Aydınpost ailesi olarak yeni Valimiz Sayın Ömer Faruk Koçak’ı bir süre önce makamında (12.07.2016)  ziyaret etmiş başarı dileklerimizi iletmiştik.

Bu tanışma ve esnasındaki sohbette böyle zor bir dönemde Aydın’a atanan Vali Bey’in kanunda tanımlandığı gibi  “Sezar’ın hakkını Sezar’a İsa’nın hakkını da İsa’ya vereceği” izlenimi edindik.

Ama o zaman gündemde OHAL uygulaması diye bir şey yoktu… Millet olarak on günde aklın, havsalanın izahta zorlandığı çılgınlıklar yaşadık.

Şimdi “OHAL Koordinasyon Merkezi Başkanı “ olmasıyla Vali Bey’in yetkileri daha da arttı. Şimdi adından anlaşıldığı gibi olağanüstü bir durum söz konusu.

Malum, yasaya göre Vali, devletin ve hükümetin temsilcisi ve ayrı ayrı her Bakanın mümessili ve bunların idari ve siyasi yürütme vasıtasıdır.(5442/9)

Demek oluyor ki, Vali bir yanı devlet diğer yanı millet, istinat noktası da adalet ve hakkaniyet olan tahterevalliyi dengede tutmakla yükümlü ilin tepe yöneticisidir.

Terazinin şaşması taraflardan birinin zarar görmesi anlamına geleceği için bürokrasi tecrübesine sahip birisinin bu zorlu dönemde Vali olması Aydın için şanstır diye düşünüyorum.

Görünen o ki,15 Temmuzla birlikte Türkiye güvenlik ağırlıklı “devlet merkezli” yeniden yapılanma dönemine girdi. Bu zamanda endazenin kaçmaması, ileriye dönük mağduriyetlerin en aza indirilmesinde Vali Bey’in oynayacağı rol mühimdir. 

Onun yönetim anlayışı ve tecrübesi hakkın korunması, adaletin tesisi, asayişin temini, güvenin inşası, devletin bekası açısından bir teminattır.

Daha önceki bir yazımda da konu etmiştim… AK Parti iktidara geldiğinden bu yana kendi açısından ” millet merkezli” yeni bir Türkiye tanımı yapıyordu.

Bu tanıma göre halktan ve onun değerlerinden kopuk “otoriter ricalin” ya da millete tepeden bakan “papyonlu monşerin” yeri yoktur, diye de eklemiştim.

Ancak bazı siyasetçiler yeni yapıdaki öznenin millet, şifresinin ona hizmet olmasını yanlış yorumladı ve bundan Vali’nin iktidar partisinin bir il başkanı gibi hareket edeceği sonucunu çıkardı.

Diğer yandan bazı illerin siyaset erbabı Aydın siyasetçisinin aksine bu dönüşümü doğru okudu ve Vali siyasetçi elbirliği ile bölgelerin nice kadim sorunları çözüldü.

Şimdi Türkiye yeni bir dönemin ve  “sosyal sözleşmenin”  eşiğinde…

15 Temmuz kalkışması ile birlikte bütün ülke “devlet merkezli” bir dönüşüm sürecine girdi. Bu sürecin özelliği devlette bazı tasfiyelerin olacak olması.

 Siyaset dışında kalması gerektiği halde aksini yaparak oyun kuruculuğa soyunan cemaat veya kurumlar bundan böyle bürokraside söz sahibi olmayacak.

Ancak böyle kapsamlı bir tasfiye “kurunun yanında yaşın da yanma” ihtimalini beraberinde getirir.

Bu durumda uygulamadan doğacak mağduriyetlerin minimize edilmesinde adalet ve hakkaniyetin ölçü alınması önemlidir. Bunu da sağlayacak olan makro düzeyde hükümet, mikro düzeyde valilerdir.

Peki, yeni durumla neler değişecek? 

BİR: Eski alışkanlıkların yeri olmayacağı için siyaset cephesinin paradigma değişikliğine alışması ve onu kabullenmesi kolay olmayacaktır.

İKİ: Vali Bey kendini il başkanı gibi görmek isteyen iktidar partisi milletvekili ve yerel teşkilatlarına “günlük siyaset benim işim değil sizin işiniz” diyerek Aydın’da devlet, millet dengesini kurmaya çalışacaktır.

ÜÇ: Bilindiği üzere Büyükşehir Başkanı Özlem Çerçioğlu’nun gündem oluşturmada en verimli siyaset üretim alanı Valilerdi. O Vali üzerinden mal dağıtımını bahane ederek seçim kazanmıştı.

 Bundan böyle Özlem Çerçioğlu bu alışkanlığını Vali Ömer Faruk Koçak döneminde sürdüremeyecek, iyi ilişkiler içinde olmanın yollarını arayacaktır.

DÖRT: Devlet kurumlarında hiçbir şey eskisine benzemeyecek mesela milli eğitimdeki, sağlıktaki denetimsiz, başıboş “657’lik Ak Troller” eskisi kadar “Ali kıran baş kesen” olamayacaktır.

BEŞ: En önemlisi de bu yeni dönemde Gülse Birsel’in ifadesiyle  “herkes elindeki hakareti yavaşça yere bırakacaktır.”

Sonuç olarak söylemek gerekirse Vali Bey sayesinde bu zor sürecin Aydın’da sancısız atlatılacağı hakkında vatandaş iyimser bir bekleyiş içinde…

İş Ankara ayağında…

Şayet 15 Temmuz gecesinde partili, partisiz vatandaşın meydanlarda omuz omuza verdiği demokrasi mücadelesini siyasetçiler yanlış okur hakaret dilini terk etmezlerse işte o zaman şehitlerin kanları yerde kalır.