Değerli AydınPost okuyucuları sizlere bu hafta yaklaşan 5 Haziran Dünya Çevre Günü dolayısıyla, pandemi öncesi yazmam gereken dünya çevre gününü zamanı yeniden geldi diye yazmaya karar verdim.
Günümüzdeki insanlığın doğa üzerindeki yıkıcı etkisi giderek artıyor. Doğal Hayatı Koruma Vakfı Genel Müdürü Aslı Pasinli hanımefendiyi araştırdım kimdir diye? Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi bölümü ardından University of Illinois’da yükseklisans yapan Pasinli, kariyerine The Coca Cola Campany’de başlayıp ardından 15 yıl boyunca kurucusu olduğu Soul Groyp restaurantlarının yönetici ortaklığını yürütmektedir. 2017 yılından bu yana da Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF Turkey)’nın genel müdürlüğünü yapmaktadır. Yaptığım kısa araştırma neticesinde Pasinli, pandemi öncesinde yaptığı ve daha sonra yapacaklarını dile getiriyor. Ama burada bir açılım yapmam gerekirse Birleşmiş Miletler’in 2019 Haziran ayında açıklanan hükümetler arası iklim değişikliği raporu 1 milyon hayvan ve bitki türünün yok olma tehdidi ile karşı karşıya olduğunu ortaya koyuyor.
Bu kadar vahim bir tablo uzun zamanda yaşamı nasıl etkileyecek?


Doğa hızla zarar görüyor. Karasal alanların %75’i insanlar tarafından önemli ölçüde değiştirildi ve doğallığını kaybetti. Deniz alanlarının %60’ından fazlası yoğun insan etkisi altındadır. Sulak alanların ise %85’ini kaybetmiş durumdayız. Küresel ölçekte ise orman kaybının hızı azalmış olsa da özellikle biyolojik çeşitliliğin en yüksek olduğu tropik ormanlardaki kayıp hala hızlı bir şekilde devam ediyor. Yaşam alanlarının kaybının yanı sıra türler de değişen iklim şartlarından ötürü yiyecek bulamamak, üreme zamanlarının sekteye uğraması, hastalıkların artması da dahil çeşitli sorunlar ile karşı karşıya gelmektedir. Bunlar da yok oluş hızını artırmaktadır.
Doğanın korunması sağlığımız için gerekli. Temiz havayı, suyu, sağlıklı gıdayı, yapı malzemesini, ilacı ve daha nicelerini doğa sayesinde elde ediyoruz. Doğaaynı zamanda ekonomimizin temelini de oluşturuyor. Her yıl küresel ekonominin hacminin en az iki katı kadar değer üretiyoruz. Acilen köklü değişiklikler yapılmazsa kendi geçim kaynaklarımızı ypk etmiş olacağız. Plastik atıklar konusunda hazırlanan raporda Akdeniz’in bir plastik denizi olma riski ile karşı karşıya olduğunu görüyoruz.


Amerikalı kaşif Victor Vescovo’nın Pasifik okyanusundaki marina çukuru dalışlarında 11 km derinde bile plastik atık bulunduğunu açıkladı.
Plastik atıklar ağırlıklı olarak tek kullanımlık plastiklerden oluşuyor. Dolayısıyla bu konuda yapılacak çalışmaların başında tek kullanımlık plastiğin daha bilinçli tüketilmesi gerekiyor. Bir diğer öncelik ise geri dönüşüm oranlarını artırmaktır. Çünkü Türkiye’de geri dönüşüm %6 gibidir. Çok düşük bir orana sahiptir. Avrupa standartlarının da çok gerisindedir. Bu küresel krizi durdurmak için acilen denizlerimizdeki plastik kirliliğine karşı uluslararası bir sözleşmeye ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Bu çerçevede küresel ölçekte başlatılan kampanyalarla yaklaşık yarım milyon imza toplandı. Bu rakamın pandemi öncesinde 2019 Eylül ayında BM genel kuruluna kadar milyonlara çıkarmak ve gündeme gelmesi hedeflendi ve bu hedef başarıldı. Bu arada tekstil sektöründe temiz üretimin yaygınlaştırılması projesinde şimdiye kadar alınan sonuçların detayı ülkemizdeki 25 akarsu havzasından birini oluşturan Büyük Menderes nehri, bölgeye hayat veren bir su kaynağı. Ayrıca WWF Türkiye’nin su koruyuculuğu stratejisini uygulayacağı 15 havza bulunmaktadır ve bunlardan bir tanesinde öncü çalışma yapılmaktadır.
Dünyada sadece 4500 çift kalmış Tepeli Pelikan, Yeşil deniz kaplumbağası ve Flamingo da dahil bazı türler havzadaki ekosistemlerde yaşam savaşı veriyor. Türkiye’nin incir üretiminin %65’i, zeytin üretiminin %20’si, pamuk üretiminin %13’ü bu bölgede gerçekleşiyor. Buradaki araziler düşük kaliteli bir su ile sulanıyor. Türkiye’nin deri üretiminin %40’i tekstil ihracatının %50sinin gerçekleştiği bölgede, sanayide çeşitli risklerle karşı karşıya, çeşitli tekstil markalarının kamu yönetiminin yerel paydaşları ve üreticilerin iş birliği ile 2 yıl önce başlatıldığı bu projeler Denizli Sanayi Odası verilerine göre tekstil üretimi alanındaki 7 öncü şirket 6.5 milyon Euro yatırım yaptı ve 1.5 milyon metreküp su tasarrufu sağlandı.


Pandemi öncesi değişim öncüsü şirket sayısı 19’a çıktı. 3 milyon Euro ek yatırımlar gerçekleştirilmesi hedeflenirken Covid-19 salgını çıktığından birçok yatırımlar durdu. Bana göre doğayı korumak için çevreye zarar veren aktivitelere yönelik devlet tarafından sağlanan teşvikler kaldırılmalı ve doğa dostu uygulamalara teşvik edilmeli. Doğa koruma ve çevre kanunları ile politikaları güçlendirilmeli. Bunların uygulanması için kapasite artırılmalı öte yandan sektörler arasındaki koordinasyon eksikliğinin ortadan kaldırılmalı ve bütüncül bir yaklaşıma geçilmelidir.
Tüm dünyada bireyler olarak nasıl yapılması gerektiğini öncelikle bireysel olarak çaresizlik hissini aşmamız ve ben bir şey yapsam da hiçbir şey değişmez denmemesi gerekiyor. Çünkü özellikle büyük çevre sorunlarında çözüme kitlesel değişimler ile ulaşılıyor. Atıklarımızı ayrıştırmazsak geri dönüşümü sağlamak mümkün değildir. Kötü atık yönetimi doğaya çok büyük bir tahribat veriyor. Yapılan araştırmaya göre Akdeniz’de 130’un üzerinde türde plastiğe rastlandı. Bunun en büyük sebebi yetersiz atık yönetimidir. Tabii aşırı tüketim de buna ekleniyor. Poşetin paralı hale geldiği ülkemizde kişi başı ortalama 490 poşet tüketiliyor. Bu şekilde tüketmeye devam ederken doğayı korumak mümkün değil.
SONUÇ: Tek kullanımlık plastiklerin daha sorumlu bir şekilde tüketilmesi sağlanmaya çalışılmalıdır.


Şu an içecek ambalajlarında uygulanacak depozito sistemi ile ilgili ayrıntılı bir fizibilite raporu üzerinde çalışmak ve genişletmek gerekmektedir. Hedef, ambalajlarda geri dönüşümü ciddi bir şekilde artırmaktır. Dünya ve Türkiye’de iklim değişiklikleri kendisini ciddi bir şekilde göstermeye başlamıştır. 5 Haziran Çevre Günü’nde yapılacak konuşmalar ve eylemler kağıt üzerinde kalmamalı ve uygulanmaya başlamalıdır. Her ülke kendi vatandaşını bu konuda ciddi bir şekilde bilgilendirmeli ve bilinçli bir sistem kurarak dönüşüme fayda sağlamalıdır.
Toplu geziler ETNO turizmin bir türü sayılabilir. Gezginler bu gezileri yaparken çevreye karşı duyarlı olmalı ve bulundukları yerlerde çıkardıkları atıkları etrafa değil en yakındaki çöpe, dönüştürülebilir atıkları ise dönüşüm noktalarına atmalıdır. Bulundukları yerleri terk ederken mutlaka köşe bucak kontrol edip o şekilde ayrılmalıdır. Hem kendilerinden sonra gelecek kişiler için hem de bölge halkının ve canlı yaşamının düzenini bozmamak adına bu sorumluluğu yerine getirmelidir. Her canlıya özellikle de yerli halka doğru yaklaşmak, kişi haklarına ve çevreye saygı göstermek zorundadır.


Yazıyı kaleme aldığım sırada AydınPost’ta da bu düşünceyi destekleyecek iki başlık herkesin dikkatini çekti. Birincisi Kuraklık arıcıları da vurdu başıklı yazı, ikincisi de Büyük Menderes dinlenmek istiyor.
Bu yazılara da aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz:
https://www.aydinpost.com/aydin/kuraklik-aricilari-da-vurdu-h1093115.html
https://www.aydinpost.com/aydin/buyuk-menderes-dinlenmek-istiyor-h1093116.html

Değerli AydınPost okuyucuları bu haftalık da benden bu kadar. Değerli yorumlarınızı bekliyorum. Umarım herkes bu konuda kendi önlemini alır dikkat eder ve yaşam alanlarımıza sahip çıkar koruruz.