2009"a "umutsuz" giren sanayicilerin, 2010 beklentileri son aylarda gelen haberlerle iyileşti. İş dünyası temkini elden bırakmasa da, özellikle komşu coğrafyalardan beslenen canlanmayı sürdürülebilir kılmayı hedefliyor.

Beklentiler, kriz öncesi rakamlara 2011 yılından önce dönülemeyeceği yönünde. İş dünyası, yeni bir döneme geçiş yılı olarak tanımladıkları 2010"un fırsata çevrilmesi için hükümetin desteğini almak istiyor.

Türkiye ekonomisini bekleyen riskler ve İHKİB Başkanı Hikmet Tanrıverdi

"Yakın coğrafyada atılım yapabiliriz"

“2010 öncesi başlayan hareket Türk hazır giyim ve konfeksiyon sektörüne de yansıyacak. İhracatta da iyileşme olacak. Yakın coğrafyaya yaptığımız ihracatta atılım yapabiliriz. Ortadoğu ve Afrika"ya ihracat artışı sürdürülebilir olmalı.
Ekonomi yönetimi desteklerse kimsenin ummadığı sonuç elde edebiliriz.
Burada kur politikaları ile ihracatçıya verilecek destek öne çıkacak.
Yakın coğrafyalarda var olan müteşebbise destek verilmeli.”

İTHİB Başkanı İsmail Gülle

"Popülaritemizi iyi kullanmalıyız"


“Büyümenin tahmin edilenden daha küçük olacağını tahmin ediyorum. Çünkü
2009"da yatırımcılık ruhu, gelecekle ilgili vizyonda tahribat oldu. Beklentimiz yüzde 2- 3"lük büyüme. Sektör olarak ise büyüme mümkün değil gibi gözüküyor, amaç mevcudu korumak. Büyümeye aday pazarlar komşularımız. Popülarite olduğu için Türk markalarına ilgi büyük. İhracatta büyüme
bekliyoruz.”

TGSD Başkanı Ahmet Nakkaş

"Tekstil sınırlı ve yavaş büyüyecek"

“Yavaş ve kademeli iyileşmeye bağlı olarak tekstil ve hazır giyim
sektöründe 2008 yılı ihracat seviyelerine ancak birkaç yıl içinde yeniden ulaşılabilecek. Gelişen ülkelerin pazarlarında gelişen ülkeler arası rekabet artacak. Avrupa ve ABD"li markaların Uzakdoğu ve Ortadoğu pazarına
ulaşımında Türkiye köprü olacak.” "Tekstil sınırlı ve yavaş büyüyecek"

Eski TÜSİAD Başkanı ve MAP Havacılık Enerji ve Elektronik Ticaret Servis Başkanı Erkut Yücaoğlu

"Deli gibi dolaşıp yeni pazar bulmak gerek"

“2010"a dünya konjonktürüne çok bağımlı bir şekilde girilecek. Türkiye krize
diğer ülkelerden daha derin giriyor ama çıkışı da daha hızlı oluyor. Ama bu arada dünyadaki varlık değerlerindeki artış çok yavaş olacak. Kredilendirme
konusundaki sıkıntılar devam edecek. Dolayısıyla, Türkiye"nin işletmelerinin çok büyük ataklar yaparak büyümesi mümkün değil. En ciddi strateji Türkiye"nin özellikle ihracatında yeni pazarlara yoğunlaşması olur. Çünkü hiç olmazsa bizim için yeni iş kapasitesi, katma değer yaratacak bir oluşum bu. Yoksa mevcut pazarlarda yaptığımız ihracatın çok hızlı artması mümkün değil.
Dolayısıyla Türk işadamlarının deli gibi dolaşarak yeni pazarlarbulmasının en ciddi strateji olduğunu düşünüyorum. IMF ile anlaşma ise şart değil, ama faydalı olur.”

Otomotiv Distribütörleri Derneği Başkanı İbrahim Aybar

"Bu yıl da ÖTV indirimi ile iç pazar canlandırılmalı"


“Otomotiv pazarında; ekonomik büyüme ve kişi başına gelirde artış olmadığı
sürece büyüme beklenmemeli. Araç fiyatında belirleyici olan vergide
yapılacak indirim pazarı hareketlendirir, bunun örneğini bu sene gördük.
2009"a oranla 2010"da binek ve hafif ticari pazarında bir düşüş ile karşılaşılması çok olası. İç pazarı canlandıracak, ÖTV indirimi gibi, önlemler alınmazsa, 2010"da toplam pazarda daralma beklentimiz var. AB"deki pazarı canlandırıcı teşvik uygulamaları ülkemizde de yapılmalı.”

İSO Başkanı Tanıl Küçük

"Telafi 2001"den uzun sürecek"


“Sanayi üretiminde 14 ay aralıksız süren küçülme, öngörülenden daha yüksek
artışla son buldu. Bu olumlu gelişme, moral düzeltse de sanayi üretimi
henüz istikrar kazanmadı. Sanayide hedeflenen yüzde 4.4"lük büyüme zor. Sanayi sektörü, ancak 2011"de 2008 düzeyini yakalar. Yani telafi 2001"den daha uzun sürecek.”

YASED Başkanı Piraye Antika

"Kriz öncesine 2011"de dönülür"

“Uluslararası doğrudan yatırımlara ilişkin beklentilerde 2010 yılında
tam toparlanma beklentisi yok. Kriz öncesi dönemdeki giriş miktarlarına dönülmesi ancak 2011 yılında mümkün olabilecek gibi gözüküyor. 2010"dan
başlayarak ekonomik tedbirlerle ekonominin desteklenmesi önemli görülüyor.”

Kredi muslukları açılacak, IMF gelirse ekonomi hızlı büyüyecek

Dünya ekonomisi 2009 yılında zorlu bir dönemden geçti. Dev bankalar ve şirketler battı, birçok ülke iflasın eşiğine geldi. Türkiye ise reel sektör tarafında sıkıntı yaşasa da, sağlam durmayı başaran bankacılık sektörü sayesinde 2009"u ağır bir yara almadan tamamlamak üzere.

REKABET KIZIŞACAK

Türk bankaları bu dönemde yara almak bir yana, birbiri ardına gelen faiz
indirimlerinin etkisiyle kâr rekorları kırdılar. Ancak 2010 yılının bankalar açısından 2009 kadar kolay geçmesi beklenmiyor. Faiz indirimlerinin sona ermesiyle birlikte sektörde, önümüzdeki yıl, özellikle kredilerde kıyasıya bir
rekabet bekleniyor. Bankacılar, 2010 yılında kriz ortamının ortadan kalkması
ve belirsizliğin azalmasıyla likiditelerin yavaş yavaş reel ekonomiye yönlendirileceğini söylerken, 2010 yılına ilişkin önemli riskler olarak, kredi riski ve sektörün aktif pasif vade uyumsuzluğunun neden olduğu faiz riskini sıralıyorlar. Bankacılar, önümüzdeki yıl sektördeki kârlılığın ise düşeceğini tahmin ediyor. Ekonomide konan yüzde 3-3.5 büyüme hedefini Türkiye için yeterli bulmayan bankacılar, şart olmasa da, daha yüksek büyüme için IMF anlaşmasını gerekli görüyor. Türkiye"nin önde gelen bankalarının genel müdürleri, 2010 yılı beklentilerini HT Ekonomi"ye açıkladı.

Yapı Kredi Murahhas Aza ve Genel Müdürü Faik Açıkalın

"En önemli risk canlanmanın gecikmesi"

“2010 yılında bankaların kârlarında 2009"da görülen artışa benzer bir artışın gözlenmesi mümkün görünmüyor. Bununla birlikte sağlam ve sürdürülebilir gelir yapısına sahip, müşteri memnuniyetine ve hizmet kalitesine odaklanarak müşterileriyle olan ilişkileri güçlendirmeye devam ederken, giderlerini kontrol edebilen bankaların 2010 yılında da başarılı bir performans sergileyeceklerini düşünüyoruz. 2010"da bireysel kredilerde, özellikle konut kredilerinde rekabetin yoğunlaşacağını düşünüyoruz.

FAİZ ARTIRIMLARI BAŞLAYABİLİR

Sektörün 2010 yılında odaklanacağı en önemli risk faktörü ise kuşkusuz aktif kalitesi, yani kredi riski olacak. 2009 yılında tahsili geciken alacaklar ve bunlar için ayrılan karşılıklar önemli ölçüde artış gösterdi. Gelecek sene beklentilerin iyileşmesi ve ekonomik aktivitenin canlanması bu sorunun hafiflemesi için gerekli koşul olarak görülüyor. Dolayısıyla başlıca riskin ekonomik canlanmanın beklenenden daha geç ve daha zayıf gerçekleşmesinin en belirgin risk olduğunu söyleyebiliriz. Ekonomik aktivitedeki ısınmaya ve bunun olası enflasyonist baskılarına bağlı olarak 2010"un ikinci yarısında gecelik faizlerde bir yükseliş görebiliriz ve bu da genel faiz oranlarında bir yükselişe neden olabilir. Döviz cephesinde ise yılın ilk yarısında doların yılın ilk yarısında 1.55-1.60 aralığında seyrettikten sonra yılın sonlarına doğru dolar tekrar değer kazanmaya başlayabilir. Dolar ve Euro"nun TL karşısındaki değerleri de bu senaryo dahilinde belirleneceğe benziyor. Yurtdışı piyasalarda ciddi bir satış dalgası yaşanmadığı takdirde TL reel anlamda değerini koruyacağını düşünüyoruz. IMF düzenlemesinin şart olmamasına rağmen piyasalarda beklentileri olumlu etkileyeceğine ve finansman ihtiyacını rahatlatarak büyümeye destek olacağını düşünüyoruz.”

Denizbank Finansal Hizmetler Grubu Başkanı Hakan Ateş

"Likidite reel sektöre yönelecek"


“Bankacılık sektörünün kârlılığı 2009 ilk dokuz ayda yüzde 41 arttığı için sektörün başarılı bir yıl geçirdiği söylenebilir. Biz ise 2009"un ilk 3 çeyreğinde bilançosunu büyüten bir kaç bankadan biri olduk. Bilançomuz bu dönemde yüzde 7.4 büyürken kârlılığımız yüzde 61 gibi sektörün çok üzerinde bir oranda arttı. Bilançoların vade yapısı itibarıyla para politikasındaki gevşemenin bankaların kârlılığına önemli bir katkısı oldu. 2010 yılında bu tür bir destek gelmeyecek. Artan rekabetle birlikte faiz marjları gerileyecek. Bu durumda bankaların karlılıklarını sürdürebilmeleri için faiz marjlarındaki düşüş hacimlerdeki artışla telafi edecek şekilde bilançolarını büyütmeleri gerekiyor. 2010 yılında kriz ortamının ortadan kalkması ve belirsizliğin azalmasıyla bankalar likiditelerini yavaş yavaş reel ekonomiye yönlendirecekler ve bu süreç başladı. Bankalar, büyüme potansiyeli daha yüksek olan perakende ve küçük ticari (KOBİ) segmentler ağırlıklı olmak üzere büyümeye ve risklerini dağıtmaya devam edecekler.

AKTİFLER YÜZDE 15.8 BÜYÜR

Perakende içinde de mortgage ve ihtiyaç kredileri daha ön planda olacak. 2010 yılında Türkiye ekonomisi düşük enflasyon, düşük TL faizi ve makul bir ari açık ile yeni bir paradigma eşiğinde. Önemli bir ekonomik politika hatası yapılmazsa bu ortamın devam etmesi ve bu arada yüzde 5 ve üzeri potansiyel büyüme hızlarına ulaşılması mümkün. 2010"da bankacılık sektöründe aktiflerin yüzde 15.8, kredilerin ise yüzde 16.3 büyüyeceğini düşünüyoruz.”

Finansbank Genel Müdürü Sinan Şahinbaş

"IMF anlaşması olursa yüzde 5 büyüme olur"

“2010 yılı kârlılık açısından zor geçebilir. Bu süreçte ölçek ekonomisi önem kazanacak ve kâr marjları daralacak. Bu nedenlerle sektördeki kârlılığın önümüzdeki dönemde düşeceğini tahmin ediyoruz. Bu dönemde, faizlerde başlayacak yükseliş süreci, risk iştahını iyi yönetemeyen bankalar için önemli bir tehdit olma ihtimalini de taşıyor. Türkiye ekonomisinin 2010"da yüzde 3- 3.5 aralığında büyüyeceği öngörülüyor. Ülkemizde özellikle reel sektör üzerinde kendini gösteren kriz nedeniyle, ekonomik faaliyet küçüldü, gelirler düştü, işsizlik oranı arttı, hem yatırım hem de tüketim talebi daraldı. 2010 yılı için öngörülen büyüme oranının yeterli olmadığı açıkça görülüyor. Bu oranın yükseltilebilmesi için kullanılacak en önemli silah IMF anlaşması. Bu anlaşmanın imzalanması halinde, hem yabancı sermaye akışı desteklenecek hem de kamunun iç borçlanma ihtiyacını azaltarak bankacılık sisteminin reel sektöre daha fazla kaynak aktarabilmesinin önü açılacak. IMF anlaşması imzalandığı takdirde 2010"da yüzde 4.5-5 aralığında büyüme sağlanabilir.”

Akbank Genel Müdürü Ziya Akkurt

"Büyümenin itici gücü 2010"da krediler olacak"

2010 yılında bankacılık sektörünü rekabet açısından zorlu bir dönem
bekliyor. Rekabetin özellikle krediler kaleminde öne çıkmasını bekliyoruz. Krediler içinde tüketici kredileri, konut kredileri ve ticari krediler segmentleri pazar payı kazanımına yönelik rekabetin yoğunlaşacağı alanlar olarak öne çıkacak. Bunun yanında bankaların mevduat kazanımına yönelik sıkı bir rekabet içinde olmasını da bekliyoruz. Ayrıca, net faiz marjının düşmesini öngördüğümüz önümüzdeki sene, komisyon geliri yaratma potansiyeline sahip, kredi kartları, varlık yönetimi ve sigorta ürünleri gibi ürünlerde de yine rekabetin yoğun olmasını bekliyoruz. Türk finans kuruluşlarının sahip olduğu sermaye gücü, bankaların likit ve sağlıklı yapısı, kriz sonrası yeni dünya düzeninde Türkiye için büyük bir avantaj sağlayacağını düşünüyoruz. İlerleyen dönemlerde faizlerin düşük seviyelerde seyredecek olması 2010 yılında bankalar açısından büyümenin itici gücünün krediler olacağını ortaya koyuyor. Toplam kredilerde 2010"da yüzde 12-13 seviyelerinde büyüme bekliyoruz. Sağlam bankacılık sistemi toparlanma sürecinde reel sektöre
daha fazla destek sağlayacaktır.

"TÜRKİYE ÇIKIŞTA ÖNDE OLACAK"

Bireysel krediler içinde ise konut ve ihtiyaç kredilerinin diğer kredilere oranla daha fazla büyüme göstereceğini tahmin ediyoruz. Ekonomik krizde en kötünün geride kaldığını düşünmekle birlikte, krizden çıkışın ve düzelmenin de kademeli olacağını öngörüyoruz. Türkiye"nin bu süreçte, güçlü bankacılık sistemi ve kriz nedeniyle ertelenmiş tüketimin kredi artırarak büyümeye destek vereceğinden dolayı, diğer gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere kıyasla daha olumlu performans göstermesini bekliyoruz./HT