Geçen hafta Taraf’ta son yılların en önemli köşe yazılarından biri yayımlandı. Emre Uslu’nun 10 haziran tarihinde kaleme aylığı köşe yazısının başlığı “Güneydoğuda görev yapan askerler ve polisler savaş suçlusu olarak yargılanacak”tı.

Yazının başlığı kadar içeriği de çok dikkat çekiciydi.
Uslu, PKK-MİT arasında, Hakem Devlet’in koordinatörlüğünde yapılan anlaşmanın içeriğiyle ilgili bilgiler vermişti. Önce o yazının en çarpıcı bölümünü sizlerle paylaşayım. Ardından da gazeteci-yazarAvni Özgürel’in Murat Karayılan’la yaptığı röportajda dile getirilen bir noktaya parmak basacağım.

Uslu yazısında Hakem Devlet başkanlığında MİT-PKK arasındaki mutabakat metnine göreGüneydoğu’da görev yapan askerlerin ve polislerin savaş suçlusu olarak yargılanacaklarının imza altına alındığını açıkladı.

Ve ardından da Belfour Deklarasyonu’nu örnek gösterip, şu satırlara yer verdi: “Belfour Deklarasyonu 1917 yılında Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı’nın Yahudi Cemaati liderine gönderdiği bir mektupta Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulmasından yana olduğunu belirtiyordu. Bu mektup daha sonra bir uluslararası hukuk metni olarak kabul edildi ve İsrail’in kurulma sürecinin başlangıcı oldu.”

Uslu’nun iddiasına göre imzalanan bu metin, yarın öbür gün uluslararası hukuk sorunu haline gelecek ve metindeki dokuz maddenin hayata geçmesi için Türkiye’ye baskı yapılacak.

Uslu yazısında belirtmese de Güneydoğu’da bir Kürt devletinin kurulması aşamasının bu metinle başladığı da bu örnekle ima edilmiş oldu.
Uslu yazısında Başbakan Tayyip Erdoğan’a bazı sorular da yöneltip, “Umarım MİT bu bilgiyi bizleri ikna edecek şekilde yalanlar” diyerek de noktaladı.

Doğrusu bu ciddi iddianın hem hükümet hem de MİT tarafından yalanlanması için günlerce bekledim. Yalanlanması için de dua ettim.
Ancak, AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan geçen haftaki grup toplantısına bu iddialara cevap vermedi. MİT’ten de herhangi bir açıklama gelmemesi iddiaların doğru olduğuna dair kuşku duymama neden oldu.

Konuyu en yetkili ağızlara sordum. Aldığım cevap karşısında doğrusu küçük dilimi yuttum dersem şaşırmayın. Uslu’nun iddiaları doğru olduğu gibi daha fazlasının metinlerde yazılı olduğu bilgisini en yetkili ağızlardan doğrulattım. Devlette üst düzey görevde bulunan bir ismin söylediği ise ilginçti:“İddialar tamamen doğru ve Uslu’nun yazısını kesip, çerçeveleterek çalışma odama astım.”

Söylenenler doğrusu Türkiye adına tam bir skandaldı.
İddiaların doğruluğuna inanmak istemiyordum
.
MİT-PKK mutabakatıyla ilgili sayısız görüşme yaptım. Bu ülkede bakanlık yapmış bir isimle, uluslararası hukuk mahkemeleri iyi bilen bir başka kişi bu metnin ileride Türkiye’nin başını çok ağrıtacağını açıkladılar. Ve metin içeriğinden dolayı birilerinin “vatana ihanetle” yargılanabileceğini bile söylediler.

Doğrusu görüştüğüm isimlerden birinin Kemalist, milliyetçi ve ulusalcı bir çizgide olması, beni, “acaba” iddiasında çok mu ileri gidiyor düşüncelerine sevk etti. Ancak, bakanlık yapmış ve AK Parti’ye çok da yakın duran diğer ismin de benzer şeyler söylemesi ileride birilerinin vatan hainliğiyle yargılanabileceği tartışmalarını açacak gibi görünüyor.

Erdoğan ve MİT’in bu iddiayı yalanlamaması ya da yalanlayamaması da ortada vahim bir durumun olduğunu gözler önüne seriyor.
MİT Yasası’nda birilerinin neden acele ettikleri de sanırım bu gerçekler ışığında üzerinde bir kez daha oturulup, düşünülmesi gereken bir diğer nokta olarak karşımızda duruyor.

Ortada imzalanan bir metin yok denmesine rağmen, Hakem Devlet’in başkanlığında imzalı bir metnin olduğunu artık net bir şekilde ortaya çıkmış durumda.

Gazeteci-yazar Avni Özgürel’e konuşan PKK’nın bir numarası Murat Karayılan’ın dün Taraf’ta da çıkan açıklamaları bu metnin varlığına işaret ediyor. Oslo görüşmelerini kendilerinin sızdırmadığını savunan Karayılan, “MİT’le görüştük, onlara isterseniz gelin siz soruşturun teklifi ilettik” dedi.
Karayılan süreci ve imzalanan belgeleri 11 kişinin bildiğini, BDP’de yapılan aramada metnin çekmecede bulunduğu iddiasının ise kesinlikle doğru olmadığını, BDP’lilerde belge bulunmadığını da sözlerine ekledi. Bu belgenin kendi dışında bir yere gitmediğini de açıkladı.
Belgenin MİT’ten çalındığını da Karayılan iddia etti.
Ortadaki durum, yapılan açıklamalar böyle.

Bugüne kadar yok denen, imzalanmadı denen belgelerin atık varlığı muhataplardan karşı tarafın en yetkili ağızlar tarafından kabul ediliyor. Bu ciddi iddialara cevap verilmemesi de “sukut ikrardandır” cümlesini akıllara getiriyor.

Meclis’ten MİT Yasası’nı çıkarıp, gerçeklerin üzerini örtmeye kimsenin hakkı olmadığını düşünüyorum.Ortada “vatan hainliğine” kadar gidecek iddiaların olduğu bir ortamda, belgenin içeriğini bilmeye hakkımız var.

Birileri hükümet-Cemaat savaşı diyerek, hangi gerçekleri saklamaya çalışıyor? Uludere’de yapılan benzer bir durum, MİT-PKK görüşmeleri, metinleri için de mi geçerli?
Muhalefetin bu iddialar karşısında üç maymunu oynaması ise olayın bir diğer vahim yönü. Vahim olan bir diğer nokta ise muhalefet hakkında eli kalem tutan isimlerin haklarında yazı yazmaya değer bir durum bile görmemeleri.

Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Bahçeli...

Hükümetin bazı gerçekleri sakladığı ortada. Acaba bu iddialara suskun kalarak siz neyi saklıyorsunuz?

MEHMET BARANSU - TARAF