Olayların kadını Tuğba Özay, 12 Mayıs"ta nikah masasına oturuyor. Ama haber burada bitmiyor; ay sonuna doğru albümü çıkacak olan Özay, 1 Mayıs"ta gösterime giren "Saddam"ın Askerleri" filminin de başrol oyuncusu. İşte bekar Tuğba Özay ile son röportaj...

Mayıs ayına fırtına gibi giren biri var: Tuğba Özay. Gösterimdeki "Saddam"ın Askerleri" filminin başrol oyuncusu. 12 Mayıs"ta, adını vermediği bir İtalyan"la evleniyor. Ay sonunda çıkacak albümünde de bir parçayı müstakbel eşine adamış: “Yüreğimin bekaretini ben yalnızca sana verdim.” Özay"ın sözlüsüne İngilizce tercümesiyle: “Virgin of my heart…”


167 gün süren cezaevi macerasının ardından albümünüz çıkıyor. Evleniyorsunuz. 1 Mayıs"ta filminiz gösterime girdi. Hayat yeniden mi biçimleniyor?

Siz nasıl bir Tuğba gördünüz?

Tedbirli gördüm. Eskiden telefonunuzu kendiniz açarmışsınız, artık menajeriniz muhatap oluyor arayanlarla.

(Gülüyor) Her zaman asistanım vardı, ama insanlara karşı inanılmaz güvensizliğim var artık. Bu beni mutsuz ediyor.

- Ne tür bir güvensizlik bu?

Hayata, insanlara karşı hissetmiyorum. Zaten toplum öyle bir zemin üzerindeki, sokaktaki sıradan bir vatandaş bile telefonda tedirgin olabiliyor.

-Telefon konuşmalarınızın kayıtlarını kimi internet sitelerinde gördük. Bu durumda insan ne hissediyor?

Çok kötü hissediyorsun. İki tane cümle var ama, sonuçları çok farklı yerlere taşınıyor. Aslında bu konuları çok da konuşmak istemiyorum. Sadece şunu söyleyebilirim: Herkesin başına her an her şey gelebilir.



-Psikolojik destek aldınız mı?

Kendi kendimin psikoloğu oldum. İçimde muazzam bir güç var. Yaşananlardan sonra bana birçok insan inanmadı. İçeride olduğum dönemde dahi psikoloğa gitmedim.

Paşakapısı Cezaevi"nden söz ediyorsunuz...

Evet. İlk günlerde cezaevinin psikoloğundan sakinleştirici alıyordum. Dayanılmaz bir acıydı. Sonra “Küçücük bir hapa mı boyun eğeceğim? O mu beni kurtaracak sıkıntılarımdan” dedim. Yanıtım “Hayır” oldu.
Benim içimde isyankâr bir kız var. Ama bir o kadar da duygusal. O derinliği kolay çözemez karşımdaki.

-Anneniz Antalyalı, babanız Trabzonlu. Akdeniz"le Karadeniz karışımısınız…

Karadeniz"in fırtınasını Akdeniz"in meltemi dindiriyor. Bazen de o meltem fırtınaya dönüşebiliyor.

Anneniz babanız eğitimci. Sizin dünyanızda güzellik dışında pek eğitim gerekmiyor. Bu ailenizle aranızda çatışma yarattı mı? Eğitim gerekli. O dediğiniz, evden kaçanlar için geçerliç

-Şöhret tutkunuz yok muydu?

Hayır. Güzellik yarışmasına gireceğimi söylediğimde babam tokat attı. O anı unutmuyorum. Hayatımdaki en iyi dostumdur babam. Zaman zaman ona bu sıkıntıları yaşattığım için kendime çok kızıyorum. İnsanlar
beni yargısız infaz etmeye çalışırken, öyle bir adamın yanımda olması her şeye bedeldi.

CEZAEVİNDE PATRONDUM

-Yalçın Küçük “Şöhret, kenar mahalle dilberlerinin mi tutkusudur” diyor.

Mekanizma yanlış işleyince, birçok insan ya şöhret olmanın çok kolay olduğunu düşündü ya da şöhret olanların çok şeyden ödün verdiğini. Bu bizlerden önce de vardı ama magazin programları çoğalınca, insanlar bunu
ulaşılması ko ay bir tutku olarak gördü. Sanırım Yalçın Küçük de bunu söylemek istedi.

-Röportajlarınızda hep bir liderlik havası seziliyor. Bu durum cezaevi günlerinizde hanım ağalığa yol açtı mı?

(Gülüyor) Duruşunda, tavrında böyle bir özellik varsa, bu seni ortaya çıkarır. İlkokulda sınıf başkanıydım. Voleybol oynarken takım kaptanıydım. Mahallede en popüler kızdım. O zamanlar da hep mağdurun yanında olmam gerektiğini düşünürdüm. Gerektiğinde erkekleri döverdim. Cezaevine girdiğimde koğuş sorumlusu Azeri bir kızdı, tahliye oldu. Herkes benim koğuş sorumlusu olmamı istedi.

-“Tuğba yine frikik verdi” haberlerini görüyoruz arada. Gazetede kendinizi böyle görünce ne hissediyorsunuz?

Çok iğrenç buluyorum.

-Mankenler mankenleri sever mi? Siz mesela “Bizdekilerin hepsi geri zekalı” demişsiniz.

Öyle bir şey demedim. “Bir derneğimiz, mesleğimizi, sosyal haklarımızı savunabileceğimiz bir platform olsun” diyorum yıllardır. Fransa"da mankenlerin sendikası var, Türkiye"de yapsak hepimiz işsiz kalırız.

-Öfkelendiğiniz zamanlarda küfür ediyor musunuz?

(Gülüyor) “Hıyarağası” gibi sözcükler sarf ederim.

Saat 17.10. Cezaevinde 15 dakika sonra kapılar kapanacak

Saat 17.10. Şarkıcı Deniz Seki cezaevinde şu anda ne yapıyordur?

15 dakika sonra kapılar kapanacak bildiğim kadarıyla. Hatta avukat görüşü falan hepsi bitiyor. Allah kimseye yaşatmasın. Çok çok kötü bir duygu dört duvar arasında kalmak. Çok ağır. Kendisine ilk duruşma tarihi olarak 1 Ekim"e gün verilmiş. Keşke insanlar daha çabuk yargı önüne çıkabilse. Orada belki
bir dakika bir saat gibi, bir saat bir gün gibi gelebilir. İnsanları adalet yargılasın, medya değil.

Nikah Milano"da düğün İstanbul"da

-Evlilik görünüyor ufukta

Evet. Hayırlısı.

-Kim acaba kendisi?

Arkadaş ortamında tanıştık Milano"da. “Bu aşkım. Hayatımın merkezi olacak” diye düşünmemiştim açıkçası. Sadece çok sempatik ve sıcakkanlı bulmuştum.

-Ne zaman oluyor bunlar?

Geçen sene mayıs ayında. O etkilenmiş ama ben başta bilmiyordum duygularını. Türkiye"ye geleceğini söyledi. Ben de işiyle ilgili yardımcı olabileceğimi söyledim.

-İşi nedir? Meslektaş mısınız?

Çevrem geniş olduğu için yardımcı olabileceğim bir konuydu.

-Ne iş yapıyor, soru bu sadece…

(Gülüyor) Kitap yazıyor. İş adamı kendisi.

-Allah Allah. Magazin basını, nişanlınızın adını veriyor, “Mario” diye ama soyadı yok.

Evet.

-E adı Mario değil mi?

Hayır. (Gülüyor) Show TV"den bir arkadaş, haberde “Mario” deyince herkes adını “Mario” olarak kullandı.

-Adı da Mario değil yani.

Değil.

-Hemen kabul ettiniz mi teklifi?

Hayır, canım ama yüreğimden bir şey akıp gidiyordu.

-“İnsanlara karşı bir güvensizlik yaşıyorum” deyip ikinci gün evlilik konuşuyorsunuz.

Hayır. Orada öyle bir şeyin kararını vermedim. Sadece onun o yaklaşımı hızlı gelişti ama her şey den önce beni taşıyabileceğine inandığım bir insan. Şöhretimin çok farkında. Gittiğimiz heryerde bana olan ilgiyi kendiside görüyor.

-100 bin dolarlık tek taş yüzük almış size.

Yok. O fiyatta bir şey değil, öyle bir söz yüzüğü.

-Din değiştirecek misiniz?

Ya da nişanlınız Müslüman olacak mı? Hayır böyle bir takıntım yok. Dinimi değiştirecek değilim. Beni bilerek geldi sonuçta.

-Onun Müslüman olmasını istiyormuşsunuz.

Olabilir, o da çok sıcak bakıyor. Fransız arkadaşları Müslüman olmuş, hatta sünnet bile.

-Nikah işi nasıl olacak? 12 Mayıs"ta Milano"da nikah kıyılacak. Yazın da İstanbul"da düğün düşünüyorum.

-İtalya"da mı yaşayacaksınız?

İstanbul"da da, Milano"da da yaşayacağız.

Nişanlım şarkımı çok seviyor

-Albümünüze gelelim. “Yüreğimin bekaretini sana verdim” adlı bir şarkınız var. İtalyan sevgilinize yazmışsınız. Bekareti önemseyen biri mi kendisi?

Yüreğimin bekareti. (Gülüyor)

-Yüreğin bekareti nasıl bir şey?

(Şarkı sözlerini okuyor) “Ey meleğim. Ey kırbaç gözlü sevdiğim. Sana bir şey itiraf edeyim. Yüreğimin bekaretini ben, yalnızca sana verdim.” Yani bu tamamen duygularla, düşüncelerle doğru
orantılı. Masum, çocuksu bir yürekle alakalı.

-Kendisinin bu şarkıdan haberi var mı?

Çok seviyor bu şarkıyı. Ona İngilizce tercüme ettim.

-“Yüreğimin bekareti” nasıl İngilizce"ye çevrilir ki?

(Gülüyor) Virgin of my heart… (Kahkaha atıyor)

-Taleplerinizden dolayı plak şirketiniz bezmiş.

Ben albümümü tek başıma yapıyorum. Şu anda bir şirketle anlaşmak üzereyim. Hazırlıklarımı tamamladım, ödemelerimi de yaptım.

-Podyuma da nokta koyuyorsunuz.

Evet. Ama Tuğba Özay Modellik Okulu açmak istiyorum.(habertürk)