Diyarbakır’da toplanan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Daimi Meclis toplantısından önce DTK başkan yardımcısı ve Van bağımsız Milletvekili Aysel Tuğluk, her çatışma ve saldırı sonrası BDP ve DTK’dan istenen açıklamalara değinerek, şöyle dedi: 

"Asker ya da gerilla her ölümden ne söylenebilir ki. Bizlerin de aklı, kalbi vicdanı ve ahlakı olduğunu bilmiyorlar mı? En azından az da olsa bir samimiyetimizin olduğunu, onlara hatırlatmak mı gerekiyor? Hep taraf olarak kınamamız istendi. Gerçekten de sizlere de soruyorum, o zaman mı biz biraz insan oluruz acaba? Bizleri bu gibi dönemlerde vicdana, isyana kınamaya karşı durmaya ve bir kışkırtma kampanyası ile çağıranlar devletin 30 yıldır durmadan cinayet işlediğini görse keşke. Kim olur ve nereden geliyorsa her ölüm karşısında aynı vicdanı, aynı aklı ve aynı kalemi konuşturabilsek keşke. Belki o zaman böylesi bir savaşın olamayacağına dair ortak bir aklı yaratabiliriz. İmralı’da varolan tecritin devletin, az olan hukukunu bile Kürtler’e tanımadığının göstergesidir. Yine hukukun KCK tutuklamalarının bir Nazi zulmüne dönüştüğünü görebilsek ve yazabilsek. Böyle yapabilseydik, belki bugün acılardan ölümler bahsetmeyecektik. Geleceğe dair daha umutlu sözler üzerinden bir konuşma bir değerlendirme yapabilecektik."

Aysel Tuğluk, Kürt sorununda Türkiye’nin bir yol ayırımına, sürecin bir kırılma anına geldiğini dilleri döndüğünce defalarca anlatmaya çalıştıklarını öne sürerek şöyle konuştu:

"Türkiye’nin bir geleceğine dair bir karar aşamasında olduğunu ifade etmiştik. Ya Türkiye diyalog veya müzakere yoluyla bu sorunu çözecekti, yada 90 yıldır uygulanan tasfiye ve savaşa politikalarıyla bu sorunu yoluna sokacaktı ve maalesef tercih savaştan yana kullanıldı. İlahlar bir kez daha savaş dediler. Bugün içinde bulunduğumuz bu durum devletin en üst düzeyindeki kararlaşmasından ibarettir. Biz o zaman kötü şeyler olacak dediğimizde keşke biraz anlaşılabilseydi. Keşke bu kötü şeyleri önlemek için bir kaç adım, bir çözüme dair bir kaç jest yapılabilseydi. Hepimizi yürekten parçalayan bu sürecin içine sürüklendik. O dönemlerde bir çözüm programından bahsederken demokratik Kürt siyaseti olarak, Demokratik Toplum Kongresi olarak, Başbakan çıkıp yeni stratejiden bahsetti. Gerek intikam sözcüğüne kadar vardırıldı. Kürtlere dair izlenecek siyaseti intikam olarak ilan etti. İşte bu devlet aklı nedeniyle hala can kaybediyoruz. Bu politikanın bedelini yoksul, Kürt ve Türk çocukları ödüyor. Bu politikalara karşı yapacağımız tek şey vardır mücadele etmek ve direnmektir. Bu otoriter yönetim anlayışı ve bu siyaset yaklaşımını niye kabul edelim. Muhalif herkesle hesaplaşılıyor. Bu otoriter anlayış sadece Kürtleri hedef almıyor. Hopa’da ücretsiz eğitim istedikleri için çocuklar örgüt üyeliği ile yargılanıyor. Yani iş bu kadar çığırından çıkmış. Polis ve yargı işbirliği ile biz gayri meşru ilan ediliyoruz. Bilinmeli bu böyle devam ederse buna karşı çok net ifade ediyoruz varoluş mücadelemizi yürütmek durumunda kalacağız."

"GÜCÜ YETİYORSA İŞTE KANDİL ORADA GİTSİN"
Aysel Tuğluk, sürdürülen operasyonlarla sorunun çözülmeyeceğine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da bildiğini, buna rağmen denemek istediğini ifade ederek, "Devletin gücü yetiyorsa gücü varsa işte Kandil orada, varsın gitsin. Bunu yapamamanın bedelini BDP ve sayın Öcalan’dan almasın. Terörle mücadele, siyasetle müzakere konusuna değinmek istiyorum. Bu yanlış ve sonuç vermeyen bir yaklaşımdır.

Sonuç vermeyen stratejiyi bir daha önümüze getiriyorlar. Yeni bir şey yok burada. Eskidende mücadele yürütülüyordu oysa biz ısrarla müzakere diyoruz. 30 yıldır zaten mücadele ediliyor. Siyasetle müzakere ise iktidar tarafından bir lutuf gibi sunuluyor. AKP tarzı siyaset böyle bir siyasettir. Şimdiki iktidar bolca demokrasi ve özgürlüklerde bahsediyor. ama 90 ’lı yılların siyaseti yapılıyor. Müzakere, terörle mücadeleye destek verin yaklaşımındadır"dedi.
Aysel Tuğluk, ortada bir terör olmadığını ileri sürerken, direnen ve gasp edilen haklarını isteyen kendi kendini yönetmek isteyen Kürt iradesini kırıma uğratmanın amaçlandığını iddia etti. Tuğluk, iddialarını şöyle sürdürdü:

"İmralı’da uygulanan tecrit de bu amaçla yapılıyor. Müzakere dedikleri de bu top yekün mücadeleden sonra arkadan kalanlarla yapılacaktır. AKP’nin demokrasi anlayışı kendi iktidarının sınırına kadardır. İktidarını zayıflatan hiç bir değişimi kabul etmiyor. Biliyorsunuz Başbakan ve etrafındakiler hepimizi terörist ilan ettiler. Yani meşru zeminde haklı meşru haklarını talep edenler bu iktidar tarafından bırakın müzakere etmeyi gayri meşru ilan edildi.

Oysa ki bir arada yaşama koşulları sosyolojik ve tarihsel gerçekliğimiz itibariyle ve bu sorunun barışçıl çözümü açısından böyle bir imkan varken böyle bir politika ayrılma niteliğini taşıyor. Bir açıklamamda bu böyle gederse giderek siyasal kopuşun yaşanabileceğini söylemiştim. ’Duygusal kopuş var bu giderek siyasal kopuşa giderebilir’ demiştim. Asıl tehlikenin bu olduğunu ifade etmeye çalışmıştır. Gerçekten bu savaş bir gün bitecek. Ve bu sorun eninde sonunda masa başında müzakere edilerek çözülecek. Ancak, yaşanan bu çatışmalı süreçte karşılıklı acılar ölümler artarsa, büyürse her iki toplum açısından yaratacağı kin ve nefret duyguları öyle bir noktaya gelebilir ki artık bir arada yaşama koşulları kalmayabilir. Asıl tehlike budur. Gerçekten bu çözüm süreci geliştiğinde öyle bir şey yapmalıyız ki barışımızı gerçekleştirdiğimizde bir birimizin kapısını çalacak halde olmalıyız. birbirimizin yüzüne bakacak halde olmalıyız. Aksi taktirde yazık olur gerçekten yazık olur çok büyük acılar yaşanır ve sonuç itibariyle hiç birimizin açısından iyi olmayan sonuçlar ortaya çıkar. Bu politika bu ülkeyi bir kaosa sürüklüyor. Amaç Kürt siyasetini bir hegemonya altına almaksa zan ederim 30 yıldır yapıldı sonuç vermedi bugün de sonuç vermeyecektir."

"ÖLÜMLER ÜZERİNDE SİYASET İZLEMEK CİNAYETTİR"
Aysel Tuğluk, çözüm için gerekli çabayı göstermeye hazır olduklarını ancak, siyasi iktidarın sürdürdüğünü iddia ettiği savaş politikalarından vazgeçmesi gerektiğini söyledi. Operasyonlardan vazgeçilmesini, PKK elebaşı Abdullah Öcalan ile yeniden müzakerelere başlanması, çözüme ilişkin siyasi bir programın açıklanması gerektiğini belirterek şöyle dedi:

"Sayın Öcalan ile geçmişte olduğu gibi oyalama üzerinde değil, bir istihbari çalışması olarak değil gerçekten esaslı bir müzakere sürecini başlatmalıdır. Protokoller kaldığı yerden devam ettirilmelidir. Böylesi bir adım barışın gerçekleşmesi açısından çok kıymetli bir adımı ifade edecektir. Koşulları müzakere atmaya uygun hale getirilmelidir. Ve eylemsizlik, sürecinden sonra anayasal çözüm süreci ile birlikte Sayın Öcalan’ın özgürlüğü sağlanmalıdır. Sorunu barışçıl yollarla çözmek varken ölümler üzerinde siyaset izlemek bir cinayettir. Bugün izlenen siyaset bir cinayettir. Bunu kabul edemeyiz arkadaşlar. Biz barış ve çözüm için ilkesel tutumumuzu koruyarak ancak bir uzlaşı içerisinde sürecin götürülmesi için elimizden gelen tüm çabayı göstereceğiz. Çünkü artık yeter diyoruz gençlerimizin ölümümü kaldıramıyoruz. Gerilla ve asker ölümlerini kaldıramıyoruz." (aa)