Aksiyon ve macera filmlerinin iki vazgeçilmez oyuncusu, bu cuma ülkemizde vizyona girecek olan film hakkında Reha Erus"un sorularını yanıtladı. Hollywood"un yeni Latin güzeli Rodriguez, kadınlardan konuştu ve “Üç tip kadın vardır” dedi. Diesel ise Arnold Schwarzenegger ve Sylvester Stallone"ye çattı.

Sekiz yıl sonra tekrar “Fast&Furious” ekibindesiniz. Bu zaman zarfında neler değişti?
Michelle Rodriguez: Sekiz yıl yaşlandık! (Gülüyor) Şaka şaka... Tekrar bir araya gelmek harikaydı. Daha şimdiden “Beşincisinin senaryosu ne zaman yazılır” diye sormaya başladık birbirimize. Şahsen ben filmde oynarken çok eğlendim. Tabii zor sahneler de vardı. Ama araba tutkusu herkeste olduğu gibi biz sıcakkanlı Latinler"de de fazlasıyla var.

İlk rol aldığınız 2001 yapımı “Fast&Furious” filminin çekimleri sırasında ehliyetiniz yokmuş.
- Sormayın... Gerçekten film çekimleri sırasında sınava girdim. Bütün ekip bana moral vermek için sınav yerine gelmişti. Filmde bile o kadar terlemedim. Şükür ki araba kullanırken sınavda üç denetimci de beni çok sevdi!

Hollywood"da Latin oyuncu egemenliği oluştu. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
- Demek ki yetenekliyiz. Ben bunu Amerika"nın nüfusunun hatrı sayılır bir bölümünün İspanyolca konuşanlardan oluşmasına bağlıyorum. Jennifer Lopez ve Salma Hayek"in açtığı kapı bizler için de bir şans oldu.

Oyunculuktaki yeteneğiniz kadar kusursuz vücudunuzla da gündeme geliyorsunuz.
- Narsis değilim ve en beğendiğim yerim beynim diyebilirim. İyi işliyor, akıllı şeyler yapıyor ve kendime güvenmemi sağlayacak kararlar alıyor.

Formula 1"de kadın sürücü yarışmalı mı sizce?
- Neden olmasın? Renk getirir bence. İyi fikir aslında. Ringde kadın boksör oldum, belki gelecek filmde de sokak yarışlarına katılırım.

Sizce kaç tip kadın vardır?
- Üç tip... Birincisi Kleopatra gibi her istediğini elde edebilenler. İkincisi sevgi ve şefkat dolu, anne türü kadınlar. Üçüncüsü ise prensesler. Sanırım en kolayı prensesliği benimsemek.

Son olarak yapımcılığını ve başrolünü üstlendiğiniz “Tropico de Sangre” filminden konuşalım.
- Benim annem Dominikli. O yüzden üç yıl bu ülkede yaşadım. 1950-61 yılları arasında ülke diktatör Rafael Trujillo"nun acımasızlığına kurban oldu. O dönemde Minerva Mirabal adlı bir kadın, kardeşiyle birlikte adeta tek başına bu katı rejime meydan okudu. Sonunda da bedelini öldürülerek ödedi. Ben bu kahramanı belki feminist gözle görerek oynuyorum. “Tropico de Sangre”, bir ülkenin Tiran tarafından mağdurluğunun yüzüdür.