Bakan Bozdağ, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun iktidara geldikleri takdirde cezaevinde bulunan bazı kişilerin serbest bırakılacağı vaadiyle ilgili olarak, yargının bağımsız olduğunu, hiç kimsenin yargı mensuplarına emir ve talimat veremeyeceğini söyledi.

Yozgat'ta Cemil Çiçek Personel Eğitim Merkezi'nin açılışı sonrası düzenlenen basın toplantısında soruları yanıtlayan Bakan Bozdağ, gündeme ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu.

Kılıçdaroğlu'nun yargı mensuplarına yönelik tehdit diline tepki gösteren Bozdağ, "Sayın Kılıçdaroğlu'nu anlamakta zorlanıyorum. Yozgat'a gelince "Kandil'i başlarına yıkacağız" dedi. Van'a gidince "Katılın bana herkesi serbest bırakacağım" noktasında bir açıklamaya evirildi. Şimdi yani bir yerde söylediğiniz lafı muhataplarınıza göre başka yerde değiştirmemek lazım. Şimdi söylediniz, bu konuda Yozgat'ta başka konuştu, Van'da da başka konuştu. Bu bir. İkincisi, yargı bağımsızdır Türkiye'de, tarafsızdır. Hiç kimse yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgili yargı mensuplarına emir ve talimat veremez. Tavsiye ve telkinde bulunamaz. Böyle bir şey olamaz." dedi.

Kılıçdaroğlu'nun yargıda herhangi bir görevi olmamasına rağmen kendini yargıç yerine koyduğunu hatırlatan Bakan Bozdağ, sözlerine şu şekilde devam etti:

"Şimdi diyor ki bir yandan, "Yargı bağımsızdır, bağımsız olmalıdır. Kimse yargıya karışmamalıdır." Sonra da "Ben serbest bırakacağım" diyor. Ben şimdi merak ediyorum, ağır ceza reisi mi Sayın Kılıçdaroğlu? Yoksa istinaf daire başkanı mı? Bu davaların görüldüğü mahkemede görevi mi var? Nasıl serbest bırakacak? Onu mahkeme yapacak. Başka bir cümle kursa daha kendisine iyi olur. O zaman acaba Kılıçdaroğlu'nun aklında başka bir formül mü var? Yani onu sormak lazım. "Bize katılın, ben şunu serbest bırakacağım." Hukuk devletine inanan kişi "Ben şunu serbest bırakacağım, bunu tutuklayacağım der mi?" Şimdi de başka yerlere gidiyor, memurları tehdit ediyor. Başka yerleri tehdit ediyor. "Siz hesap vereceksiniz, şunu yapacaksınız, şunlar olacak, bunlar olacak" diye büyük bir de bir tehdit dili kullanıyor. Bir yandan kendini yargıç yerine koyuyor öte yandan da bir tehdit dili kullanıyor. Şu anda iktidar değil. Ama bu tehdit dilinin sahibi acaba iktidar eline geçse, Türkiye'de bugün demokratik ortam, hukuk devleti, ifade hürriyeti nasıl olur? İşin doğrusu açıklamalara bakınca endişe etmemek elde değil. Onun için hukuk devletine inanan bir üslubu Sayın Kılıçdaroğlu'nun benimsemesinde fayda var."

Bakan Bozdağ birkaç dava üzerinden savcı ve hakimlere yönelik hakaret ve tehdit boyutuna varan eleştirilerin kabul edilemez olduğunun altını çizerek sözlerini şöyle sürdürdü:

"İstediği karar çıktı 'Hakim var', istemediği karar çıktı, hakime demediği lafı bırakmıyorlar. Karara göre hakimlerin niteliği hakkında hüküm veremezsin. Dosyayı bilmiyorsun, delili bilmiyorsun, kanunu bilmiyorsun, hiçbir şey bilmiyorsun. Sadece yakınlık, uzaklığa göre mahkeme kararlarını değerlendirmek fevkalade yanlıştır. Türkiye, maalesef bu yanlıştan bugüne kadar kurtulamadı. Yani yargı kararları sürekli siyasetin ana gündem maddelerinden biri haline geldi. Yargı işlediği zaman istinafı var, Yargıtay'ı var, Anayasa Mahkeme, bireysel başvuru var, AİHM var. Kendi içinde eksiği varsa tamamlayacak, yanlışı varsa düzelt pek çok mekanizması var. Bu mekanizmaların önemli olan sağlıklı işlemesidir. Siz eğer mekanizma sağlıklı işlemiyorsa bunu eleştirin. Hakkınız var. Doğru da yaparsınız ama mekanizmanın ortaya çıkardığı sonuç üzerinden o kararı veren hakim veya savcıya hakaret etmeye, onları tehdit etmeye, onlara parmak sallamaya 'Biz gelirsek size haddinizi bildiririz' demeye kimsenin hakkı yoktur. Bunu tasvip etmemiz mümkün değildir."

Hakim ve savcıların gece gündüz demeden, büyük bir özveri ile çalıştığını hatırlatan Bozdağ birkaç dava üzerinden Türk yargısının değerlendirilemeyeceğini vurguladı.

Adalet Bakanı Bozdağ, "Gerçekten Türkiye'de hakimler ve savcılar milyonlarca işe bakıyorlar. Şöyle bakarsanız iki elin parmağını geçmeyecek dava üzerinden koca Türkiye'yi mahkum eden sonuçlar ortaya konuyor. Bu doğru değil. Türkiye'de milyonlarca hukuk ihtilafı var, milyonlarca ceza davası var. Bunların üzerinden baktığınızda 2-3 tane şey üzerinden, siyasallaştırılmaya çalışan dava üzerinden Türk yargısı hakkında kimse karne notu veremez. Vermeye de hakkı yoktur. Fedakarca karar veriyorlar, yargılama yapıyorlar, evlerde dosya okuyorlar, gece-gündüz çalışıyorlar hakikaten. Çok zor şartlarda çalışıyorlar. Herkesi de temiz bir dille hakim ve savcılarımız hakkında konuşmaya davet ediyorum. Kararlarını eleştirsinler. Çünkü kararlar eleştirilebilir. Ama kararı verenlere saygı içinde bir dil kullanmaları herkesin hayrınadır." diye konuştu.

Bakan Bozdağ Avrupa Birliği'nin ve Avrupa Konseyi'nin Türkiye'deki cezaevleriyle ilgili hazırladıkları raporların gerçekleri yansıtmadığına değinerek, bu kapsamda yapılan görüşmelerin raporlara meşruiyet kazandırma amacıyla hazırlandığını kaydetti.

Bazı raporlarda FETÖ, PKK ve DHKP-C'nin görüşlerinin bulunduğuna dikkat çeken Bozdağ, "Avrupa Birliği'nden ve Avrupa Konseyi'nden Türkiye'yle ilgili rapor hazırlayanlar var. Ziyaretimize gelenler var. Geçen en son ziyarette ben söyledim, 'Cezaevlerimizde şu kadar insan var. Ama siz sadece bir kişi hakkında benden bilgi istiyorsunuz. Onun dışında 315 bin civarında insan var. Bunlarla ilgili hiç bir bilgi veyahut da bir 'Ne oluyor?' diye sorduğunuz yok. Neden?' diye sordum. Cevap veremedi. 'Bize gelen bu' dedi. Şimdi Türkiye'de baktığınız zaman hukuk devleti, yargı bağımsızlığı ve benzeri konular üzerindeki tartışmaların esasında Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği üzerinden de bir taraftarlığı olduğunu çok net görüyoruz. Ben onları bu noktada herkesin hak ve hukuku konusunda aynı hassasiyet içinde olmalarını, objektif olmalarını her konuda Türkiye'ye ilişkin bir değerlendirme yapılıyorsa diğer bütün tutuklu ve hükümlülerle ilgili de aynı davranmalarını, adil ve objektif olmalarını hep beklediğimi söyledim. Yüzlerine de söyledim. Her defasında da söylüyorum. Ama maalesef mesela bazı raporlarda şunu yapıyorlar. Terör örgütlerinin görüşlerini, raporlarına koyuyorlar. Sonra da "Adalet Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı'yla başka hangi kurumlar varsa onlarla da görüştük" rapora yazıyor. Ama rapora bir bakıyorsun, yani ya FETÖ'nün ya PKK'nın ya DHKP-C'nin görüşleri Avrupa'dan gelen rapora aynen yansımış. Adalet Bakanı'nın görüşleri hiç yok. 'Görüştük.' Bizi sadece raporun meşruiyetini artırmak için kullanıyorlar. Ama adil, objektif bir şekilde maalesef Türkiye hakkında raporlar vermiyor." dedi.

Bakan Bozdağ, objektif bir bakış açısıyla hazırlanan raporların yol gösterici olduğunu dile getirerek, adil ve hakkaniyetli şekilde hazırlanmayan, içerisinde terör örgütü görüşlerinin yer aldığı raporlara itibar edilmeyeceğini vurguladı.

Bakan Bozdağ, sözleri şu şekilde devam etti:

"Biz hep diyoruz ki, 'Bize karşı objektif davranın.' Yani terör örgütlerinin görüşlerinin altına birtakım uluslararası örgütlerin mührünü koyunca Türkiye onu kimden geldiğini bilemeyecek bir ülke değildir. Biz bunu görüyoruz ve muhataplarımıza da bunu söylüyoruz. Ceza Kanunumuz 'İşkence suçlarında zaman aşımı yoktur' der. Türkiye bu konuda şeffaftır ve çok nettir. Ama ne zaman olursa olsun hayattaysa böyle bir fiil işleyen kişi eninde sonunda hukuk önünde hesap verecektir. Görev yapan herkes bunu biliyor. O yüzden de bizim bu noktadaki hassasiyetimiz tam. Ama bu raportörler baktığınızda gerçekten Türkiye'ye karşı adil, objektif davranmıyorlar. Buradan bunun bir kez daha altını çizmek isterim. Objektif davrandıklarında biz gereği zaten yapıyoruz. Eğer bir rapor geliyor, hakikaten dedikleri doğruysa bize yol gösteriyorsa, bize yardım ediyorsa, biz niye onun gereğini yapmayalım! Yaptık bugüne kadar. Ama terör örgütlerinin, görüşlerinin altına imza koyan bir rapor olduğunda da kimse kusura bakmasın. Bizim ona kıymet vermemiz söz konusu olamaz."

Adalet Bakanı Bozdağ, NATO'ya başvuru sürecinde bulunan İsveç ve Finlandiya'dan PKK'lı ve FETÖ'cü 33 teröristin iadesinin istendiği ancak bu taleplere bugüne kadar olumlu bir yanıt alınmadığını ifade etti.

Türkiye'nin, iki ülkeden de teröristlere verdiği desteği kesmesini açık bir şekilde talep ettiğini hatırlatan Bakan Bozdağ, NATO'da aynı çatıda bulunmanın ancak bu şekilde mümkün olabileceğini açıklayarak şunları söyledi:

"Türkiye'nin şu anda Finlandiya'dan 6 PKK'lı, 6 FETÖ'cü teröristin iadesi talebi oldu. İsveç'ten de 10 FETÖ'cü 11 PKK'lı olmak üzere 21 teröristin iade talebi oldu. Toplam iki ülkeden 33 teröristin iadesini talep etti. Ama bugüne kadar her iki ülke de bu iade taleplerine olumlu cevap vermediler. Üstüne üstlük, İsveç'te polisin kontrolünde biliyorsunuz kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'e hakaret yapıldığı gibi, polisin kontrolünde de PKK'lılar, FETÖ'cüler, diğer terör örgütleri, her türlü terör eylemini orada yapıyorlar. İsveç resmi makamları bu terör örgütlerinin kimi üyeleri ile resmi dairelerinde görüşmeler yapabiliyorlar. Terör örgütlerini koruyan, kollayan adeta bir kuluçka yuvası durumundalar. Sadece eğitim, finans, dil, her türlü desteği sınırsız veriyorlar. O yüzden Türkiye, bu NATO üyelik süreci nedeniyle bu iki ülke de Türkiye'ye karşı takındıkları bu olumsuz tavrı değiştirmelerini, madem NATO çatısı altına girecekler Türkiye'yle beraber olacaklar, o zaman Türkiye'ye de ihanet eden, Türkiye düşmanlık eden bu terör örgütlerine karşı desteklerini kesmelerini ve bunu da resmiyete dökmelerini açık bir şekilde istedi. Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Dışişleri Bakanımız bunları ifade etti. Hukuki anlamda da maalesef ne Finlandiya'yla, ne İsveç'le bugüne kadar herhangi bir yardımlaşmamız, dayanışmamız olmadı. Hiçbir talebimize olumlu cevap vermediler. Vereceklerini de şu an görünür gerçeklik göstermiyor."

Bakan Bozdağ, stokçuluk suçunun tespitinde mahkemenin 'kast' eylemine bakacağını belirterek, stokçulukla ilgili yeni düzenleme kapsamındaki detaylara ilişkin şunları söyledi:

"Türk Ceza Kanunu'nda stokçuluk ile ilgili 240. Maddede, "Yani bile isteyen elinde olan bir mal ve hizmeti sunmaktan kaçınması." olarak tanımlanıyor. Dolu, satmıyor. Yani adamın diyelim büyük bir mağazası var, deposu var. O depoda tutan mallar değil. Tezgahlara, raflara koymak için tuttuğu mallar değil tabii. Bu, rafa koymuyor, tezgaha koymuyor ve dolayısıyla saklıyor, fiyatları yükseltmeye çalışıyor. Fiyatlar yükselince de oradan getirip satıyor. Bir defa böyle bir mal ve hizmet sunmayarak, mal ve hizmet açığı çıkmasına yol açıyor. O da otomatikman fiyatları tetikliyor. Bu, kötü niyetli olan kişilere karşı bir düzenleme. Öbürü ise bir mal, hizmet ya da işçi ücretlerinin fahiş bir şekilde artmasını sağlamak için manipülasyon yapıyor. Yani çok gerçekle ilgisi olmayan bir takım şeyler yayıyor, işte 'Bitti, mesela ayçiçek yağı, bitecek' diyor. Elindeki ayçiçek yağlarını yüksek fiyattan satıyor. Sonra bir hafta sonra da ayçiçek yağları iniyor aşağıya. Şimdi bu hesap yapıyor, başka bir şey yapıyor. Yani amacı sadece fiyatları artırmak için yapıyor bunu. Onu kim tayin edecek? Mahkeme tayin edecek, kasta bakacak. Yani bunu yapan herkes suçlu olmayacak. Yani şartları varsa onu mahkeme tayin edecek. Bu konuda kimin karar vereceği konusunda bir sorun yok. Çünkü ceza işi olduğu için soruşturmayı gerektiren bir konu. Savcı, usul hukukuna göre işlem yapacak. Mahkeme de dava açıldığı takdirde kanunlara göre yargılama yapacak."

Bakan Bozdağ seçim güvenliği konusunda şu ana kadar Türkiye'de herhangi bir sıkıntı yaşanmadığını hatırlatarak yapılan seçimlerin mevzuata uygun gerçekleştirildiğini kaydetti.

Seçim işlemlerinin şeffaf ve erişime açık bir şekilde yürütüldüğünü anlatan Bakan Bozdağ, süreci şu şekilde anlattı:

"Türkiye'nin en güvenli yaptığı işlerden birisi seçim işidir. Seçimde kim, 'Herhangi bir parti hile yaptı, yapıyor' diyorsa ya seçim mevzuatını bilmiyordur ya seçim uygulamalarını bilmiyordur. Örneğin, Türkiye'de bugün 194 binden fazla sandık var. Her sandığın başında o ilçede veya ilde vekil çıkarmış ve teşkilatı olan 5 partinin temsilcisi bulunuyor, bir de kamu görevlisi bulunuyor 6 kişi bulunuyor. Geliyor, imza atıyor onların huzurunda. Kimlik kontrolü yapılıyor, onların huzurunda. Oy pusulası veriliyor, onların huzurunda. Mühür veriliyor, onların huzurunda. 6 kişi. Şu anda sandığa bakarsanız bunlardan ikisi Cumhur İttifakı, geri kalanları Millet İttifakını oluşturanlar oluşturuyor. Çoğunluk onlarda. Şimdi sandıkta bu 5 tane temsilcinin anlaşması lazım. Anlaşılabilir mi veya herhangi bir kişi, bir güç bunları anlaştırabilir mi? 194 bin sandık, küsuratını saymayayım 6 ile çarpın herhalde yaklaşık bir milyon, belki biraz daha mı fazla, biraz az mı insan yapıyor. Bu kadar insanın anlaşması lazım. Aklen mümkün mü? Fiilen mümkün mü? Kesinlikle mümkün değil. Seçimlerde hile yapılmasına bizim seçim sistemimiz izin vermiyor. Bir bu. İki, herkese seçim sonucunda tutanak veriliyor. Tutanağın birisi oy kullanılan yerin kapısına asılıyor. Sonra o tutanak İlçe Seçim Kuruluna bütün temsilcilerle beraber götürülüyor. İlçe Seçim Kurulunda her partinin gene temsilcisi var, müşahidi var. Onların huzurunda onlar işlem görüyor. Sonra YSK'ya intikal ediyor. YSK'da da herkesin temsilcisi var. Artı, bütün partilere de link verilmiş durumda. Gelen o ıslak imzalı oyları gösteren tutanakların hepsine partiler de erişebiliyor. Kendi de hesap yapabiliyor."

Seçimler sonrası seçim güvenliği tartışmalarını başlatan tarafın genellikle seçimi kaybeden taraf olduğuna dikkat çeken Bakan Bozdağ sözlerini şu şekilde sürdürdü:

"Eskiden partilerin mahallinde itiraz etmediği bazı konuları Ankara'da itiraz edemiyordu. Şimdi onlara da Ankara'da itiraz hakkı verdik. Dolayısıyla oraya kadar da itiraz edebiliyor. O nedenle seçim güvenliğiyle ilgili konuşanlar bana şunu hatırlatıyor. Bunu çok net söyleyeyim, seçimi kaybetmeyi anladıkları zaman muhalefette olanlar seçim güvenliği konuşması başlatıyorlar. Şu anda seçim güvenliği tartışmalarını Millet İttifakı yaptığına göre Cumhurbaşkanlığı seçimini kaybedeceklerini şimdiden anladıkları için mazeret üretiyorlar. 'İş başka, SADAT'ın, şuranın buranın kapısına da yürüyerek 'Bunlar da şunu yapacak' diyerek seçimi kaybetmelerine altlık ve mazeret oluşturuyorlar. Bakın her seçime bakın. Her seçimin öncesinde bunların hangi vakitte ortaya çıktığını siz göreceksiniz. Ben Türkiye'nin 99'dan beri bütün seçimlerine girmiş biri olarak söylüyorum. Her defasında aynı şeyi görüyorum, kaybeden en kullanışlı malzeme 'seçim güvenliği'. Seçimleri partiler yapıyor. YSK sadece seçimin organizasyonunu yapıyor. Yani bütün partilerin birlikte yaptığı bir seçimi bir başka partinin lehine birisinin değiştirme imkanı aklen de fiilen de mümkün değil. Bu, sadece seçim mevzuatını bilmediklerinden ki partilerin bilmediğini düşünmüyorum. Çok iyi bildiklerini düşünüyorum. Sadece vatandaşlarımızın zihnini bulandırmaya dönük çalışmalardır. Bu tür açıklamalar da Millet İttifakının seçimi kaybetme ihtimaline dönük bir üretme çabasından başka bir şey değildir."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın her zaman cesurca bir tavır takınarak halkının yanına yer aldığını dile getiren Bakan Bozdağ, Cumhurbaşkanına 'kaçacak' diyenlerin şu an yurt dışında olduğunu hatırlattı.

Bakan Bozdağ, "Tabi şimdi bu lafı söylerken milyon defa düşünüp öyle konuşmak lazım. Hele Sayın Cumhurbaşkanımız ile ilgili bu lafı, Türkiye'de söyleyenlere ben inanacak insan olduğunu tahmin etmiyorum. Sayın Cumhurbaşkanımız şiir okudu, hapse attılar kaçmadı. Sayın Cumhurbaşkanımız partisini kurdu, 'Kurucu üye olamazsın' dediler kaçmadı, istifa etti, yeniden üye oldu, genel başkan oldu. Milletvekilliği listesinden adı silindi, kaçmadı. Cumhurbaşkanlığı seçim krizi oldu hatırlarsanız 2007'de, 27 Nisan e-bildirisi ve 367 utanç kararı, kaçmadı, mücadele etti. Şimdi hatırlayın, Gezi olayları oldu, mücadele etti. 17-25 Aralık yargı ve emniyet içindeki FETÖ'cü alçakların kalkışması oldu, kaçmadı, mücadele etti. 15 Temmuz darbe teşebbüsüne hep beraber şahit olduk ve birlikte mücadele ettik, her yerde infaz için Cumhurbaşkanımızı ararken o, ailesi ve çocuklarını da yanına alarak semalar darbeci teröristlerin kontrolü altında olduğu halde ölüme uçtu, halkın arasına geldi, halkı meydanlara çağırdı, ölümüne mücadeleye davet etti, kaçmadı. Sayın Cumhurbaşkanımızın hayatına bakarsanız, orada kaçacak bir figür yok. Ama üstüne üstüne gidecek, ölümü göze alan cesur bir yürek ve meydan okuyan bir siyaset anlayışını herkes görüyor. Cumhurbaşkanımıza "kaçacak" diyenlerin hepsi şu anda yurt dışında." dedi.

Bakan Bozdağ sözlerine şöyle devam etti:

"Sayın Kılıçdaroğlu bunu yeni demedi, daha önce de dedi. Şimdi de söylüyor ve bunları yaparken de iftira ediyor. Ben çok açık söylüyorum, bu çok net bir iftiradır ve Sayın Cumhurbaşkanımızın siyasi hayatı ortadadır. Hiçbir mücadeleden kaçmamış, hiçbir zorluktan kaçmamış, hiçbir engelden kaçmamış, hepsini mücadele ede ede aşmış, alın teriyle buraya gelmiş. Onun için 'kaçacak' hesabı yapanlar veya böyle düşünenler sadece bir algı operasyonuna hizmet ediyorlar. Belki bir projenin parçası olarak bir şeyler söylüyorlar. Ama Sayın Cumhurbaşkanımız ortada, mücadelesi ortada onlar sandık geliyor seçim ortada, Cumhurbaşkanımızın aldığı sonuçlar ortada. Bugüne kadar 6 milletvekili seçimi, 4 mahalli idareler seçimi, 3 halk oylaması ve 2 Cumhurbaşkanlığı seçimi ortada. 15 seçimin 15'ininde de birinci olmuş, rakiplerini eze eze geçmiş, bir de tek başına bütün partileri geçmiş, hepsini eze eze geçmiş, kimden korkup kimden kaçacak? Türk milleti arkasında dağlar gibi duran lider ve bütün rakiplerini milletin duası ve desteğiyle aşan bir lider. Gideceği hiçbir yer yok, Sayın Cumhurbaşkanımız da ifade ettiler, O bu topraklarda doğmanın şerefiyle yaşadı. Bu topraklara ve bu toprağın insanlarına hizmet edecek. Rabbim uzun ömür versin sonrada bu toprakların bağrında hepimiz gibi yine bu toprakları yaşatmaya, korumaya devam edecektir.

Tabi Kılıçdaroğlu'nun orada bir şey söylemekte fayda görüyorum. Herkesin banka hesabı var. Bir banka evrakını alıp niçin olduğunu bile bile, onu farklı göstermek, hiçbir ahlakı ölçüyle, hiçbir hukuki ölçüyle bağdaşmaz. Bir ana muhalefet liderine ki Cumhurbaşkanı adaylığını üstü kapalı değil bence açıkça ilan etmiş birine hiç yakışmaz. Bu kadar düşmemeli, ahlakın seviyesini de siyasetin seviyesini de bu kadar Sayın Kılıçdaroğlu düşürmemelidir. Yani çok belli. Para denetimi Türkiye'nin açık resmi kanaldan gidiyor. ABD denetimi açık. Şeffaf orada her yerde de yerde yayınlanıyor, kimden gittiği, ne için gittiği, ne yapıldığı, her şey ortada ve bunu alıp büyük bir yolsuzluk, büyük bir hırsızlık olayı gibi takdim ediyor. Türk milletinin de aklıyla alay ediyor. Bu millet, Kılıçdaroğlu'ndan akıllıdır ve bu milletin her bir ferdi olayın ne olup bittiğini biliyor. O yüzden muhalefet partileri gerçeklikten bu kadar kopuk, iftiralara bel bağladığı için vatandaş ne yapıyor? Ona karşı tavır koyuyor."