Bir ülke düşünün, nüfusu 27 milyon olan.

Bir ülke düşünün, bu nüfusun 17 milyonu insani yardıma muhtaç olan.

Ve bir ülke düşünün, bu 17 milyonun aralarında 1,5 milyonu 0-5 yaş arası bebek olmak üzere, 7 milyonu acil insani yardıma muhtaç olan.

Bir ülke düşünün, her 10 dakikada bir, 5 yaşından küçük bir çocuğun önlenebilir nedenlerle hayatını kaybettiği.

Bir ülke düşünün, tepesine milyarlarca dolarlık bombalar düşerken, Birleşmiş Milletler'in 2,1 milyar dolarlık acil yardım çağrısında bulunduğu.

Bir ülke düşünün, 17 milyon ihtiyaç sahibi için, 2,1 milyar dolar yetecekken, 2015’ten bu yana 10 milyar dolarlık silah satışının gerçekleştiği.

Bir ülke düşünün, tüm gelişmiş ülkelerin çatışan taraflara milyarlarca dolarlık silah ve ekipman satmayı sürdürürken,gıda,ilaç gibi insani yardımlar için küçük parmağını bile oynatmadığı.                Bir ülke düşünün, tanklara,uçaklara yakıt bulunurken,yardım yapacak araçlara yakıt bulunamadığından, gıda dağıtımının durma noktasına geldiği.

Bir ülke düşünün, bilimsel verilere göre, dünyada  suyunu ilk tüketecek yer olan.

Bir ülke düşünün, sözde komşusu limanlarını kapattığı için, açlık ve susuzluk nedeniyle yok olma tehlikesi altında olan.

Ve bir dünya düşünün , silah satışında birbiriyle yarışanların, bugüne kadar bu yardım çağrısının zar zor  sadece % 14’lük bölümünü karşılayan.

Bir dünya düşünün , nüfusunun 2050 yılında 9 milyar olacağı tahmin edilen.

Bir dünya düşünün, 2025 yılına kadar su kıtlığı yüzünden 700 milyondan fazla kişinin su mültecisi olacağı öngörülen.

Ve bir de ülkemizi düşünün;

Su rezervleri hoyratça yok edilen, var olan kaynakları çok kötü yönetilen HES’lerle, TERMİK’lerle ve NÜKLEER’lerle tehdit edilen.

Yetkili ağızların tüm söylemlerinin tersine, 20-30 yıl içerisinde, kişi başına düşen yıllık su miktarı, bin metreküpün altında kalacak olan. Etrafı su savaşlarıyla yok olmakta olan ülkelerden oluşan  ateşten bir çemberle çevrilen.

Yıllardır sürdürülen kötü tarım politikalarıyla samandan, fasulyeye, elmadan, çaya neredeyse herşeyi ithal etmek zorunda kalan insafsızca yürütülen rant politkalarıyla, son 10 yılda ekilen ve dikilen tarım alanlarının yaklaşık yüzde 10'unu, çayır ve mera alanlarıyla toplam tarım alanlarının ise yüzde 6,4'ünü kaybeden.

Son 60 yılda, Marmara Denizi'nin iki katına yakın sulak alanı yok olan .

Yazımın başında bahsettiğim ülke, Yemen’dir. Biraz takip ederseniz, aslında orada yaşananların bir mikrokozmoz olduğunu, yani ülkemizin ve dünyamızın başına gelebileceklerin küçük bir örneği olduğunu anlayabilirsiniz.

Sen, ben kavgalarıyla heba ettiğimiz zamanın, gün geldiğinde yaşanabilecek bir ülke ve dünya kalmaması durumunda hiçbir önemi olmayacak.

Hepimiz aynı gemideyiz ve gemi hızla batıyor. Bir an önce akılcı su ve tarım politikaları geliştirmez, yerliye, yerele dönmez, üretime önem vermez, doğaya saygılı olmayı hatırlamaz, tüm toplumun ihtiyaçları yerine, belli bir kesimin ihtiyaçlarını karşılayan işlerden vaz geçmezsek, bir Yemen veya Suriye örneği yaşama ihtimalimiz çok ama çok yüksek, hatta israr edersek kaçınılmazdır.

Milletçe, bir an önce konfor alanlarımızdan çıkmak,başımızı kaldırıp etrafımıza bakmak, ülkemizde, yakın coğrafyada ve dünyada neler olduğuyla ilgilenmek, yapılan kötü işlere ve alınan yanlış kararlara dur demek zorundayız. Yoksa.......           

Sevgi ve Doğayla kalın!