Bunun bir nedeninin de AK Parti ile rekabet olabileceğini belirten Tunçay, 'Eskiden çok görülmezdi ama şimdi cenaze namazlarına tam kadro katılıp dua ediyorlar. Ben eskiden askerlerin böyle dini gösteriler yaptığını hatırlamıyorum. Tutumlarında bir tutarsızlık olduğu aşikar' diyor
 
İstanbul Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı olan ve  Tarih Vakfı yönetim kurulu üyesi Prof. Mete Tunçay ile söyleşimizin ikinci bölümünde, katıldığı Abant Platformu toplantıları, kültürel Müslümanlık tanımı, ordunun geldiği nokta, Kürt meselesi dahil Türkiye'nin önündeki birçok sorunu konuştuk.
 
- Gelinen son noktada terörle mücadelede asker artık etkin olmayacak...
 
Terörle mücadele konusunda askerin görevlendirilmesi zaten yanlıştı. İç güvenlikle ilgili konularda polisin daha etkin bir hale getirilmek istenmesi doğal! Kandil'e; uzun menzilli toplarla ateş açılması, uçak gönderilmesi, TSK'ya çok da hakim olunmadığını gösteriyor. Siyasetçilerden hiçbiri de bu gidişata bir son verelim demiyor.
 
TSK, Ak Parti İLE REKABET EDİYOR
 
- TSK, laikliğin en büyük koruyucusu gibi görülüyordu. Şimdi bu düşünce de değişti mi?
Orduda mescitler vardır. Eskiden çok görülmezdi ama şimdi cenaze namazlarına tam kadro katılıp, dua ediyorlar. Topluma 'biz Müslümanız' mesajı vermek için yapılıyor. Eskiden askerlerin böyle dini gösteri yaptığını hatırlamıyorum.
 
- Amaç ne peki?
Bunu belki Ak Parti'yle rekabet edebilmek için yapıyorlar. Ak Parti'ye bak 'biz de Müslümanız' diyorlar. Bunu, onları hoş tutmak için de söylemiyorlar. Tutumlarında tutarsızlık olduğu aşikar. Eskiden ordunun laikliğinin en belirgin göstergesi, tesettürlü eşi olan subayların YAŞ'ta tasfiye edilmesiydi. Karısı başını örtüyor diye kimse işinden atılmamalı. Buna gelinceye kadar orduya yönelik kişisel eleştirilerim de var ama benim bakışım farklı tabii.
 
ÜSTÜNE YATARLARDI...
 
- Siz hangi anlamda eleştiriyorsunuz?
 
Mesela OYAK, Türkiye'de kapitalizmin kalesi haline geldi. Askerlere fazladan para vermek için birtakım vergi muafiyetleri tanındı. Banka kuruldu sonra ING Bank'a satıldı. Bunlar sıradan kapitalizm oyunlarından başka ne olabilir?
 
- Askerler de kendilerini 'darbe yapmalı mıydık yoksa yapmamalı mı' diye eleştirmeye başladı. Bu özeleştiri olumlu bir adım değil mi?
 
Olumlu bir gelişme ama darbeler başarılı olsaydı pekala üstüne yatmayı tercih edeceklerdi. Başarısızlıklarından dolayı böyle bir özeleştiri yapma yoluna gidiyorlar.
- Ordudaki normalleşme olarak nitelendirilen değişimi destekliyorsunuz...
İlan edilen programın yüzde yüz arkasındayım. Ordu profesyonelleşmeli. Mecburi askerlik kaldırılmalı. Buraya nereden geldik bir hatırlayın. Eskiden emir eri diye bir şey vardı. Her subayın bir kölesi vardı. Bulaşıkları yıkar, çocukların altını temizler, ev kölesi gibi subayın karısına teslim edilirdi. Bunun kaldırılmasından başlayarak oldukça yol katedildi. Geç bile kalındı.
 
- TSK hiç olmasa daha iyi olurdu, diye düşünenler de var...
 
TSK, devletin kurucusudur. Tarihe baktığımızda böyle bir şey düşünmek mümkün değil! Oturtulduğu yer daha farklı olmalıydı.
- Peki ordunun önünde hiçbir engel olmasa cunta idaresi kurmak ister mi?
Bu yetkilerle silahlı kuvvetlerdeki üst komuta düzeyinde olanların 'Myanmar' gibi olmak istemesi gayet doğal!  Ama bıraksan Amerikan askeri de, Fransız askeri de öyle olmak ister. Çünkü doğal eğilimi odur. Toplumda onu dengeleyecek başka güçlerin olması gerekir. Kuzey Kore'de de ordu var ama orada Komünist Partisi de olduğu için oradaki durum biraz farklı...
 
Altan  Karakaş Türköne ve Tan da kültürel Müslüman
 
- Yazılarınızdan birinde kendinizi kültürel Müslüman olarak tanımlıyorsunuz. Kültürel Müslüman olmak ne demek sizce?
 
Sol aydınlar arasında atipik bir durumdayım. Çünkü ben Müslümanlarla diyalogdan yanayım. Mesela Fethullahçıların Abant Platformu'na katıldım. Hala da toplantılarına gidiyorum. Ama onlarla görüşürken hiçbir zaman kendime Müslüman süsü vermedim. Dedim ki 'Ben dinsizim sadece dinsiz değil agnostiğim yani bilinmezci. Ama aynı zamanda demokratım ve sizler de büyük sayıları temsil ettiğiniz için görüşmek ihtiyacı hissettim.' Fethullahçılarla; Allah, peygamber hususunda ayrıldığımız pek çok şey var ama toplumsal konularda ortak yönlerimiz de var. Fethullahçılar da tıpkı bizim gibi eşitlik istiyor. İş; dine, imana, içmeye, oruç tutmaya gelmedikçe birçok konuda anlayış ve dayanışma bile söz konusu olabilir.
 
KULLANILIRIZ KORKUSUYLA GELMEYENLER
- Abant Platformu'ndaki toplantılarda daha çok dinle ilgili mi konuşuluyor?
 
Hayır bu toplantılarda düşündüğünüz gibi din hiç konuşulmaz, memleket meseleleri üzerine tartışılır. Mesela son zamanlarda anayasa ve Kürt sorunu üzerinde çok duruldu. Abant Platformu, hoca efendinin teşkilatlarından olan Gazeteci ve Yazarlar Vakfı'nca örgütleniyor. Fethullahçılar burada fazla konuşmaz, sadece katiplik yaparlar. Bu vakıf toplantılarında Eser Karakaş, ki bu arada Karakaş'ın benden daha Müslüman olduğunu sanmıyorum, Mehmet Altan, Altan Tan, eski öğrencim Mümtazer Türköne, Levent Köker vs. var. Bu isimler her ne kadar kendilerini kültürel Müslüman olarak tarif etmeseler de aslında öyleler. Maalesef diğer aydınlar 'kullanılırız, mutlaka burada bir art niyet vardır' düşüncesiyle uzak durmayı tercih ettiler.
 
BİR SORTİ KAÇA MAL OLDU?
 
- Kürt meselesi nasıl konuşuldu?
 
Örneğin Kürt Müslüman olan Altan Tan, Kürt sorununun barış içinde diyalogla çözülmesi gerektiğini, baskı altında olduklarını söyledi. Geçmişte köyler yakıldı, evler boşaltıldı. Günümüzde de bu işler iyileştirilmek bir yana, hala sürüyor. Kandil'e bir sorti kaça mal oluyor? Oraya yapılan masrafla Kürt sorununun düzeltilmesi yolunda bir adım atılması çok daha doğru olmaz mı? Bunlar hiç
düşünülmüyor.
 
DARBELERLE RANTIN DEVAMI SAĞLANDI
 
- Bir açıklamanızda savunmacı çağdaşlaşmadan bahsediyorsunuz. Darbeleri savunmacı çağdaşlaşmayla açıklayabilir miyiz?
 
Türkiye'de modernleşme denilen olgunun Batı literatüründeki savunmacı çağdaşlaşma denilen kalıba uydurulmak için yapıldığını söyleyebiliriz. Yani sömüren sömürmeye devam ediyor ama ideoloji değişiyor. Bunu da sanki modernliğin bir gereği gibi gösteriyorlar. Askeri darbeler de bu işin düğüm noktası. Askeri darbelerle ne oluyor Türkiye'de diye bakıldığında, eskiden sağlanılan rantın yeni koşullarda yeniden sağlandığını görüyoruz.
 
DEMOKRASİ, HAMİLELİK DEĞİLDİR
 
- Türkiye nasıl bir ülke? Nereye gidiyor sizce?
 
Türkiye demokratik bir ülke ama ben konuşan bir toplumdan yanayım. Ama konuşulan konularda kamu yararı kaygısı olmalı. Ancak o tür konuşmalar toplumun ileri gitmesi, düzelmesi için etkili olabilir. Hep söylerim, demokrasi hamilelik değildir. Bir kadın ya hamiledir ya da değildir! Demokrasi ise böyle bir şey değildir, derece meselesidir. Hiçbir yerde tam demokrasiden bahsedilmeyeceği gibi tam demokrasisizlikten de bahsedilemez. Suudi Arabistan yönetiminde bile birtakım demokratik kanallar vardır. İyimser bir insan olduğum için Türkiye'nin iyiye gittiğini düşünüyorum. Ak Parti'ye birçok konuda içerlemekle birlikte son 10 yılda yaşananların ondan önceki 10 yıllara göre daha iyi olduğunu düşünüyorum.
 
Günümüzde Kemalist olmayı secenler daha sivriler
 
- Günümüz Kemalistlerini geçmiştekinden çok daha dogmatik gördüğünüzü söylüyorsunuz. Hatların bu denli keskinleşmesi neden?
 
Günümüzde Kemalist olmak zorunluluğu yok buna rağmen Kemalist olmayı seçenler eskisine nazaran daha sivriler. Bir kere orduya güveniyorlar. Orduda biliyorsunuz, Mustafa Kemal kültünün temsilcileri var. Harbiye'de 'Atatürk içimizde' diye bağırıp, çeşitli törenler yapılıyor. Esasında bütün bunlar bana da başlangıçta doğal geliyordu. 'Adet böyle' diye düşünüyordum. Bunların yapaylığını ve yanlışlığını fark etmem bir hayli zamanımı aldı.
 
- Nasıl fark ettiniz?
 
1960'lı yıllarda çok sevdiğim arkadaşım felsefe hocası Prof. Nusret Hızır'la bir toplantıdaydık. Bulunduğumuz yerde bir kürsü, üzerinde Türk bayrağı, yanında da bir Atatürk büstü vardı. Kalkan Atatürk büstünün karşısına geçip, heykelin önünde selam veriyor. Sonra konuşmasını yapıyor. Nusret Bey de bunu yapınca, 'bu işte bir pislik var' diye tedirginlik duydum. Olacak şey değil! Biz putperest miyiz, kilisede miyiz? İsa heykeline gösterilen saygı gibi bir saygı gösteriliyor. Tabii askeri darbelerle bunu çok abarttılar. Bir sürü de yalan söylediler.
 
- Neydi o yalanlar?
 
Mesela '27 Mayıs, Kemalizm'den sapıldığı için yapıldı' tarzında şeyler söylendi. Evet Menderes bir siyaset adamıydı ama onun Atatürk'le falan ilgisi yoktu. Diğer yandan Celal Bayar tam bir Kemalistti. Her şeyini Atatürk'e borçluydu. İçtenlikle Atatürk'e bağlıydı. Eskiden ticaniler vardı ve ticaniler heykeli put sayıyorlardı. Putları da gidip kırıyorlardı. Ankara'da, Lozan Meydanı'ndaki Atatürk heykelinin kılcının ipini kırmışlardı. Cumhurbaşkanı Bayar oraya geldi, eline oksijen kaynağını alıp, tamir etti. Bu tamamıyla bir semboldü. Cumhurbaşkanı bu işe karşı olduğunu ve kendisinin sonuna kadar Mustafa Kemal'in kılıcının peşinde olacağını gösterdi. Tabii askeri darbelerle bu olayın da  iyice suyu çıktı.
 
- Askeri darbeler herşeyi daha da abarttı diyorsunuz...
 
Evet, mesela bugün üniversitelerde hala 'Atatürk devrim tarihi' var. Devrim tarihi de komik bir şekilde, Nutuk gibi 19 Mayıs 1919'da başlıyor, 10 Kasım 1938'de Atatürk'ün ebediyete intikaliyle sona eriyor. Bir tek Boğaziçi Üniversitesi'nde akıllı bir şekilde bu götürülüyor. Bildiğim kadarıyla orada '19 ve 20. yy'larda dünyada neler yaşandı, Türkiye'de bu çerçevede neler oldu' şeklinde konu ediliyor. Cumhuriyetin kurulması da var ama her şey bundan ibaret değil!
 
akşam