİYACIMIZ OLACAK”

 

12 Haziran 2011’de bir Milletvekili Genel Seçimi yaşadık.

Seçim öncesinde siyasal partiler, ülkemizin ve ulusumuzun geleceği ile kendileri açısından ilgilenen kurum kuruluşlar (sendikalar, sivil toplum örgütleri, sermaye örgütleri vb.), basın-medya bu seçimleri ülkemiz için bir ‘yol ayrımı’, bir kader seçimi’ olarak nitelediler. Siyasetçiler ‘vaatlerini’ sıraladılar. Konuşma sırası onlardaydı.

Bazıları diğerlerinden üstün ‘demokrasi’(!) anlayışı ile hareket ederek, genel başkanlarının, merkez yönetimlerinin belirlediği, bazıları da  – genel başkanlarının ve genel merkezlerinin ufacık(!) kontenjan müdahaleleriyle – kısmen üyelerinin seçerek sıraladığı adaylarını vatandaşın onayına sundular. ‘Çılgın projeler’le, inandırıcılıktan uzak ama yurttaşın kulağına hoş gelen ‘sosyal projeler’le vatandaşın karşısına çıktılar. Projelerini vatandaşa anlatırken, birbirlerini hakaretlerle, küfüre varan söylemlerle ‘eleştirdiler’. Deyimin tam anlamıyla birbirlerinin ‘kirli çamaşırları’nı ortaya dökerken, ülkenin ve ulusun bütünlüğünden söz ederken, bir yandan da – hedefleri öncelikli olarak oy toplamak olduğundan – ülkenin ve ulusun bölünmesine giden yolun taşlarını döşemeyi de ihmal etmediler.

 

Nihayet 12 Haziran 2011’de konuşma sırası yurttaştaydı. Onlar yurttaşlık görevlerini(!) yerine getirmek sandık başına koştular.

Seçim sonuçları hemen her siyasi parti açısından ‘başarılı’  sayıldı. Hepsi kendi partilerinin başarısını ön plana çıkarırken, Cumhuriyet’i, Atatürk Cumhuriyet’ini unuttular.

 

Bu seçim sonucunda tüm partilerle birlikte, ‘insanların sabaha karşı evlerinden alındığı, ne ile suçlandıklarının belli olmadan hapislere tıkıldığı, hücrelere ayıldığı, dinlenmek korkusuyla telefonla konuşmadıkları, izlenirim korkusuyla ev-iş arasına sıkıştırılan yaşamlara mahkum edildiği, 52 milyon seçmen varken 69 milyon oy pusulasının bastırıldığı ve adına  ‘ileri demokrasi’ dedikleri emperyalizm güdümlü sistem kazanmış, ancak ‘Cumhuriyet’ kaybetmiştir. Cumhuriyet’i yıkmak için yıllardır sinsice, son yıllarda açık açık planlarla her türlü yola başvuranlar, bu amaçlarına ulaşmak için her yolu ‘mübah’ sayanlar, bu çalışmalarının ‘meyve’lerini almışlardır. Bu zafer(!)’in gerçek sahibi ne yazık ki ‘karşı devrim’dir, ‘karşı devrimcilerdir. Bu sonucun alınmasında, ‘koltuk’larını ‘Cumhuriyet’e yeğleyenlerin, yıllarca koltuklarında kalabilmek için durmadan ödün verenlerin payını unutmamak gerekir. Karşı devrimin bugün kazandığı ‘zafer’ bu ödünlerin ürünüdür.

 

Bu seçimler, her türlü sorundan doğrudan etkilenen halkımızın kendi sorunlarına ne kadar yabancılaştı(rıldı)ğını ortaya çıkarmıştır. Halk, kendi sorunlarından uzaklaştırılarak, hayali projelerin parlak ışıltısı peşinden sürüklenmiştir.

 

Seçim öncesi propagandalar, ülkenin ve halkın gerçeklerinin gözlerden nasıl saklanabileceğinin ve seçimde bunun nasıl bir ‘zafer(!)’e dönüştürülebileceğinin de göstergesi olmuştur.

 

SEÇSİS denilen ve  kontrolü emperyalizmin kontrolünde olan sistemle gerçekleştirilen seçim sonucunda, ülkemizin nasıl bir yola sokulacağı, seçim meydanlarda söylenenlerle ipuçlarını vermiştir: Halkın egemenliği yerine kişinin egemenliği demek olan ‘Başkanlık sistemi’ne geçme istekleri, ‘Avrupa standartlarında ‘özerklik’ vaatleri’, ülkemizin ve ulusumuzun ‘fiili’ bölünmesi planlarının açıkça dile getirilmiş olması bile halkın yatırıldığı ‘gaflet’ uykusundan uyanmasına, en azından siyaseti ve siyasetçileri bu söylemlerinden dolayı sorgulamasına yetmemiştir. Halkımıza yarın ‘kazanacakları(!)’ gösterilerek geleceklerini unutmaları, düşünmemeleri sağlanmış ve karşı devrim zafere ulaştırılmıştır. Duyarlı ve gerçekçi uyarılar, seçim propagandaları gürültüsünde ya hiç duyu(ru)lmamış ya da ‘kaale’ alınmamıştır.

 

Seçim sürecinde dikkati çeken bir nokta da, ülkemizin bu duruma getirilmesinde en büyük pay ve sorumluluğu olan siyasetçi eskilerinin yeniden gündeme gelmeleri, bazı siyasetçilerin ve yurttaşların ülkeyi bu duruma getirenlerden medet ummaları ve kendilerini yeniden ‘çare’ olarak görmeleridir.

 

Bir başka ilginç saptama da, ABD ve emperyalizm karşıtlığının ülkemizde emperyalist ülkeleri bile korkuttuğu bir orana (%90) ulaştığı bir dönemde, sırtını ABD’ye dayayanların, kendilerinin ABD projelerinin ‘eşbaşkanı’ olduklarını çekinmeden söyleyenlerin % 50’ye yakın bir oy alarak mutlak ‘hakimiyetlerini’ ilan etmiş olmalarıdır.

Seçimler ülkemizin ve ulusumuzun önünde bulunan bir çok ciddi sorunun daha da büyütüleceği bir ortamın oluşmasına yol açacak biçimde sonuçlanmış, “ileri demokrasi” anlayışının “bölücü” unsurlarını daha güçlü olarak meclise taşımış, bu unsurlar daha mazbatalarını almadan nasıl bir kaos yaratacaklarını milletvekili yemini etmeme, yemin etse bile sadık kalmama ve bu yemini içine sindirenleri suçlama gibi eylem ve söylemleriyle ortaya koymuşlardır. Emperyalizm seçim sonuçlarını Osmanlı’nın yeniden doğuşu olarak nitelendirmektedir. Bu nitelemeye bakılırsa yeni mecliste Osmanlı’nın son meclisine oldukça benzemektedir. Siyasallaştırılan hukuk seçim öncesi iktidar güçlerince kullanılmasının bedeli olarak ortaya çıkan sorunları çözemediği gibi demokrasi dışı yeni sorunlar yumağını da ülkenin önüne sermiştir. İktidar tarafından kuşatılmış güdümlü yargı ülkenin ve ulusun başına açabileceği ne kadar problem varsa fütursuzca yaratıp egemenliğin kaynağını tartışılır hale getirmekte keyfi yönetimin önünü sonuna kadar açmaktadır. Emperyalizmin güdümündeki ve emrindeki bölücü güçler siyasallaştırılmış hukukun zaaflarından güç alarak ulusal birlik ve ülkesel bütünlüğümüzü açık açık tehdit etme küstahlığını ve cesaretini bulabilmişlerdir. ÖSYM, YSK skandallarının yanında, ülkemiz ve ulusumuzun tek koruyucusu ordumuz ve ordumuz içindeki vatansever subaylar büyük bir saldırı altında bulunmaktadır.      

Ülkemizin ve ulusumuzun içine sürüklendiği karşı devrim girdabından çıkmasının tek yolu, Atatürk’ün İlke ve Devrimleriyle yaşama geçirdiği ‘laik, demokratik Cumhuriyet’ rejiminin, tüm ilke ve kurallarıyla ödünsüz uygulanmasındadır. Bunu uygulayabilecek partinin de temelinin, temel ideolojisinin bağımsızlıkçı, emperyalizm karşıtı olması, 1923 ruhunu bütünüyle benimsemiş olması, ülkemiz ve ulusumuz için kaçınılmaz zorunluluktur.

Tüm yurttaşlarımız ve siyasetçilerimiz bunu anlamadıkça, uygulamadıkça, ülkemiz ve ulusumuz, varlığını emperyalizme borçlu olan, var olmasını da ancak emperyalizmle işbirliği içinde bulacak olan ‘karşı devrim’in girdabından kurtulamayacaktır.

 

Bu seçim sonuçlarının ülkesini ve ulusunu seven, bağımsız bir ulus içinde, özgür bir vatan üzerinde onuruyla yaşamak isteyen her Atatürk Devrimcisine düşen görev ‘daha çok çalışmaktır. Bu sonuçlar hiçbir Atatürk Devrimcisi için yıldırıcı ve karamsarlığa düşürücü olmamalıdır. Her Devrimci 1919’un koşullarının ve karanlığının yanında Mustafa Kemal ve arkadaşlarının kararlılığını anımsamalı ve kendini yeniden disipline ederek işine (!) yeniden, daha sıkı sarılarak başlamalıdır. 

esgudum-germencik-3.jpg

esgudum-toplu.jpg