Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde 13 askerin şehit olmasının ardından yükselen öfke sokağın gündemini bir anda değiştirdi. Hafta sonu birçok kente yayılan gösteriler kaygı verici gelişmelere sahne oldu. Aydın’da bir otel inşaatında çalışan Kürt işçiler linç edilme tehlikesi yaşadı. İstanbul, Mersin ve Adana’da BDP binaları, Elazığ’da parti binasının yanı sıra Kürtlere ait bazı işyerleri taşlandı. Daha önce, Bilecik, Bursa İnegöl, Sakarya ve Hatay Dörtyol’da da yaşanan ancak sınırlı kalan etnik gerilimin bu kez birden fazla yerde yaşanması kaygıya yol açtı. 
Radikal, sokağa taşan öfkenin yansımalarına iki farklı pencereden baktı. Kadıköy’de yaşayan Kürt’le Gazi Mahallesi’nde yaşayan Türk’ün kaygılarının, gelecek endişelerinin benzer olduğu görülüyor. 

Birbirine benzer kaygılar 
Çatışma ve eylemlerin merkezlerinden biri olarak anılan Gazi Mahallesi’nde yaşayan Trabzonlu Ali Rıza Nemli, “Kimi zaman bunalıyorum bu olaylardan, alıp çocukları memlekete gideyim. Bir savaş varsa hepimiz gidelim ama bir hiç uğruna ölüyorlar” diye konuşuyor. Son dönemde yaşananların ‘Gazi olaylarından’ bile vahim olduğunu düşünüyor. Kadıköy’de yaşayan Iğdırlı İmdat Karaboğan da benzer bir kaygı içinde. “Kimliğimi söylemiyorum. Soranlara bazen ‘Aydınlıyım’ diyorum” diyen Karaboğan’ın yaşanan olaylarla ilgili “ 1990’lı yıllardan daha da tedirgin bir ortamdayız. O dönemlerde bu kadar Kürtlere karşı ters bir bakış açısı yaşanmıyordu. Ancak şimdi bu var” diyor. 

Kimliğimi söyleyemiyorum! 
Iğdırlı İmdat Karaboğan, 1990’da İstanbul’a geldi. Kadıköy’deki Barlar Sokağı’nın ilk barlarından olan ‘Zincir’i açan 38 yaşındaki Karaboğan, Moda’da daire alarak burada yaşamaya başladı. Kadıköy’de bir Kürt olarak yıllardır kimlik sorunu yaşadığını söyleyen Karaboğan, tedirginliğinin son günlerde daha da arttığını anlatıyor ve şunları söylüyor: “Iğdırlı olduğumu söylediğimde ilk soruları ‘Azeri misin’ ya da ‘Kürt müsün’ oluyor. Kimliğimi çoğu zaman gizliyorum. Yeni girdiğim bir arkadaş ortamında ‘Aydınlıyım’ diyorum. 1990’lı yıllardan daha da tedirgin bir ortamdayız. O dönemlerde bu kadar Kürtlere karşı ters bir bakış açısı yaşanmıyordu. Ancak şimdi bu var. Polisin davranışlarında ayrımcılık hissediliyor. Apartmanda mülk sahibiyim, Kürt olduğumu bildikleri için konuşmuyorlar benimle. Vücut dillerinden hissediyorum. Iğdır’da yaşayan ailem için ev almıştım. Annem çok az Türkçe biliyordu. Annemin selamını bile almıyorlardı. En sonunda geri döndü Iğdır’a. Son yaşananlardan sonra ben de Iğdır’a dönmek istedim. Çünkü burada ne yaşanacağı belli değil. Huzurlu ve güvenli bir ortamda değilim. Sürekli tedirginlik hali var.” 

Kürtçe konuşmak zor 
Fesih Güneri, Ağrılı. Oradaki ailesine para gönderebilmek için sık sık İstanbul’a geliyor ve çalışıyor. Şu anda Kadıköy’de kalıyor. Tedirginliğin hiç bitmediğini anlatan Güneri şunları söylüyor: “Silvan’daki şehitlere hepimiz üzüldük. Şehitlerden Vefa Çelik’in ailesi aile dostumuzdu. Son zamanlarda çok fazla tedirginlik yaşıyorum. Bahariye Caddesi’nde gezerken Kürtçe konuşamıyorum. Bir şey söylemiyorlar ancak ters ters bakıyorlar. Anlıyorsunuz. Polis Kürtçe konuştuğumuzu duysa kimlik soruyor. Keşke imkânım olsa da İstanbul’a hiç gelmesem. Burada eziklik hissediyorum. Bazı semtlere hiç gitmek istemiyorum. Seferberlik zamanında Çanakkale’de benim de dedem şehit oldu. Mezarının nerede olduğunu bile bilmiyoruz. Allah bizi Kürt yaratmış. Eşit ve özgür yaşama istiyoruz. Yeni bir anayasa istiyoruz. Bunun için dua ediyorum.” 

Ailemi de alıp Trabzon’a gideyim diyorum bazen 
Üç çocuk babası Trabzonlu Ali Rıza Nemli kendi ifadesiyle ‘Teksas’ olarak tabir ettiği Gazi Mahallesi’nde kahvehane işletiyor. 1995’teki Gazi olaylarının yaşandığı dönemde de mahallede olduğunu anlatan 40 yaşındaki Nemli’nin en küçüğü 4, en büyüğü 14 yaşında üç çocuğu var. Zaten son günlerde artan gerilimin onu endişelendirmesinin en önemli nedeni de çocukları. Bugüne kadar sağ siyasi partilere oy verdiğini anlatan Nemli, MHP’ye de oy verdiğini ancak son seçimde tercihinin AK Parti olduğunu söylüyor. Bitmeyen gerilimden nasıl tedirgin olduğunu da şu sözleriyle dile getiriyor: “Bazı zamanlar ‘Alıp çocukları Trabzon’a gideyim’ dediğim oluyor. Olaylar patlak verince yollar kapanıyor, molotofkokteylleri, panzerler, gaz bombaları... Öyle olunca kahvehaneyi erken kapatmak zorunda kalıyorum. Kapatmasan cam çerçeve indiriyorlar. 300 esnaf kapatınca mecburen ayak uydurup kapatıyorum. Olaylardan ötürü çok bunaldığım zamanlar oluyor. Çocuklarım biraz daha büyüdüğünde zapt edemeyeceğim. Çocuklarım olaya katılmasa bile olaylar gelip çocukları buluyor. Olay olduğunda çocuk oradan geçtiğinde polis alıp götürdüğünde derdini anlatman üç günü buluyor. Özellikle hafta sonu yaşananlar kaygı vericiydi. İnsanlar birbirlerini dövüyor. Gazi olayları olduğunda bile böyle şeyler olmamıştı. Burada her kesimden insan var. Müşterilerimin büyük kısmı Kürt ve ben onlardan ekmek yiyorum. Olaylar artık bitsin istiyorum. Bir savaş varsa hepimiz gidelim ama bir hiç uğruna ölüyorlar.” 

Arkadaşlarım bile ayrım yapıyor 
Nusret İgan da Ağrılı ve 1986’dan beri İstanbul’da yaşıyor. Kadıköy’de esnaf. İgan’ın yaşadıkları ve gözlemleri şöyle: “Yeğenim 4 yıldır Gaziantepli bir kızla birlikteydi. Geçen hafta istemeye gittik. Vermediler. ‘Siz Kürtsünüz’ dediler. Çoluk çocuk olmasa çekip giderim buradan diyorum ama mecburuz. Ağrı’ya da gitmem çünkü orada da benzer sıkıntılar var. Polis sürekli çeviriyor. Çarşıdan bir çuval un alsak, kime götürüyorsunuz diye bunun hesabını soruyor. Bizden nefret ediyorlar. Vatandaşlar son zamanlarda şakayla karışık şakalar yapmaya başladı. ‘Pis Kürt’ diyorlar. Daha geçen gün samimi bir arkadaşım ‘Sivas’tan ötesine tel çekerim’ diye şaka yaptı. Bozulduğumu anladı. Ancak artık o arkadaşımın telefonunu sildim. Her şakanın altında bir gerçek var. Yine birkaç gün önce Kadıköy iskelesinde arkadaşlarla Kürtçe konuşurken, bizi duyan polisler kimliklerimizi istedi. Geçen hafta eşimi Ağrı’ya gönderdim. Erzincan’dan sonra tam 4 kez durdurmuşlar. 1990’larda vardı bu uygulama, 2000’lerde kalkmıştı, şimdi yeniden geldi.” 

DTK’nın özerklik ilan etmesini yanlış olarak değerlendiren İgan şöyle devam ediyor: “Bize zarardan başka bir şey getirmez. Bu gelişme çocuklarımız için iyi değil. Ağrı’da maddi imkânlar yok. Gençler harçlık için çalışmaya geliyor. Kimse Kürt olduğu için iş vermiyor. Artık Ağrı’da herkesin evinde silah var. Eskiden saçmalı tüfek taşımayan arkadaşlarımın evinde Kaleş var. Herkesin bir güvenlik endişesi var. Çobana bile ‘çobandır’ yazan kimlik vermişler. Eşitlik istiyoruz.”

RADİKAL