TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, kendi anayasa tarifini yaptı: Haklarıma ve özgürlüklerime sahip çıkabileceğim, kendimi bir vatandaş olarak güvende hissedeceğim bir sözleşme.

TÜSİAD en son kendisini 'anayasa' tartışmalarının merkezinde bulmuştu. Seçimlerden sonra muhtemelen Türkiye'nin de ilk gündem maddesi yeni anayasa olacak. TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner'e 'Türkiye'nin yeni bir anayasaya ihtiyaç var mı?' diye soruyoruz:

İşte yanıtı: 'Bence kesinlikle var. Bir sosyal kontratımız, sosyal mutabakatımız yok şu an. Farklılıklar, farklı görüşler ile bir arada nasıl yaşayacağımızın bir metni olması lazım. O metin şu an mevcut değil. Mevcut olan da odağına devleti alıyor. Devleti, vatandaşından nasıl koruyacağını amaç olarak ortaya koymuş. Vatandaşların, birey olarak tüm farklılıklarıyla nasıl özgürce ve eşit olarak yaşayacağını ortaya koymuyor.'

- Yeni anayasa nasıl yapılmalı?

Yeni anayasayı Meclis'in aritmetiğine bağlamak da yanlış. Aritmetik ne olursa olsun farklı kesimlerin bir araya gelmesi ve uzlaşmasıyla yeni anayasayı yapmalıyız. Aslında sivil toplum ile siyasetin ayrıştığı yer burası. Siyasetçilerin hesapları, tekrar kazanma arzuları ki bunu da anlayışla karşılıyorum. Yeni anayasa çok hayati bir konu, siyaset üstü düşünmemiz gerekiyor.

- Yeni anayasada öncelik ne olmalı?

Özgür bir vatandaş olarak korunduğumu bilmek isterim. Kendimi bir vatandaş olarak güvende hissetmek, beni anayasanın koruduğunu bilmek çok önemli. Haklarıma sahip çıkabileceğim, özgürlüklerime sahip çıkabileceğim, hangi standartlarda derseniz Avrupa Birliği standartlarından başlayabiliriz. Biz de anayasa çalışmasına başladığımızda önümüze koyduğumuz şablon, AB müktesebatına, Kopenhag kriterlerine uygun, vatandaşın hak ve özgürlüklerini tarif eden bir anayasaydı.

- TÜSİAD olarak ne yapmak istemiştiniz?

Türkiye'nin yeni bir anayasa için tartışması gereken 5 ana konuyu ön plana çıkardık. 22 farklı görüşten akademisyeni, uzlaştıkları ve uzlaşmadıkları konuları da bu metinde bir araya getirdik. Bir anayasa metni değil, ufuk açıcı bir tartışmaydı. 'TÜSİAD bunu önerdi, şunu önerdi' denildi. Bunlar öneri paketi değildi. Herkesin üzerinde durduğu, görüş birliğinde olduğu bir şey var ki, Türkiye'nin yeni bir anayasa'ya ihtiyacı var.

İŞADAMI TİPİ DEĞİŞİYOR

İşadamı, iş kadını, iş insanı tipi değişiyor. Daha çok yönlü, daha dünyaya açık olmak zorunda, her yerde herkesle rekabet etmek zorunda.

Yaşadığımız ortamdan çok da hoşnut değilim

- Türkiye'nin geleceği ile ilgili iyimser misiniz?

Dün akşam bir sofrada konuşuyorduk. 10 yıl evvel Türkiye ne kadar büyür dediğimiz vakit çeşitli iddialarda bulunuyorduk. Hakikaten Türkiye çok büyüdü, büyük bir ekonomi haline geldi evet rekabet konusunda yapması gerekenler var, sermayenin daha fazla tabana yayılması gerekiyor ama Türkiye büyük bir atılım yaptı. Gelecek 10 yılda ne olur derseniz? İnsani gelişmişlik endeksi, toplumun birbirini severek, koruyarak yaşaması gibi konularda biraz daha örseleneceğiz diye endişem var. Yaşadığımız ortamdan çok da hoşnut değilim. Basın özgürlüğü ile ilgili, hukuk sisteminin hızlı çalışması, yargı bağımsızlığı ile ilgili sıkıntılar, artan sansür havası bunlar huzursuz ediyor. Diğer taraftan 1 Mayıs'ı izledim, çok hoştu. Bir arkadaşım telefonda 'Şu an Mehter Marşı'nı da seyrediyorum, diğer tarafta Sosyalist Enternasyonal çalıyor' diye anlattı. Bunlar da insanı umutlandırıyor.

- 1 Mayıs'ta meydanda arkadaşınız mı vardı?

Evet (gülüyor)

- İşadamı mı?

Sendikacı, işçi sendikalarından bir arkadaşım.
(Gülüyor)

'Hükümetler baslarda TÜSİAD'ı hep sever'

ÜMİT Boyner TÜSİAD için 'Aslında siyasi konulara fazlasıyla giren bir kurumuz' diyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor: 'Demokratikleşme TÜSİAD'ın her daim gündeminde. Avrupa'daki muadillerimize baktığımızda zaten onların ülkelerinde demokratikleşme ve şeffaflık sistem olarak var olduğu için siyaset konuşmak zorunda değiller. Türkiye'nin yaşadığı değişimde, STK'ların Türkiye'yi ilgilendiren tüm konulara girmesi gerekiyor. Siyasiler bunu anlamakta zorluk çekiyor. Daha doğrusu hep şu oluyor, siyasiler ilk hükümet olduklarında TÜSİAD'ı seviyorlar. Sonra bir şekilde anlaşmazlık çıkıyor. Bunu da doğal buluyorum aslında. Siyasilerin öncelikleriyle, hesaplarıyla, bizimkiler çok farklı. Zaten eleştiriyi çok seven bir millet değiliz.'

- Eleştiriye tahammülde bir değişim var mı?

Bir üslup değişimi var. Eleştirmek doğal, eleştirileri de dinlemek lazım. Ancak Türkiye'de eleştiri üslubu, birbirine çakma mı diyelim, orada bir keskinleşme var. Eskiden üslupta bir zarafet, nüktedan tarafı vardı, şimdi açık açık neredeyse hakarete varacak, yok edici, ötekileştirici üslup öne çıktı.

'BİZ OLMAK ZORUNDAYIZ'

Belki diyorum seçim dönemi olduğu için tartışmalar bu kadar keskin, Anayasa konusu tartışılmaz hale geldi Çok keskinleştik, belki bu geçer diye ümitlerim var. Empati çok önemli. Niye ortaya çıkaramıyoruz, niye bu toplumda empati eksikliği var anlayamıyorum. Empati olmadan yaşayamayız. Ya ben ya sen değil biz olmalıyız.

- TÜSİAD'ın tutumu nasıl şekilleniyor?

TÜSİAD en etkili, bağımsız ve gönüllü kuruluş. Hiçbir siyasi partinin sesi olmayız, olamayız. Çok ciddi kırmızı çizgilerimiz var. Farklı görüşte üyelerimiz var. 660 üyenin hepsinin ayrı görüşü var. Ama bitaraf olma konusunda, ilkesel olma konusunda büyük bir irade var. Türkiye'deki hele hele gerginleşen ortamlarda ön açıcı olmak kolay değil. Ama TÜSİAD'ın bu misyonu devam edecek.

'Tabii ki içimizde farklı sesler var'

Her kurum her insan sürekli gelişmek, (değişmek bir zorunluluk değil ama) evrilmek zorunda. 40'ıncı yılına gelen TÜSİAD'ın da evrildiği birçok konu var. TÜSİAD'ta 2. jenerasyonla birlikte daha fazla demokrasi, daha fazla şeffaflık talebi ağır basmaya başladı. Hür teşebbüsün önemi her zaman TÜSİAD'ın ön planındadır ama toplumsal duyarlılıklar daha fazla artmaya başladı. Şeffaf ve demokratik olmaya çalışan bir kurum olarak zaman zaman dışarıda, 'içeride farklı sesler mi var?' deniliyor. Tabii ki var. Bence çok doğal, olması gereken de bu. Önemli olan kurumun hep ileriye gitmesi. Filmin tüm karelerine değil, bütününe bakmak lazım.

'Kanaatkar değilim, olmayayım da'

Türkiye'nin katettiği başarılara biraz da nereden baktığınız önemli. Sürekli geçmişle karşılaştırırsanız, ciddi bir yol aldık. '10 sene evvel bunlar konuşulabiliyor muydu, şu kelimeyi söylediğinde hapse giriyordun' gibi örnekler veriliyor. Diğer taraftan da olmamız gereken bir yer de yok mu bizim? 40 senedir bir AB rüyası var bu ülkenin. Demek ki 40 sene önce bu ülke, vatandaşlarına AB standartlarında hayat vaat etme noktasında bir karar almış. 2004 senesinde aday olmuşsun. 2011'e gelmişiz. Hala 10 sene öncesiyle karşılaştırıyoruz. Böyle bir lüksümüz yok, olmamız gereken yerde değiliz. Yetinelim, kanaat edelim, demokraside böyle bir şey yok. Dünyanın 16. büyük ekonomisi haline geldik, G20'ye girdik, çok güzel. Buraya gelebildiysek, insani gelişmişlik standartlarında daha iyisini de niye istemeyelim? Burada kanaatkar değilim.

Koalisyon, tek parti fark etmez

TÜSİAD olarak 'koalisyon daha iyidir, daha kötüdür' diye bir sonucu ortaya koyma durumumuz yok. Şunu söylüyoruz, Türkiye'nin çoğulcu ve temsili yüksek bir parlamentoya ihtiyacı var. Seçim sistemi, baraj özellikle bunu yansıtmıyor. Yeni bir çalışmamız var, siyasi partiler kanunu ve seçim sistemi reformu çalışması, tabii ki seçimden sonra kamuoyuna açıklayacağız. Temsili adaletin daha yüksek olduğu, vatandaş ile milletvekilinin bağlantısının daha yüksek olduğu ve aynı zamanda hesap verme zorunluluğunun daha net olduğu bir sistem. Siyasi irade bunu ne kadar beğenecek ayrı bir konu ama biz bu konunun hazırlığı içindeyiz. Aslında bir hukuk devleti olarak Türkiye'nin vatandaşının hak ve özgürlüklerini öne koyan bir Anayasası olsa, hukuk devletini garanti etse istikrar olmaz diye bir şey yok. İstikrarı belli bir idare biçiminin veya belli bir siyasetin devamı olarak görmek bence çok demokratik değil. Tek parti iktidarı işleri kolaylaştırıyor, Meclis'ten kanunları kolay geçiriyorsunuz ama esasen sürdürülebilir olan bir hukuk devletinin, doğru bir anayasanın oluşturulabilmesidir. Ondan sonrası tek parti, koalisyon mu, diye tartışmak, demokrasi kültürüne aykırı. Hukuk devleti olursa, kuvvetler ayrılığı olursa işler yürür.

Ekşi Sözlük'ü çok okurum

İyi bir sosyal medya takipçisiyim. Ekşi Sözlük'ü de çok okurum. Twitter'da da değindim. Hukuki altyapımız internetin hızına maalesef yetişemiyor. Bu problem Türkiye'ye özgü değil elbette. Ancak 'internet sansürü' denildiği vakit, dünyada isimleri demokrasiyle anılmayan bazı ülkelerin hemen yanında hatırlanmamız da kabul edilemez. Çok farklı amaçlara hizmet eden, binlerce web sitesi şu anda kapalı durumda. Youtube gibi önemli bir mecradan uzun süre mahrum kaldık. İnternet yasağı denilince artık hepimizde bir hassasiyet oluşması kadar doğal bir şey yok. TÜSİAD olarak internete erişim yasaklarıyla ilgili de bir rapor hazırladık. Bu raporda da kısaca 'Yasaklama, çöz' diyoruz.

Funda ÖZKAN/Akşam