- Bayram röportajına niyet yılbaşına kısmet! Madem öyle söyler misiniz yılbaşları, yıl sonları, biten seneyi uğurlamak filan... Sizin için anlamı var mıdır böyle şeylerin?
- Valla ben 86'da bıraktım o işleri! (gülüyor)

- Niye o kadar erken?
- Çünkü 86 yılbaşını uyuyarak geçirmiştim! Ondan sonra da pek ilgilenmedim. Yani yılbaşı, sevgililer günü gibi kutlamalardan çocukluk yaşlarında koptum, özellikle sevgililer gününden! (gülüyor) Bu da günlerle, tarihle çok fazla ilgilenmemekle ilgili. Biraz geceli gündüzlü yaşantım oldu karikatür çizdiğim dönemde... O nedenle 'bugün günlerden salı mı, yarın ayın 15'i mi' mevzularından çok çabuk uzaklaştım. "Biliyor musun dün yılbaşı gecesiydi," falan diye hatırlatıyorlar.

- O kadar değildir herhalde?
- Emin ol! (kahkahalar) Mesela hatırladığım yılbaşı kutlaması nadirdir. Aslında çok belirgin bir gün ama denk getiremiyorum bir türlü. (kahkahalar)

- Motive eden yok mu sizi?
- Çok kalabalık bir arkadaş topluluğu değiliz. Kutlayanlar oluyor tabii ama evde tek başıma geçirdiğim daha fazladır.

- Yalnız geçirmek iyi bir şey mi, kötü bir şey mi peki?
- Yoo kötü bir şey değil, özel bir şey yapasım gelmiyor. Daha doğrusu insanların eğlence dediği şeyle çok ilişkim yok. Herkesin eğlence dediği şey bilet alıp beni izlemeye gitmek! (gülüyor). Bilet alıp bana gitmek de benim tercihim olamayacağına göre... Şaka bir yana, o özel günlerde kalabalık olmaktan pek hoşlanmıyorum.

- Ya aile?
- Aile kutlar, bazen uğrarım. İki sene önce yeğenlerim için Noel Baba kılığına girmiştim. Alışveriş merkezlerinde sinirli Noel babalar olur ya, onlara benzedim. Çok çirkindim!

- 2007 nasıl bir yıldı sizin için?
- Çok fazla bir şey yapmadım, sadece sahneye çıktım, 40-50 oyun oynadım ve bu ilkbahar çekeceğim AROG filmini tasarladım. Sonraki yıllarda ne yapacağımızı konuşmakla geçti aslında...

- 2008'den beklentiniz var mı? Mesela yeni otomobil alacak mısınız, evlenecek misiniz, yeni bir markanın reklamında oynayacak mısınız?
- O söylediğin şeyler ilhamla olan şeyler... Yeni araba almak bile ani kararlarla yapılan bir şey benim için. Aslında çok yıllar evvel tövbeliydim bu konuya ama; daha dün bir arabadan bahsediyorduk arkadaşlarla, birbirimize fotoğraflarını gösteriyorduk.

- Nasıl bir arabaydı?
- Güzel bir arabaydı işte! Benim sanıldığı gibi bir araba merakım yok aslında.

- Yok canım!
- Emin ol yok! Vallahi!

- Bugüne kadar 80 tane araba değiştirmediniz mi?
- Kesinlikle daha fazladır! Ama bu araba merakından değil, kullandığım arabayı seviyorum, sonradan kullanacağım arabayı da sevmek istiyorum! Çok arabası olan, koleksiyon yapanlar var, onlardan biri değilim ama zevkli bu işle ilgilenmek... Araba kullanmaktan çok hoşlanıyorum. Ben çok hız yapmam. Arabanın hız yapmasından hoşlanırım ama arabanın verdiği zevk yalnızca hız değil, bir sürü zevkleri var.

- Sizin bu merakınız herkesin derdi olmuş durumda. O yüzden anlamak istiyorum; nasıl bir haz alıyorsunuz arabalardan?
- Daha güzeline binmek isterim tabii ki. Takip ederim yeni çıkan arabaları, özelliklerini, ilgilenirim. "Ferrarisi var," diye duyuyorum, Ferrari'ci değilim ben Porsche'ciyim biliyorsun. Ya da bir araba geliyor Türkiye'ye, "İlk o alacak," diyorlar. Öyle bir şey yok. Gençken de öyle bir sevdam olmadı hiç; 17-18 yaşındayken "Şöyle bir arabam olacak," demedim, hayalini kurmadım. Evde araba posterleri falan yoktu.

- Bu konuyla gündeme gelmek sizi çok mutsuz ediyor mu?
- Bu beni ne zaman rahatsız ediyor onu söyleyeyim. "Bakın asgari ücret şu kadar, adam şu kadarlık arabaya biniyor!" Bizim artistlerimizle ilgili yaklaşım bu olduğu zaman can sıkıcı oluyor. İnsanlara öyle hissettirtmek için gayret etmek komik! Herkes kendi ekonomik durumuna ve zevkine göre bir takım harcamalar yapar. Benim, mesela başka lüks harcamam yoktur bunun dışında. Emlak zengini de değilim. Ne kadar para kazandığım belli, ben de ona göre bir arabaya binmek isterim, çok normal!

- Bir gün canınız istedi gittiniz bir kulübe, çektiler sizi... Böyle bir görüntü vermekten kaçınıyor musunuz?
- Kaçınmıyorum ama mesela bir otomobil dergisinin benimle bu konuda röportaj yapmasından ya da arabamla poz vermekten kaçıyorum. Aslında kaçmak istemezdim çünkü ben seviyorum arabamı, iyi arkadaşlarımdandır.

- Şimdi ne kullanıyorsunuz?
- Bülent Cankurt biliyor onu, ona sorun! Ona bir gün bir tur attıracağım boşta olan bir tanesiyle. Trafikte bir adamı var ama iki ay geriden haber veriyor ona! (gülüyor) Bu şaka bölümü... Porsche kullanıyorum, iki tane de Mini Cooper'ım var. Mizahçı diye adamın arabaları satıp eşeğe binmesi beklenemez! 'Komedyenler arabaya binmesin, güzel kızlarla gezmesin.' Bunun karşılığı da şu, 'Eşeğe binsin ve erkeklerle dolaşsın!' İki tane alternatifi var bunun, ikisinde de kimseye yaranmak mümkün değil! Ben memleketimizin insanlarından çok farklı değilim. Nasıl ki insanlar, bunu alaycı söylüyorum, parayı bulunca arabasını değiştirip ev almak istiyorsa, bu bizim genlerimizde varsa, bana da bulaşmıştır. Bunu elimden geldiğince terbiyeli yaşamaya çalışıyorum. Bununla ilgili eleştiri almak, özellikle meslektaşlardan almak çok çocuksu! Bazen kullanmadığım zaman hepsine arabaları veresim geliyor. Yani salı o binsin, çarşamba günü öbürü binsin, cuma günü öbürüne tur attırayım, rahatlatır en azından insanları.

- Yeni filminizin çekiminden dolayı gösterileri azaltacaksınız galiba?
- "Yoğun, ara verdi, sahnelere veda ediyor," diye abartıyorlar ama şunu söyleyeyim; ben bu işi 80 yaşına kadar yaparım, kimsenin endişesi olmasın. O nedenle bu işte sinema kadar endişeli değilim. Sinema daha teferruatlı iş, çok vakit alan bir hadise, aylar öncesinden başlamak gerekiyor. O yüzden sahneden fedakârlık yapmak gerekiyor. Ama bu işe sevdalı gençler, insanlar olduğu sürece ben de yaparım bu işi. Çünkü seyirciye de yazık! (gülüyor)

- Yeni filminiz AROG'la ilgili konuşalım. Neden GORA'da uzaya gönderdiğiniz Arif'i taş devrine yollamaya kalkıyorsunuz?
- O bir çizgi film karakteri benim için, macerasını çok önceden tasarlamıştım.

- Devam filmi mi?
- Yok başka bir öykü. O adamdan memnunum, Arif karakteri bana komik geliyor, seyircisi olan bir tip!

- Bir absürd komedi, arada Hokkabaz duygusallığı, yeniden bir absürd komedi... Aslında ne yapmak istediğinize karar mı veremiyorsunuz?
- Hayır yapmak istediğim şeyleri yapıyorum. Konuşurum, fikir alırım arkadaşlardan, "GORA'nın devamını düşünüyorum, ne dersiniz?" ya da "Feribotta yaşayan adamla ilgili bir öykü var, ne diyorsunuz?" derim. Onlar da "O çok dram, bence komik yapalım," der. Konuşurum, çaycıya da sorarım montajda, "Nasıl olmuş?" derim.

- Bunu niye yapıyorsunuz?
- Reaksiyona tabi bir insanım. Gösteri daha hızlı bir hadise olduğu için, hep reaksiyona bağlı olarak bir sonraki cümleyi planlarım. Vücut öyle bir alışkanlık yapmış.

- GORA'nın rekorunu kırmak gibi bir derdiniz var mı peki?
- Öyle olması için çalışırız tabii ki ama bunu sağlayacak kesin bir formül yok maalesef!

Evlilik ne kadar uzak size?
- Kimseyi üzmek istemem ama çok yakın değil! Ayrıca bu sevgililik, kız arkadaşlık meselesini emin ol televizyonlardaki ya da gazetede bir haberde olduğu gibi yaşamıyorum. Her seferinde, 'büyük aşk', 'evlilik, çocuk' haberleri filan çıkıyor... Öyle bir yaşam şeklim yok. Ben henüz kendini geliştirme durumunda mücadele verdiğim için sorumluluk alacağımı zannetmiyorum. Çocuk yetiştirmek çok zor bir şey...

- Sizden iyi baba olmaz mı?
- Niye olmasın, olur tabii ama başka bir şey olmaz!

- Nasıl yani?
- Bir tek baba olur, iki işi bir arada yapamam..

- Zeki bir adam olarak kadınlar konusunda yanılıyor musunuz peki?
- Hiç yanılmam. Bu konuda çok uyanığımdır, bu konuda iyiyimdir, telaşa mahal yok ama böyle şeyleri konuşmak gençlikte kaldı. Sevimli değil, bana ergen muhabbeti gibi geliyor... Bazen genç kardeşlerimi görüyorum, ben de yapmışımdır zamanında 'sarışın kadınlardan hoşlanırım, gözleri şöyle olanlar' filan... Elbette ki o kardeşlerimizin hoşlandığı kızlardan ben de hoşlanıyorumdur ama bunun sohbetini yapacak yaşta değilim! İki ucu boklu değnek; çünkü hadım edilmiş bir erkek olmaktan hoşlanmam ama 'evet arkadaşlar bu kümesin horozu benim' tavrı da hoşuma gitmiyor açıkçası.

- En son izlediğiniz film?
- İki kere izlemek durumunda kaldım, güzel filmdi doğrusu, Köstebek.

- En son okuduğunuz kitap?
- Andrew Mango'nun Atatürk'ü...

- En sevdiğiniz yemek?
- Yemekle pek aram yoktur. Ama annem yaparsa yaprak sarması!

- En sevdiğiniz otomobiliniz?
- Porsche.

- En sinirlenip üzüldüğünüz eleştiri?
- Bilmem ama 'senaryomu çaldılar' meselesi. Birkaç kez olduğu için üzüldüm.

- Kendinize en son ne aldınız?
- O kadar uzun zamandır bir şey almadım ki...

- Kendinizi en çok ne zaman iyi hissedersiniz?
- Sahnede. Bir tane daha var ama söyleyemem (gülüyor)

- En çok kimi dinlersiniz?
- Tarık Mengüç (kahkahalar) Çok karışık dinlerim müziği, çok kötüyümdür.

- En iyi dostunuz, sırdaşınız?
- Biz çok bireysel yetiştirildik ya...

- En son ne zaman ağladınız?
- (Ağlama sesi çıkarıyor) Beyaz Melek'in fragmanını izlerken ağladım. (kahkahalar) Yok tamam, birkaç sene önce araba kullanırken ağlamıştım.

- En sevdiğiniz tatil ülkesi?
- Jamaika...

- En çok ne güldürür sizi?
- Avrupa Yakası, özellikle Engin Günaydın

"Yeni yıl esenlikler getirsin. Herkese akıl sağlığı, bir aydınlanma gelsin... Gerçekten, herkes bir anda aydınlansın ve zihniyet olarak fersah fersah, yüz yıl ilerisine gidelim inşallah bütün ülke olarak... İstiyorum ki 1 Ocak 2008'de 'Ulan hakikaten ne kadar terbiyesizmişiz,' desin terbiyesizlik yapanlar... Aptallık yapanlar 'Ne kadar aptalmışız,' desin, bir aydınlanma olsun."

Sabah/Pazar