Biraz önce bir haber okudum. Boğazıma bir yumru tıkandı. Daha önce, böyle haberler karşısında tıkananlar gibi, soluğumu kesti, yüreğimi burktu, içimi acıttı. Sadece birkaç ay önce, bir arkadaşımla birlikte ziyaret ettiğim Boğaz’ın en güzel yerlerinden biri olan Bebek semtindeki Aşiyan parkı , İstanbul Büyük Şehir Belediye’sinin halka hizmet anlayışı çerçevesinde yok ediliyor. Yapılacak iş Rumeli Hisarüstü – Aşiyan finiküler hat inşaatı olarak ilan edilmiş. Her tarafta kesilmek ve taşınmak – nasıl olacaksa – üzere işaretlenmiş çoğu onlarca senelik ağaçlar... Evime hırsız girmişde, en değerli , bir daha yerine konulamayacak eşyalarımı çalmış gibi bir his var içimde yine.Çocukluğum, gençlik yıllarım, bir sürü güzel,acı,tatlı anım çalınmakta. Her gün bir parçası daha yiten,kopartılan anlar,zamanlar,yerler.... Aranızda hiç İstanbul’a gelmemiş, binlerce yıldır kimi zaman derin mavi, kimi zaman turkuaz, kimi zaman sakin,kimi zaman deli deli akan Boğaz’ın sularını seyretme imkanı bulamamış olanlarınız vardır tabii ama belki bir şarkıda, belki bir kitapta, belki bir dost sohbetinde mutlaka belleğinize yer etmiş bir Orhan Veli şiiri vardır.

İstanbul'da Boğaziçi'nde
Bir garip Orhan Veli'yim
Veli'nin oğluyum
Tarifsiz kederler içindeyim

Urumeli Hisarı'na oturmuşum
Oturmuşta bir türkü tutturmuşum

diye devam eden bu şiiri yazdıran o güzelim Boğaz, her gün biraz daha yok ediliyor. Hemen parkın biraz ilerisindeki Aşiyan mezarlığının koyu gölgeliklerinde dinlenen Orhan Veli ve daha pek çok şair, yazar, bilim insanı, asker, daha yukarıda tepedeki evinin bahçesinden Boğaz’ı seyreden Tevfik Fikret, bu olanları görse ne hissederdi, ne yazardı, ne derdi acaba ? Bir düşünün yaşadığınız , doğup,büyüdüğünüz bir şehirde sizin için anlam ifade eden, o şehri sizin gözünüzde güzel ve değerli kılan binalar, anıtlar, parklar yok edilse nasıl hissedersiniz ? Canınız acımaz mı ? İçinizden bazıları , e canım ne yapalım ? Değişim şart. Hizmet etmeye çalışıyorlar,beğenmiyorsunuz diyebilir. Canım kardeşim, bir hizmet, bir şehrin belleği yok edilerek, doğası katledilerek, tarihi binaları, alanları değiştirilerek , orada yaşayanların rızası olmadan verilmeye çalışılıyorsa, onun adı hizmet olmaz. Değişime karşı değilim ama bizdeki değişim anlayışına karşıyım. Değerler yok edilerek değişim ve gelişim sağlanamaz. Kültür,doğa yok edilerek sağlanan değişim bizi ileri götürmez. Betona gömülerek, ileri gidemeyiz. Böyle yaparak sadece bazı insanların daha fazla zenginleşmesine yardım ederiz, bu arada da halk olarak bizler her anlamda fakirleşiriz. Sonra gün gelir, gençliğinin kıymetini bilememiş insanlar gibi, bakar bakar ah ederiz ama nafile. Yanı başında deniz olan bir parkı ve semti ,deniz yoluyla pek çok yere bağlamak mümkünken, zaten çok az kalan parklardan birini yok ederek karadan bağlantı yapmak akıl karı değildir. Vicdani hiç değildir. Dünya şehri diye öğündüğümüz, bir öğretmenin gelen müfettiş karşısına ilk çıkarttığı en çalışkan öğrenci misali, her türlü yabancı misafire servis etmeye çalıştığımız İstanbul’u bu şekilde tarumar etmek, asla bir halka hizmet anlayışı çerçevesinde değerlendirilemez. Bu olsa olsa, atalarımızın bize emanet ettiği bu şehrin kıymetini bilmemek, emanete gereken değeri ve önemi göstermemek olabilir.

kavurucu yaz sıcaklarında hepimiz gölgesine sığınacak bir ağaç, üzerine serilip ferahlayacak küçük bir yeşil alan aranırken, böyle güzel bir parkı yok etmeye kalkmanın mantıklı bir izahı olamaz. Gelişme adı altında yürütülen yeşili,betona teslim etme telaşı, bu ülkede yaşayan herkesi, her geçen gün daha fazla kötüye götürüyor. Refah düzeyleri, yaşam kaliteleri bizden kat kat yukarıda olan başka ülkelerde , ne halk, ne de hizmeti verenler böyle bir kıyıma izin vermiyor. Lütfen gitme imkanı bulamasanızda, internetten dünya şehri kabul edilen yerlerin resimlerine,videolarına bir bakın. Kişi başına düşen yeşil alan miktarını bir karşılaştırın. Yanlış, geri dönülmez zararlar veren, kısa vadeli hizmet anlayışına dur deyin. Böyle giderse, birgün gerçek anlamda tutunacak dalımız kalmayabilir... Sel sularında sürüklenmek, kızgın güneşte kavrulmak, bizi biz yapan anılarımızı, değerlerimizi kaybetmek istemiyorsak daha duyarlı olmak ve sesimizi çıkartmak zorundayız. Bilelimki, hiçde uzak olmayan bir gelecekte doğanın isyanı, bizim suskunluğumuza galip gelecektir.

 

Sevgi ve doğayla kalın !