Türkiye’de dahil, dünyanın pek çok yerinde bu tarihler milyonlarca kişi için sıradan tarihler. Oysa, 26 Nisan 1986 Ukrayna için, 11 Mart 2011 ise Japonya için birer kıyamet günü olarak belleklere kazındı. 26 Nisan 2018 Çernobil nükleer faciasının 32. yıldönümü olacak. Aradan geçen onca zaman acıları silemediği gibi, yaşanan çevre katliamının izleri belleklerde ve binlerce çocuğun ve yetişkinin bedenlerinde yaşamaya devam ediyor. Ülkemizde şu anda 30lu yaşlarını süren yetişkinlerin çok büyük çoğunluğu için Çernobil sadece belki kulaktan dolma bir kaç hikaye ile bildikleri bir olay. Fukişima ise günümüze çok yakın bir geçmişte yaşandığı için hepimizin daha iyi bildiği ve hatırladığı  kötü bir anı. Anı dediğime bakmayın, aslında maddi ve manevi boyutuyla pek çok Japonun hayatını kökünden değiştiren bu nükleer felaketin izleri silinebilmiş, etkileri yok edilebilmiş değil. Bu kaza sonucu 380.000 kişi evlerinden uzaklaşmak zorunda kaldı. Bunlardan 130.000’i nükleer santralın 20 km çevresinde oturuyordu. Toplam 1 milyon kadar ev oturulamaz hale geldi. Bu felaketi tetikleyen deprem ve sonrasında oluşan tsunami sonucu 16.000 kişi yaşamını yitirdi, 3200 kişi ise halen kayıp. Çernobil felaketinde yetkililerin yavaş hareket etmesi ölümleri ve sakatlanmaları kat be kat arttırmıştı. Çernobil’de kaza insanlardan gizlenmiş ve ilk 3 günde insanlar çok yüksek dozda radyasyona maruz kalmışlardı. Takip eden yıllarda  çocuklarda tiroit kanseri ortaya çıktı.Bu sefer Japonlar hızlı davrandı. İnsanlar hızla haberdar edilip,tahliye edildiği için gereksiz radyasyona maruz kalma oranı azaltıldı. Ancak yine de Japonya gibi insan kıymetinin çok yüksek düzeyde bilindiği bir ülkede bile, ilerleyen aylar ve yıllarda yetkililerin vurdumduymazlığı ve pek çok olumsuzluğu ört bas etme çabası yüzünden bugün hala binlerce insan son derece kötü şartlarda yaşamaya çalışıyor. Mağdur olduğunu söyleyen ve göstermeye çalışan halka,dedikoducu ve yalancı yaftası yapıştırılıyor. Radyasyon ciddi bir sorundur ve  sadece nükleer santralin bulunduğu  çevreyle ilgili ve sınırlı değildir.Konumundan dolayı Çernobil faciasının etkileri Ukrayna’ya komşu olan Belarus,Rusya gibi ülkelerle beraber ülkemizin özellikle Karadeniz bölgesini de ( O zamanlar yetkililer tarafından inkar edilse bile )yüksek oranda etkiledi. Fukuşima ise konumundan dolayı okyanusa sızmaya ve Pasifik Okyanusu’ndaki  canlı yaşamını tehtid etmeye devam ediyor. Tüm dünyada devletleri yönetenler nükleerin risk ve sakıncalarının farkında ama bunu yaşayan veya yaşama ihtimali olan sıradan insanlar endişelerini dillendirip, nükleer karşıtı olduklarını belirtince, iş basın ve yüksek mevkiler aracılığı ile bir yanıltma,karalama hatta linç kampanyasına dönüşüveriyor. Dün yaşanan bu korkunç olayların yarın dünyanın başka herhangi bir yerinde veya Akkuyu’da yapımına başlanan ve İğneada, Sinop gibi yerlerde planlanan nükleer santrallerde yaşanmayacağının garantisini kim verebilir ? Özellikle giderek bir savaş alanına dönen Akdeniz ‘de yapılacak bir santralin, ilerleyen yıllarda vurulma, sabote edilme ihtimalini göz önüne almak gerekmez mi ? Ülkemizin çok büyük bölümünün deprem bölgesi olması , riskleri ve öngörülemez felaketleri akla hiç mi getirmiyor ? Hem İğneada,hem de Sinop’ta yapımı planlanan santralin o eşsiz doğa parçalarında yaratacağı yıkım vicdanları hiç mi rahatsız etmiyor? Bu arada Akkuyu ‘da yapılmakta olan santralin Mersin merkeze 90 kilometre , Sinop’ta yapımı planlanan santralin merkeze  14 km ve İğneada’da yapımı planlananın ise İstanbul’a sadece 120 km uzaklıkta olduğu düşünülecek olursa olası bir felakette , bu durumdan etkilenecek milyonlarca insan ve kilometrekarelerce alanın , olumsuzluklardan nasıl korunacağı konusu öngörülmesi bana göre mümkün olamayacak kadar  korkutucu  boyutlarda olacaktır.                                                        Yetkililerin yaptığı konuşmaların ve Akkuyu’yla ilgili bilirkişi incelemesindeki  verilerin tersine, her yıl düzenlenen  Dünya Nükleer Enerji Durum raporu**, dünyadaki devletlerin  nükleerden uzaklaşma, alternatif enerji kaynaklarından daha fazla faydalanma yolunda ilerlediğini gösteriyor.Daha önce 446 olarak bilinen dünyadaki toplam reaktör sayısında ciddi bir düşüş var. Halihazırda bugün 31 ülkede toplam 403 reaktör operasyonda bulunuyor.Pek çok santral ise önümüzdeki 10-20 yıl içerisinde yaş haddinden emekliye ayrılacak. Rapora göre 2016 yılında nükleer santrallerden elde edilen elektrik üretimi 2476 teravatsaat olurken, dünya genelinde bu artışta rüzgar enerjisinin payı  % 16,güneş enerjisinden üretimin payı % 30 ve nükleer enerjiden üretilenin payı ise sadece %1,4 olmuş. Nükleerdeki bu artış ise Çin’in nükleer santral yapımına hızla devam etmesi. Ancak aynı Çin’in alternatif enerji kaynaklarına da büyük oranda yatırımlar yaptığını göz ardı etmemek gerek. Raporda ayrıca yenilenebilir enerji üretimindeki artışın küresel enerji üretimine yapılan ilavelerin %62’sine denk geldiği ifade edilirken, bu tip yatırımların Şili,Meksika,Fas,Birleşik  Arab Emirlikleri ve ABD’de 30 doların altına düşen fiyatlarla gerçekleştiği belirtiliyor. Son olarak bu rapordan aktaracağım bilgi ; 1997’den bugüne yenilenebilir enerjiden elde edilen her yeni kilowatsaatlik üretimin nükleer enerjinin ürettiğinden 4 kat fazla olduğu. Yenilenebilir enerji ile ilgili böyle olumlu bir yükseliş var  iken  geri dönüşü olmayacak onca riskler alınarak nükleer santral yapmak- daha doğrusu yeterli bilgi ve teknoljiden mahrum olduğumuz için yaptırtmak- konusundaki israrı anlamak gerçekten çok zor. Gelişmişlik  sıralamasında yukarılarda yer almak, super güçler arasına girmek için nükleer sahibi olmanın şart olduğunu söylemek  güncel gelişmeleri takip etmeyip,  dünyaya son derece sınırlı ve yetersiz bir açıdan bakmak demek.Bunca acı yaşandıktan sonra,  bir nükleer santrali çevreci olarak tanımlamak ise insanlığın geleceği adına söylenebilecek en korkunç , en çarpık söylemlerden biri.

Lütfen nükleer konusunda daha fazla sorgulayıcı olalım, daha fazla okuyup,öğrenelim. Yaşanacak bir dünya kalmadıktan sonra enerji devi olsak ne fayda.

Sevgi ve doğayla kalın.

** Her yıl yayımlanan Dünya Nükleer Endüstrisi Durum Raporu Paris’te uluslararası bağımsız enerji danışmanlığını icra eden Mycle Schneider’ın, ekibiyle birlikte 24 yıldır hazırlayıp dünya ile paylaştığı rapordur, adını veren yıldan bir önceki yılın verileri kullanılarak hazırlanır. Kısa adı World Nuclear Status Industry Report (WNSIR)

 

Aydınpost ANDROID'de TIKLA İNDİR!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA