Radikal yazarı Murat Yetkin çarpıcı bir yeni anayasa yorumuyla son günlerde düşük volümde konuşulan bir konuyu yüksek perdeden dile getirip adını koydu. Yetkin, AKP'nin yeni anayasayı MHP ile birlikte yapma yönünde bir eğilim içinde olduğunu yazdı.
"Gidiş AK Parti MHP anyasasına mı?" sorusuyla söze başlayan Yetkin son dönemde yaşanan birbirine parelel bazı gelişmeleri sıraladıktan sonra Başbakan Erdoğan'ın anayasa için B planına dümen kırdığını söyledi. Yetkin, B planı olarak ise AKP-MHP ittifakını işaret etti.

İşte Yetkin'in yazısındaki ilgili bölüm:

Kapılar ardında bir şeyler oluyor mu henüz bilmiyoruz ama kamuoyu önünde AK Parti ile MHP aralarında müzakere sürdürüyor gibiler.

Hükümetin üçüncü yargı paketinin önceki gece Adalet Komisyonu’nda görüşülmesi sırasında dikkat çekici bir gelişme oldu. Yargı paketi, terörle mücadele suçlarını soruşturan kamu görevlilerinin adreslerinin korunmasından avukatlara verilecek dava dosyaları süreleri üzerine kısıt konulmasına, yasadışı dinlemelere verilecek cezanın arttırılmasından örgüt üyeliği ve yöneticiliğine yeni tanımlar getirilmesine, rüşvet suçlarına cezanın ağırlaştırılmasından basın yoluyla işlenen suçlara erteleme getirilmesine dek bir dizi hüküm içeriyor.

Paketin 31 Mayıs gecesi Adalet Komisyonu’nda görüşülmesi sırasında bir önerge veriliyor. Bu önerge 12 Eylül 1980 tarihinden önce örgütlü olarak cinayet işleyenlerin tek tek cezalandırılması yerine topluca cezalandırılması, dolayısıyla daha az ceza almasını öngörüyor. MHP’nin bir süredir, özellikle Avrupa Birliği uyum yasalarının ardından örgütlü suçlarda kişi başına düşen cezaların azaldığına dikkat çekerek benzeri suçlardan 12 Eylül öncesi eylemler nedeniyle mahkûm olanların mağdur olduğu yolunda kulis yaptığı biliniyordu.

Ortak önergeler

AK Parti’den Bülent Turan ve Mevlüt Akgün, MHP’den de (her ikisi de 12 Eylül öncesinde ülkücü hareketin önde gelen simalarından olan) Ali Uzunırmak ve Celal Adan’ın imzasıyla komisyona verilen ortak önerge, her iki partinin oylarıyla kabul edildi. Önergenin yasalaşması durumunda, 12 Eylül öncesi birden fazla suç işlemiş ve hâlâ cezaevinde bulunan kişilerin tahliye edilmesi mümkün olacak. Bu kişiler arasında, 9 Ekim 1978’de Ankara’da MHP Genel Merkezi’nin de bulunduğu Bahçelievler’de aynı öğrenci evinde kalan Türkiye İşçi Partisi üyesi 7 gencin öldürülmesi nedeniyle 7’şer kez idam cezası alan ve idam kaldırıldığı için cezaları müebbede çevrilen Ünal Osmanağaoğlu ve Bünyamin Adanalı gibi isimlerin de bulunacağı tahmin ediliyor.

Henüz genel kurulda oylanmamış bu önerge, son günlerde AK Parti ile MHP arasındaki ortak nokta arayışlarının ilki değildi.

Perde arkası

İki parti, kapılar ardında bir şeyler oluyorsa henüz bilmiyoruz ama kamuoyu önünde sanki demeçler yoluyla dolaylı müzakere sürdürüyor gibiler.

Geriye gidersek, 29 Mayıs’ta her iki partinin Meclis grup toplantılarındaki konuşmalarda da bu dolaylı müzakerenin izlerini sürmek mümkün. Örneğin Uludere konusunda deyim yerindeyse yeri göğü topa tutan Başbakan Tayyip Erdoğan, MHP’yi eleştiri oklarının dışında tuttu. Bunda belki de MHP lideri Devlet Bahçeli’nin üç gün önce 26 Mayıs’ta parti merkezindeki Ziya Gökalp Kültür Merkezi’nin açılışında, Uludere beyanları nedeniyle başka kesimlerden, hatta AK Parti içinden eleştiri alan İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’e destek vermesi, sahip çıkmasının payı vardı. Nitekim Bahçeli, Erdoğan’dan biraz sonra yaptığı 29 Mayıs grup konuşmasında Şahin’e desteğini tekrarladı.

Bu diziye Bahçeli’nin 27 Mayıs’ta ‘Ülkücü Şehitler Günü’ anma töreninde ülkücülerin ‘mağduriyetlerini’ gündeme getirmesini de eklemek mümkün –ki 31 Mayıs’ta Adalet Komisyonu’ndaki önerge AK Parti desteğiyle yasalaşırsa bu ‘mağduriyet’ herhalde bir ölçüde giderilmiş sayılacaktır. Ama bu diziye kesinlikle, Erdoğan’ın 25 Mayıs’ta, tam Uludere tartışmaları zirvedeyken Türkiye İhracatçı Meclisleri’nde yaptığı konuşmada CHP’nin anayasa konusunda ‘mızıkçılık’ yapmaya başladığını söylediği konuşmayı almak gerekiyor. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu her fırsatta ‘anayasa masasında kalmak’ istediğini vurguladığı halde bu çıkışın nereden kaynaklandığını söylemek zor; belki kapalı anayasa oturumlarında dışa yansımayan gelişmeler var ve o nedenle Başbakan böyle konuşuyordur. Ancak sonrasındaki saydığımız gelişmelerle değerlendirince, Başbakan’ın belki de bir B-planı üzerinde mi çalıştığı sorusu akla takılıyor. Acaba AK Parti, bir aşamada artık işi daha fazla uzatmadan CHP ve artık ‘kalleş’ diye nitelendirdiği BDP’yi de fazla uğraştırmadan MHP ile bir anayasa yapmak, böylece Meclis’te bulunacak anayasal çoğunlukla da yetinmeden bunu halkoylamasına sunmak gibi bir B-planına mı sahip? Son gelişmeler bu senaryonun akla uzak olmadığını gösteriyor.