MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin Meclis Grup Toplantısı'nda konuştu. Bahçeli'nin açıklamaları şöyle:

Değerli Milletvekili Arkadaşlarım,

Basınımızın değerli temsilcileri,

Hepinizi en iyi dileklerimle, sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Anayasa Mahkemesinin başörtüsü konusunda geçtiğimiz hafta açıklanan iptal kararı, çok ciddi sonuçları olacak ve etkileri uzun süre hissedilecek bir süreci harekete geçirmiştir.

Bugünkü Meclis Grup toplantımızda, içinden geçmekte olduğumuz kriz sürecini ve Anayasa Mahkemesi kararıyla ortaya çıkan durumu değerlendirmek ve önümüzdeki tehlike ve risklere ilişkin görüş ve endişelerimizi aziz milletimizle paylaşmak istiyorum.

Yakın siyasi tarihinin en karanlık ve bunalım yüklü döneminden geçmekte olan Türkiye, birbiri ardına yaşanan şok dalgalarının girdabı içine sürüklenmiştir.

AKP aleyhine açılan kapatma davası sonrası;
- Hükümetin Türk adaletini dışarıya ihbar ve şikâyet ederek hedef tahtası haline getirdiği,

- Yüksek yargı organları ile yürütmenin kamuoyu önünde sürdürülen bir kavganın tarafı haline geldiği ve,

- Anayasal yargının yasama organının yetki alanına müdahale ettiği bir süreç yaşanmaktadır.

Siyasi gerginliğin kontrolsüz bir biçimde tırmandığı, Cumhuriyetin temel organları arasında yetki çatışması yaşandığı, Anayasal kurumların meşruiyet tartışmalarının içine çekilerek yara aldığı bu kargaşa ortamı, Türkiye"yi çok ağır risklerle karşı karşıya bırakmıştır.

Çok geniş bir yelpazeye yayılan bu risklerin özellikle ikisi, doğuracağı vahim sonuçlar bakımından hayati önem taşımaktadır.
- Birinci risk: Yönetilemeyen siyasi krizin ağırlaşarak Anayasa krizine dönüşmesi ve bunun sonucu demokrasinin geleceğini tehdit eden bir rejim bunalımının yaşanması ihtimaldir.

- Bu, yersiz bir endişe ve temelsiz bir kuruntu olarak görülmemelidir. Türkiye çok ciddi bir sorunla karşı karşıyadır.

- Siyaset kurumunun en önemli ve en acil görevi, demokrasiyi içine girdiği darboğazdan çıkarmak ve gelişmelerin bir rejim bunalımına yol açmasını önlemektir.

- Hiçbir siyasi düşünce ve hesap, demokratik rejimin geleceğini kurtarmaktan daha önemli ve öncelikli değildir.

- Bu konuda en büyük özen ve sorumluluğu göstermesi gereken de, kapatma davasının muhatabı Başbakan Erdoğan ve partisidir.

- İkinci risk ise; Toplumsal cepheleşmelerin derinleşmesi ve bunun milli birliğimizin siyasi, sosyal ve kültürel temelleri üzerinde yaratacağı ağır tahribattır.

Değerli Milletvekilleri,

Gerilim, çatışma ve cepheleşme yorgunu olan Türkiye, ağır sorunların yükü altında ezilmiş ve bir yol ayrımına gelmiştir.

Bugün topyekün bir millet olarak geleceğimizi tehdit eden en büyük tehlike, Türk toplumunun içine sürüklendiği kamplaşma, bölünme ve çatışma sürecidir.
- Türkiye"nin bütün ortak değerleri, acımasızca tahrik edilen bu sürecin malzemesi olmuş, Türkiye"nin milli ve manevi değerleri, Cumhuriyetin kuruluş felsefesi, kimliği ve devletin temel yapısı, siyasi ve sosyal gerilim hattına dönüştürülmüştür.

- Türk milletini birleştiren ve bir arada tutan, milli birliğimizin siyasi, sosyal ve kültürel temelini oluşturan bütün bu yapı taşları bugün maalesef ayrışma ve çatışma dinamiği haline getirilmiştir.

- Bu konuda izlenen nifak politikaları sonucu, bu değerler ekseninde çatışma mevzileri oluşturulmuş, bunlar üzerinden taciz ve yıpratma kampanyaları ve cephe savaşları yürütülmüştür.

Türkiye"yi karşıt kutupların çatıştığı yaralı ve sorunlu bir ülke haline getirmeyi ve düşman kamplara bölerek çatıştırmayı ve çökertmeyi amaçlayan bu süreçte;
- Etnik temelde bölünme,

- İnanç temelinde cepheleşme,

- Mezhep temelinde dışlama ve ayrışma ve,

- Devletin ana ilkeleri temelinde kavga ve zıtlaşma dinamikleri, bütün yıkıcı etkileriyle harekete geçirilmiştir.

Başörtüsü sorunu etrafında bugün yaşananlar, Türk milletinin inanç temelinde bölünmesinin ve manevi değerlerin istismar ve çatışma aracı olarak kullanılmasının sancıları ve sonuçlarıdır.
Türk milletinin inançlarını ve Cumhuriyetin temel değerlerini sürekli kavga, gerginlik ve çekişme konusu yapan ve bunun üzerinden kendisine siyasi yaşam alanı açmayı amaçlayan zihniyetler, bugün içine saplandığımız kör çıkmazın mimarları olmuştur.

Türkiye"ye bir gerilim ve çatışma denklemini dayatmak isteyen bu siyasi kutuplardan birisi, manevi değerler üzerinden siyaset yapan “inanç hortumcuları”, diğeri ise laiklik istismarını rant kapısı olarak gören siyaset misyonerleridir.
Ortak değerlerimizin istismarını varlık nedeni haline getiren ve başlıca sermayesi bu değerler üzerinden siyaset yapmak olan bu karşıt kutupların ayrıştırıcı istismar politikaları sonucu;
- Laiklik ilkesi ile din ve vicdan özgürlüğü birbirlerinin alternatifi ve karşıtı olarak gösterilmiş,

- Laiklik-Müslümanlık ayrışması ve kavgası çıkarılmış ve,

- Türk milleti; laiklik savunucusu ve karşıtı, laik ve dindar, inançlı ve inançsız gibi ayrımlarla kamplara bölünmüş ve çok tehlikeli bir husumet cepheleşmesinin tohumları atılmıştır.

Bugün geldiğimiz noktada bu nifak tohumlarının meyveleri toplanmaktadır.

Türkiye"de kronik gerginlik kaynağı haline gelen toplumsal huzursuzluk ve sıkıntıların, Türk toplumunu kucaklayacak bir hoşgörü ve sağduyu ortamı yaratılması yoluyla çözüme kavuşturulması mutlak bir zorunluluktur.
- Ancak, kavgadan beslenen bu iki zıt siyasi gelenek ile bunların siyasi temsilcileri ve müttefikleri bunun önündeki en büyük engeldir.

- Bunların siyasi kimlikleri, geçmişleri ve bugünkü adları ve adresleri Türk milleti tarafından çok iyi bilinmektedir.

- Başörtüsü konusunda bugün gelinen üzücü nokta, bu iflah olmaz siyasi zihniyetlerin ortak eseridir.

- Cumhuriyet Halk Partisi de, işlerin bu noktaya gelmesindeki sorumluluğu üzerinde şimdi samimi ve dürüst bir vicdan muhasebesi yapmalı ve Türkiye"yi germenin kendisine de hayır getirmeyeceğini anlamalıdır.

Sayın Milletvekilleri,

Değerli Basın Mensupları,

Milliyetçi Hareket Partisi, şimdiye kadar siyasi kazanç hesabıyla istismar edilen ve çözümsüzlüğe terkedilen üniversitelerde başörtüsü sorununun çözümü sürecini, iyi niyetle ve samimiyetle harekete geçirmiştir.

AKP"nin bu sürecin çeşitli aşamalarında ortaya koyduğu tutum ise, samimiyet ve güvenilirlik bakımından birçok soru işaretini bünyesinde barındırmıştır.

Bu konuda bir hüküm verilmesi için yeterli olacak soru işaretleri üç ana başlık altında toplanabilecektir.
- AKP, başörtüsü düzenlenmesinin ilerde ilk ve orta öğretime yaygınlaşacağı ve kamu hizmetlerinde çalışanların da bu haktan yararlanacağı yolundaki endişeler karşısında, Türk toplumuna inandırıcı güvenceler verememiştir.

Bu konuda MHP"nin her vesileyle ortaya koyduğu açık ve kararlı tutuma karşılık, AKP yetkilileri çeşitli beyanlarıyla toplumda oluşan endişeleri adeta körüklemiştir.

- AKP"nin ikinci yanlışı ve yanılgısı, başörtüsü konusunda iki parti arasında varılan mutabakatın yasal düzenlemeler kısmını uygulamaya koymaktan cayması olmuştur.

Bu kapsamda şu hususların kayda geçirmek, toplumsal hafızanın tazelenmesi bakımından yararlı olabilecektir:

- AKP ile MHP"nin mutabakatının ikinci ayağını, Yükseköğretim kanununun Ek-17. maddesine eklenecek bir sınırlandırma hükmüyle Üniversitelerde hangi kıyafetlerin serbest hangi sakıncalı kıyafetlerin yasak olacağına ilişkin düzenleme teşkil etmiştir.

- Anayasa değişikliklerini tamamlayıcı nitelikteki bu zaruri düzenleme hakkındaki kanun teklifi TBMM Başkanlığına ortaklaşa sunulmuş ve ilgili komisyona havale edilmiştir.

- Ancak, bu anlaşmaya rağmen AKP yöneticileri bundan cayarak süreci topal bırakmışlardır.

Bunun da ötesinde, Ek-17. madde değişikliği üzerinde anlaşmaya varılmış bir mutabakat metni yokmuş gibi davranan AKP, konuyu kamuoyunda tartışmaya açmış ve ciddi bir kafa karışıklığının yaratılmasına sebebiyet vermiştir.

- AKP"nin bu konudaki samimiyet derecesini gösteren diğer bir gelişme de, süreç başladıktan sonra parti içindeki bazı mihrakların bundan pişman olduklarını gösteren beyanları ve Başbakan Erdoğan"ın bunu akla getiren bazı sözleri olmuştur.

AKP"nin adı açıklanmayan bazı ileri gelenlerinin basına yansıyan “tuzağa düştükleri”, “oyuna geldikleri” yönündeki sözleri ve yandaş basında bu konuda MHP"yi hedef alan çirkin ve siyasi ahlak dışı karalama kampanyaları, AKP"nin samimiyetine gölge düşürmüş, başörtüsü sürecine mecbur kaldıkları için kerhen katıldıkları izlenimini güçlendirmiştir.

Bu durumun bizim için şaşırtıcı bir yönü bulunmamaktadır.

Burada asıl önemli olan, temiz duygularını istismar ederek aldattığı milyonların şimdi bu siyasi zihniyet hakkında ne düşündüğüdür.

Bu gerçekler karşısında, şimdi herkes şu soruları sormalı ve cevabını vicdanında aramalıdır:
- Başörtüsü serbestisi sonrası bir baskı ortamı oluşacağı, bu serbestinin zaman içinde kamuya ve orta öğretime yaygınlaşacağı yönündeki endişeleri giderecek sağlam güvenceler verilerek, Ek-17 değişikliğiyle bu süreç sonuçlandırılabilseydi, işler bugünkü noktaya gelir miydi?

- Türk toplumuna güven vermeyen, rejimle sorunlu ve kavgalı olduğu kanaati yaygın olan AKP"nin dışında kalacağı bir Parlamento çoğunluğu aynı değişiklikleri kabul etmiş olsaydı, Anayasal yargı sürecinin sonucu bugünkünden farklı bir şekilde tecelli eder miydi?

Bu sorulara verilecek cevaplar “işler belki de bu noktaya gelmezdi” ve “yargı süreci muhtemelen aynı şekilde tecelli etmezdi” ise, bu durumda herkes başörtüsü konusunun hangi siyasi zihniyetin kurbanı olduğu hakkında vicdanında bir hüküm verebilecektir.

HABER 7