Kısa bir süre önce Milano'da bulunan deneyimli çalıştırıcı, geçmişe nazaran daha sakin bir mizaca sahip. İtalyanların büyük övgüsüne mazhar olan Terim, net ifadeler kullanmaktan kaçınsa da bize geleceğine ilişkin ipuçları veriyor.
 
Fatih Terim'le memlekette görüşemiyor değiliz ama daha geniş ve rahat bir konuşma şansını Milano'da bulduk. Four Seasons Otel'de gerçekleşen görüşmede ilk dikkatimizi çeken, Fatih Hoca'nın iyi dinlenmiş olduğuydu. Hatta kızı Merve'nin düğün telaşının da geride kalmış olması nedeniyle iyice rahatlamıştı. Eriştiği iç huzurunu yüzünden okumak mümkündü, adeta birkaç yaş gençleşmiş gibiydi.
 
Bir süre önce sigarayı bırakmış olmasının olumlu etkilerini ise çoktandır yaşıyordu. Dolayısıyla muhabbete sağlıktan girdik. O yönde herhangi bir sorun olmadığına göre -çok şükür- günlük birtakım konulara girebilirdik. Tabii ki onların başında da artık hocayı yeniden iş başında görmek geliyordu. Üstelik bununla ilgili haber ve söylentiler son dönemde yoğunlaşmıştı...
 
Ayrıca Mourinho'nun da kendisini 20 Nisan'daki Kral Kupası maçına davet etmiş olması, Terim'in yeniden futbol gündeminin ilk sıralarında yer almasına yol açtı. Ancak herhangi bir şekilde medyada yer alma konusunda pek istekli olmadığı açıktı. "Görevden ayrıldıktan sonra bu konuda beni rahat bırakan gazeteci arkadaşlara teşekkür borcum var." diye bunu zarif biçimde anlatıyordu...
 
İyi ilişkinin önemi
 
Öncelikle Milan'ın kendisine gösterdiği ilgiden duyduğu mutluluğu belirterek başladı konuşmamıza. Bu büyük takımın başında uzun süre kalma imkânı bulamamıştı belki ama sonrasındaki iyi ilişkilerini bugüne kadar sürdürmüştü. Bu nedenle ne zaman Milano'ya gelse deyimin tam anlamıyla el üstünde tutuluyordu. Nitekim geldiğini öğrenen kulüp yetkilileri, hemen otelde ziyarette bulunmuşlardı.
 
Bunlar gerçekten de güzel ilişkilerdi. Milan'ın ya da yetkililerinin Türkiye'ye gelişlerinde ilk aranan kişilerden biri elbette ki Terim oluyordu. Kulübün sportif direktörünün daha önce Bodrum'da onun konuğu olduğu biliniyordu. İtalya'daki yardımcıları da aynı olanaktan yararlanmışlardı. Bunun dışındaki işlerde de Terim, her zaman yardımlarına koşuyordu.
 
Bu tür ilişkilerin hangi boyuta vardığının kanıtı da İtalya'nın kendisine vermiş olduğu nişandı. "İtalyan Dayanışması Yüksek Liyakat Nişanı" Terim'e Mayıs 2008'de verilmişti. O tarihin öncesinde ve sonrasında Türk-İtalyan ilişkileri kapsamında yaptıklarının değeri ortadaydı. Ancak bunu takdir eden sadece bir taraf olmuştu. Öteki taraftan buna benzer konularda pek ses çıkmıyordu.
 
Terim'in kaldığı oteldeki tek ziyaretçisi Milanlılar değildi. Umman'dan gelen öneriyi artık herkes biliyor, onunla ilgili görüşmeler sürerken bir yandan da öteki Körfez ülkelerinin temsilcileri Terim'i arada bir yoklamakta yarar görüyorlardı. 2009 Ekim'inde görevi bırakmış olan Terim de artık yeniden dönüş için hazırdı. Ekibi de toparlamaya başlamıştı.
 
Öneri doğru ama anlaşma zor
 
Elbette ki "Peki Galatasaray?" diye sormamak mümkün değildi ama Hoca'nın konuşmak istemediği konu da buydu. Daha doğrusu "Terim ve Galatasaray" dedikten sonra başka ne konuşmak gerekebilirdi? Bu hem çok açık hem de bilmece gibi konuşmayı çözmek zor değil. Kısa bir süre öncesine kadar önümüzdeki sezon için Terim'le kesin anlaşma sağlandığı yolunda söylentiler güçlenmişti. Ancak şu aşamada Galatasaray'la ilgili her konuda belirsizliği de aşan bir kaos yaşandığı ortada.
 
Üstelik Terim'in 'Bir daha Türkiye'de çalışmam!' sözünden vazgeçmesi de pek kolay görünmüyor. "Buralarda futbolla ilgili pek çok şey yerli yerine oturmuş durumda. Bunun öncelikle bir oyun ve eğlence olduğu biliniyor ve ona göre davranılıyor. Bizdeyse her şey bir kavga konusu ve ölüm-kalım mücadelesi gibi ele alınıyor. Bu da futboldan alınabilecek keyfi ortadan kaldırıyor. Ortada sadece gerilim, öfke ve tepkiden oluşan bir tatsızlık kalıyor." diye anlatıyor durumu.
 
Umman'dan gelen öneriyle ilgili olarak basında yer alan haberlerin tamamına yakın bölümünün doğru oluşu şaşırtıcıydı. Önerinin maddi boyutu yazılıp söylenenden daha yukarı çıkabilecek boyuttaydı ama orada kalınacak gün sayısındaki anlaşmazlık giderilememişti. Ayrıca henüz tam anlaşma sağlanamayan başka noktalar da bulunuyordu ve bunları aşmak çok zor olabilirdi.
 
Bizim memlekette yapılan iyi işlerin takdir görmesi de pek mümkün olmuyor diye yakınmak her durumda haklı olmayabilir ama Terim, bu noktada da dertli. "Milli Takım'da yapmaya çalıştığımız her şey eleştiri konusu oldu. En başta seçtiğimiz hocalar beğenilmedi. Ama şimdi o hocaların bulundukları yerlerde kazandıkları başarılar ortada... Daha bunun gibi bir yığın işi kimse görmek istemiyor ama 'şu kadar maaş alıyor' konusu hiç gündemden düşmüyor." diye anlatıyor bu durumu.
 
Dualarım Ünder'le
 
Sarı-Kırmızılı takımla ilgili bir şeyler konuşabilmek için başka yerlerden dolaşmaya çalışıyoruz. Örneğin, Hakan Şükür'ün futbolu bırakıp politikaya girmek üzere oluşu ve o kuşaktan ülkenin en önemli oyuncuları olarak kendini gösteren yıldızların beklenen oranda teknik adamlık işine girmeyişleri gibi noktalardan kaleye sızmaya çalışıyoruz.
 
"Teknik direktörlük de bir zorlu seçimdir." diyor, "Belki daha da ötesi, kendini adamak gerek." deyip sürdürüyor: "Herkesin doğuştan teknik direktör olduğu bir ülkede bu işi adam gibi yapmanın zorlukları ortada. Ayrıca bu işi yapabilecek olan var, yapamayacak olan var. Bu nedenle bazıları bu işe yönelmiyor."
 
En azından Hagi'nin gönderilip Bülent Ünder'in göreve getirilmesi üzerine ne düşündüğünü daha geniş konuşabilirdik. "Dualarım onunla." dedi. "Arayıp kutladım ve bunu da kendisine söyledim." Peki, sonra? Sonrası yok. Terim'in Galatasaray'la ilgili olarak söyleyebileceklerinin sınırı bu.
 
'Rakip partiyi de reddeder misiniz efendim!'
 
Fatih Terim, hemen her konuda kendi konuşmak yerine bize bir şeyler söyletmeye çalışıyor. Hakan'ın siyasete yönelmesini şaşırtıcı ya da futbol için kayıp bulduğunu söylemekten daha öteye geçmek istemiyor. Zamanında bu tür önerilerin ona da geldiğini yakından biliyorum. Bununla ilgili olarak "O Bir İmparator" adlı kitabımızda gerçekten çarpıcı ayrıntılar yer almıştı.
 
Örneğin kendisine adaylık öneren bir partinin yetkilisi, ret cevabı alması üzerine, "Öteki partinin de size öneride bulunacağını biliyoruz, onları da reddeder misiniz?" gibisinden bizdeki siyasetin kalitesini gösteren bir istekte bulunmuştu. 2000'deki UEFA Kupası zaferi sonrasında Terim'in cumhurbaşkanlığı için aday olabileceği boyutuna kadar varmıştı abartılar...
 
Siyasetin ayrı bir dünya olduğuna ve onun da zorluklarının bulunduğuna dikkat çekmekle yetiniyor Terim. "Belki bu yönden bizim işe benzediği söylenebilir ama kişilik olarak yatkın olunması gereken bir iş siyaset. Yani milyonlarca insanı kucaklayacak geniş bir yüreğiniz olacak. Onların sorunlarına çözüm bulmaya çalışacaksınız. Bu yapıda değilseniz haliyle zorlanırsınız." diyor. 
 
ZAMAN