Umre'ye gitme planlarınız var mıydı önceden?
Benim hep aklımda vardı ama biraz çekiniyordum. Çünkü farklı bir hayat tarzım var. 'Oranın adabına uygun hareket edebilecek miyim?' diye sordum kendime. Başarabilir miyim, bir de mahcup olmayayım gibi duygular taşıyordum. Tabii bir de gidecek bir ortam bulmak lazımdı. Cemiyet içerisinde adı geçen gruplar vardı. Ama onlarla gitmeyi canım çekmiyordu. Bunları düşünürken oğlum Mehmet Ali telefon etti, Meyra'yla Umre'ye gidiyoruz dedi.

O telefondan sonra siz de gitme kararını mı verdiniz?

Eman Tur'un düzenlediği, başlarında Akın İpek'in annesi Melek İpek'in bulunduğu bir ekipti bu. 400 kişiydiler, yaklaşık olarak. Ben de Mehmet Ali'ye kızdım erken haber vermediği için. Çok da arzu ediyordum gitmeyi. Melek Hanım da dedi: "Size bir çağrı geldi." Evet haklıydı, o çağrı sayesinde kendimi 400 kişilik grupta buldum. Çok da memnun kaldım.

Gitmeden önce nasıl hazırlandınız?

Aslına bakarsanız gitmeden önce pek bir vakit kalmadı. Apar topar hazırlandım, içimde büyük bir heyecan. Benim çok arzu ettiğim bir şeydi, bunun için önceden de gitsem neler yaparım diye düşünürdüm. Oğlum ve gelinimle gitmek ise büyük bir şans oldu. Aileden birilerinin, özellikle bir kadının olması mühim. Çünkü daha ziyade erkeklerden ayrısınız orada. Biz Meyra ile hazırlandık.

Çoğu kişi maddi ve manevi ağırlıkları bahane ederek erteliyor Umre'yi. Bu konuda siz ne düşünüyordunuz?

Allah'a orada dua ediliyor ya bana kolaylaştır diye. Gerçekten de öyle, bana çok kolay geldi. Orada ibadet fevkalade kolay zaten. Başörtüsü konusunda tereddütlerim vardı sadece.

Ne gibi tereddütler?

Bir kere İran'a gitmiştim. Başımın devamlı örtülü olmasından dolayı çok rahatsız olmuştum. Sıcak basmıştı. Bir an önce kendimi odanın içerisine atıyordum. İran tecrübemde böyleydi. Oysa Suudi Arabistan'da fevkalade intibak ettim. Kıyafet konusunda da sıkıntım vardı. Alışmadığımız kıyafetler, örtüler... Ama sonra onun içerisinde de bir şıklık olabileceğini gördüm. Süslü iğneler götürmüştüm. O kıyafetler beni rahatsız etmedi, alıştım. Bir de orası bir ibadet yeri. İbadet yerinde sadece ibadetin gereğini yerine getiriyorsunuz. İran gibi değil yani.

ÖRTÜNMEK AĞIR GELMEDİ

Yazılarınızda detayıyla anlattınız ama örtünmek nasıldı?

Hiç rahatsız olmadım örtünmekten. Gayet rahat geldi. Örtünmek bana sıkıntı vermedi, bilakis hoşuma gitti. Ama şunu gördüm bir ömür boyu o kıyafetleri giyinip, örtünsek sürekli kilo alırız. Çünkü kilonuzu hiç ele vermiyor seçtiğiniz kıyafetler. O bütün hayatım boyunca tercih edeceğim bir giyim tarzı değil elbette. Orada örtünmek artı bir külfet değil. O bakımdan orada örtündüm, örtünen insanların zorluğunu anladım diyemem. Ama tabii bizim ülkemizde uğradıkları muamele itibariyle mağduriyetlerini anlıyorum.

Tesettürle şık olmak zor diyorsunuz. Orada gördüğünüz her milletten kadından sonra bu fikriniz hala devam ediyor mu?

Tesettürle şık olmak epey zor. Her şeyi giyinemiyorsunuz bir kere. Ama orada özel şıklıklar gördüm. Oyalı örtüler yaptırmışlar. Şahsen tesettürlü olsam oyalı başörtüsü takarım bir kere, hiç tereddüt yok. Orada tesettürle şık kıyafetlere sahip olabileceğinizi gördüm. 'Ben örtülü olsaydım ne yapardım?' dedim. Kendime bir şıklık yaratabilirdim.

Umre'ye giden herkesin bir umre tanımı var. Siz nasıl anlatıyorsunuz?

Tek kelimeyle huzur. İçinde derin bir mutluluk ve yüreğine bir huzur. Kendini güçlü hissediyorsun, endişelerinden arınmış oluyorsun. Ruh detoksu deniliyor ona. Bütün bir manevi dünyanın temizlenmesi demek Umre'ye gitmek. Anlatıldığı gibi hiç yorucu değil. Hac daha yorucu olabilir ama ben buna da inanmıyorum.

Orada yapılacak tüm ibadetleri gerçekleştirmişsiniz. Peki, gitmeden önce o topraklar hakkında bilgi sahibi miydiniz?

Valla elbette her yeri biliyordum gibi bir cümle kuramam. Melek İpek bu konuda Meyra'ya ve bana çok destek oldu. Mesela; Mescid-i Nebevi'ye gittik. Ben Hz. Muhammed'in mezarının orada olduğunu bilmiyordum. Orada bulunan arkadaşlar yardımcı oldu bu konularda. Birçok ayrıntıyı, nerelerde namaz kılarsak daha evla olacağını söylediler bize. Biz de Meyra ile namaz kılmayı zaten biliyorduk. Geri kalanları orada öğrendik.

Kitapçıklar da fayda sağlamıştır.

Mutlaka. Kendimi manen hazırlarken, Mekke'ye giderken "Lebbeyk Allahümme Lebbeyk" demek ayrı bir huzur veriyor insana. Çok etkiledi bu hal beni. Kitapçıklarda yer alan Türkçe duaları da okuduk. Hatta tavaf ederken biz Türkçe dua okuyorduk. Her seferinde heyecanlanıyor, 'acaba yapabilir miyim?' diyordum. Çünkü insanlar ben gitmeden önce Umre'nin çok zor olduğunu söylüyordu.

Sadece Müslüman Türkler zor görüyorlar sanırım.

Evet, bizim halkımızda o topraklara gidip gelince hayatını değiştirmelisin inancı var. Hayatımda hiçbir şey değişmedi. Oraya gittim, geldim diye örtünmeye mecbur değilim. Bu düşünceleri ve cümleleri asla kabul etmiyorum. Netice itibariyle insan ruhunu temizlemek için yapıyor Umre'yi. İnsanın kendisiyle manevi hesaplaşması bu.

İlk kutsal toprakları görüş anı... Ne düşündünüz?

Orada ilk başta büyük bir heyecan var. Kutsal topraklardan ziyade ilk defa kıyafet değiştirmişiz, buna alıştık. O gün hep bir telaş vardı. Orada nelerle karşılaşacağız bilmiyorum. Daha önceden tecrübeli olanlar daha sabırsız. Bir an önce Hz. Muhammed'e kavuşalım diyorlar. Ben doğrusu o duyguyu ilk başlarda hissedemedim. Ama her şey kendiliğinden halledildi. Sonra tabii o heyecanı yaşamamak mümkün değil. Ertesi gün biz de aceleci davranmaya başladık. O hırs sarıyor sizi.

O enerjiyi, müsbet havayı görünce biz de herkesi ite kaka bir noktaya ilerledik.

Bol bol dua etmişsinizdir.

Tavaf ederken "Hz. Muhammed senden ne istediyse ben de senden onu istiyorum" diyor insanlar. O kadarını da istemiyoruz diyorum ben. Şimdi düşünüyorum. Günahkar bir kulum. Ona verdiği kadar bana vermez elbette. İnsan kendi hayatına dair ufak tefek isteklerde bulunuyor. Ben orada duadan ziyada şükrettim Allah'a. Hayatımdan memnunum. Dayanma ve mücadele gücünü verdi bana. Bugüne dek sahip olduklarımın hepsini O verdi. Şükrettim, kendim için muazzam bir şeyler talep etmedim. Bir de tabii sağlık ver, yatağa düşürüp de çektirme diye dua ettim.

En çok nerede ibadet etmek sizi etkiledi?

Cennet Bahçesi'nde ve Mescid-i Nebevi'de. Hz. Muhammed'in yattığı yerin yakınında ibadet ve dua etmek çok başka bir duygu. Hakikaten ellerimizi açtığımızda avuçlarımıza tarif edilemez bir sıcaklık doluyordu. Neden böyle hissediyoruz bilmiyorum ama o pozitif enerjiyi hissediyorsunuz. Bir de Kâbe'nin bulunduğu yer çok etkiledi. Say etmek de etkileyici ama orada pek bir şey kalmamış. Yürüdüğümüz beton bir yol.

Size farklı gelen ve gözünüze çarpan hangi detaylar var?

Mescid-i Nebevi veya Kâbe'nin civarındaki camilerde yemek yiyorlar mesela Araplar. Şaşırdım buna. Çoluğunu çocuğunu getiriyorlar. Sürekli çocuklar koşuşuyor. Bu beni biraz rahatsız etti. Konsantrasyonumu kaybettim. Bir de, Kâbe'nin hemen yanında kral sarayı ve oteller var. Kabe'ye yukarıdan bakıyorlar. Gönül ister ki Kâbe'nin etrafı yeşil alan olsun. Hiç yeşillik yok, hep taşlık. Mekke ve Medine şehir olarak güzel değil. Fukaralığın hüküm sürdüğü bir yer. Eskiyi muhafaza etmeye özen gösterilmemiş. Keşke Mekke Medine Osmanlı'dan sonra bizlerin elinde olsaydı, çok başka olurdu. Bakın işte demokrasi önemli bir şey.

Dini hayatlarının ana eksenine koyarak yaşayanları artık daha iyi anlıyorum diyorsunuz.

Yani nedir bu kadar fedakarlık yapmanın sırrı? Dinin emrettiği bütün kuralları hayatına uygulayarak yaşamak bir fedakarlık. Bu fedakarlığı, o iç huzurları için yapıyorlar. Kendilerini daha güçlü hissediyorlar bunu yapınca. O anlamda, samimi dindarları kastederek söyledim. Lafzen buna uyanlar değil. Başka anlamda da uymak lazım. Fethullah Gülen gibi mesela. İbadetini yapıyor, herkesi anlamaya çalışıyor, sevgisini insanlığa vermek için uğraşıyor. Bunlar fedakarlık.

Peki, siz kendinizi nasıl bir Müslüman olarak tanımlıyorsunuz?

Kendimi sade bir Müslüman olarak görüyorum. İyi bir Müslüman'ım diyemem, iyi kalpli bir Müslüman'ım diyebilirim sadece.

Hacc'a gitmeyi düşünüyor musunuz?

Elbette, neden olmasın. Hac'a da gitmeyi çok isterim. Hac'cın ağırlığı olur, dönünce dikkat etmelisin cümlelerine aldırış etmeden hem de.

Son dönemde Umre'ye giden ünlü sayısı arttı. Bir dönem buna eleştirel gözlerle bakanlara ne oldu sizce?

Acaba daha mı dikkat ediliyor bu konulara bilmiyorum. Bir de gidenler birbirlerine anlatıyor, herkes ötekine gıpta ediyor. Çünkü her insanın içerisinde Allah'a inanç var. Müslümanlık bizim kültürümüz içerisinde var. Hiç şaşırmam Ajda Pekkan da, Rahmi Koç da gider.

Yenişafak