Melek Encü. Uludere annelerinin en genci. 30 yaşında. En büyük çocuğu, tek oğlu Erkan'sa 13 yaşındaydı. Bölgedeki deyimle 'kaçağa' gitmişti, evine dönemedi. İnsansız Hava Araçları, 33 akrabasıyla birlikte onu da bombaladı.

Melek Encü de bugün diğer Uludere anneleriyle birlikte sesini duyurabilmek ümidiyle İstanbul'da Mazlum-Der'in düzenlediği ve pek çok dindar STK'nın katıldığı basın toplantısında acılarını paylaşmaya çalıştı.

HABERLER.COM'a konuşan Melek Encü'nün hayatındaki çifte dram da bu sırada ortaya çıktı. Elinde 13 yaşında kaybettiği oğlunun fotoğrafı, gözünde yaşlarla "Sadece suçluların cezalandırılmasını istiyorum" diyen Melek Encü, yıllar önce oğlunun cesedini bulduğu aynı yerde babasını da mayına kurban vermiş.

"BABAM DA AYNI YERDE MAYINA BASIP ÖLDÜ"

"Benim babam ben daha küçük yaştayken oğlumu katlettikleri yerde mayına basarak öldü. Babam kaçakçılık da yapmıyordu. Babamın sırtında sadece bir çanta vardı, akraba ziyaretine gidecekti. Sınırın öte tarafında Haftanin'in aşağısında akrabalarımız var"

13 YAŞINDAKİ ERKAN NEDEN KAÇAĞA GİTTİ?

Başbakan'ın ve pek çok insanın ortaya sorduğunu biz bizzat Melek Encü'ye soruyoruz: 13 yaşındaki Erkan neden kaçağa gidiyordu?

"Mecburdu bunu yapmaya. Herkes gidiyor orada. Benim oğlum iki kez gitti, tek gelir kaynağımız budur. Bir iki saat uzaklıkta zaten. Akrabalarımız var orada. Sınır dedeğin yerde de tel örgü yok, sınır işareti falan yok; sadece bir kara taş koymuşlar, 'işte sınır bu' diyorlar. Eşim gözlerinden rahatsız, çalışamıyor. Oğlum mecburdu"

"GİZLİ SAKLI DEĞİL, DÜNYA BİLİYOR KAÇAĞI"

Bölge halkı için bu kadar doğal olan kaçakçılığa devletin bakışını soruyoruz Melek Encü'ye; daha önce kaçakta yakalananların başına en kötü ne gelirdi?

"Yüklerini alıyorlardı, onları bırakıyorlardı. İki kez helikopterler geldi mesela. Askerleri indiriyorlardı tepelerine, herkes kaçıyordu yükerini bırakıp. Asker de onları alıp gidiyordu. Mesela muhtar haber verirdi 'operasyon var, sizin çocuklar kaçağa gitti mi?' diye sorardı. Ama bu defa ne muhtar aradı ne kimse söyledi. O aralar bütün askeri birlikleri tabura çektirdiler. Hiçbir sıkıntı yoktu, o ara çok rahatlık vardı. Yemin ediyorum çocuklarımız bazen öğlen 12'de yemek yer, öyle giderdi yani güpegündüz, herkes görür bilir. Dünya bilir bunu"

"ELE GEÇEN PARA, PKK'NIN NE İŞİNE YARAYACAK?"

Başbakan'ın Uludere meselesinde dikkatleri çekmeye çalıştığı bir nokta da terör örgütünün, bu kaçakçılık gelirlerinden beslendiğiydi. 13 yaşındaki Erkan, kaçaktan sağ dönebilseydi eve kaç para getirecekti?

"Bazen 50 lira bazen 20 lira. Yemin ederim size bir akrabam var, iki gece gitmiş, 40 lira kazanmış. PKK'nın alacağı kadar bir para değil ki bu. Ancak kendimize yetecek"

"BİZ TOP SESİYLE UYUYUP UYANIYORUZ"

Melek Encü'nün, Başbakan'ın bir sözüne daha itirazı var. "Yoldayken sesleri duymuşlar ama yürümeye devam etmişler, bu yüzden terörist sanılmışlar" diyen Başbakan'a bölge gerçeğini hatırlatıyor Encü:

"Biz kaynanamda çay içiyorduk. İçimde bir huzursuzluk vardı. Bomba sesi duydum; kapılar pencereler yerinden oynadı. Kaynanam dedi ki 'bizim çocuklar galiba gitti'. Ben de dedim 'sus, ne diyorsun!'. Alışkınız çünkü bu seslere, yine operasyon vardır bizimle ilgisi yoktur, dedik.

Başbakan diyor; sesleri duymuşlar, yürümeye devam etmişler. Biz top sesiyle uyuyup uyanıyoruz. Top sesiyle doğup büyüyoruz. Ben işte bir şey değildir dedim önce ama ikincisi gelince ben kendimi dışarı attım. Gözcüler dedi ki 10 tane ceset var. Ben bir feryat ettim, bütün mahalle sesimle çınladı. Oraya gittiğimde Serhat Encü yaralıydı. Getirdiler, ben 'oğlum' diye sarıldım... Dediler 'senin oğlun değil. Senin oğlun Irak'a kaçmış'. Ertesi sabah buldum Erkan'ı.

Erkan 7. sınıfa gidiyordu. Doktor olmak istiyordu. Üniversiteye gitmek istiyordu. Bu resimde yanındaki de kuzenim Mehmet; o da hayvanları çok severdi, veteriner olmak istiyordu. Bu kuzenim Bilal; o da doktor olmak istiyordu. Babasının gözleri özürlü, 'babam sana baston olacağım' diyordu.

"EMİNE ERDOĞAN'A KIZINI 2 GÜN BİZİMLE BIRAK DEDİM"

"Başbakın'ın bizimle dalga geçmesine kızıyorum. Özürse özür, tazminat verdik diyor. Eşimi, kızımı gönderdim, diyor. Ben Emine hanıma dedim; kızını burada iki gün bizimle bırak, bir kötülük yapacak değiliz, iki gün bizimle yaşasın, hayatımızı görsün. Dedi 'ben bırakamam kızımı'.

Her şey bitti, hayallerimiz yıkıldı, biz kendimiz yıkıldık. Başbakan'ın her sözünde ben bir kere daha parçalanıyorum. Evladımın cesedi bir kere parçalandı ama ben televizyonda Başbakan'ı her gördüğümde bir kere daha parçalanıyorum. Akrabalarımız hapiste kaymakamı öldürmeye teşebbüsten. Mayına basan asker Kemal'in haberini gördüm televizyonda, yemin ederim ona da içim sızlıyor. İki saat yaralı kalmış orada, helikopter gitmemiş. Garibim asker orada kan kaybından hayatını kaybetti. Kendi askerlerine de sahip çıkmıyorlar maalesef"

28 ARALIK 2011- ULUDERE

28 Aralık 2011 akşamı TSK, Şırnak'ın Uludere ilçesi yakınlarındaki Irak topraklarını F-16 savaş uçaklarıyla bombaladı. İnsansız Hava Araçları, sınırda hareket tspit etmişti. Ama bunlar terörist değil kaçak sınır ticaret yapan köylülerdi ve yarısı da 18 yaşından küçük çocuklardı.

O günden bu yana olayın hata mı ihmal mi olduğu, sorumluların kim olduğu aydınlatılamadı. Başbakan "Özürse özür, fazla fazla tazminat verdik, eşimi ve kızımı oraya gönderdim, her kürtaj bir Uludere'dir, kaçakçılık da masum değildir, terör örgütü buradan besleniyor, bu mesele istismar ediliyor." gibi açıklamalarıyla Uludere ailelerinin tepkisini toplamıştı.