Teravih namazını yasaklayan Fâtımî Halifesi el-Hâkim Fâtımîler'in bile kendisinden nefret ettiği bir deliydi.
Teravih namazı tartışmaları üzerine Diyanet İşleri Başkanlığı, "İslam'da teravih namazı diye bir namaz vardır. Hz. Peygamber'in bu namazı yasakladığı iddiası akla ziyandır" diye son derece yerinde ve isabetli bir açıklama yaptı. Açıklamanın ilginç kısımlarından birinde de "...Teravih namazı İslâm tarihi boyunca bütün İslâm diyarlarında hep kılınageldi. Bunun bir tek istisnası vardır. O da bugün bu namaza itiraz edenlerin tarihteki tek benzerleri olan ve konuya mezhepsel, ideolojik bir taassupla yaklaşan Fatımi Sultanları'dır. Bazı Fatımi Sultanları teravih namazına şiddetle itiraz etmiş, bununla kalmamış ve özellikle Mısır'da camilerde bu namazın kılınmasını onlarca yıl yasaklamışlardır..." denildi. İşin ilginç tarafı ise teravih namazını yasaklayan Fâtımî Hükümdarı el-Aziz'in oğlu el-Hâkim, Fâtımîler'in bile kendisinden nefret ettiği bir Fâtımî sultanıydı. El-Hâkim tuhaflıklarıyla ilgili Cengiz Tomar ve Nihal Metin'in ilginç yazıları vardır.
 
Geceleri dolaşırdı
 
985'te Hristiyan bir anneden doğan Hâkim Biemrillah, babasının ölümü üzerine 996'da, 11 yaşındayken tahta çıktı. Çocuk yaşta tahta geçmenin yükünü taşıyamadı ve bu durum onda büyük bir psikolojik baskı yarattı.
 
Tahta çıkışının ilk yıllarında tuhaflıkları başlamıştı, 999'da meclis toplantılarının gece yapılmasını emretmişti. Geceleri dolaşmayı seviyordu. Bu yüzden esnafın gündüz uyuyup gece çalışması ve bu saatlerde dükkânlarını aydınlatmaları talimatını vermişti. Geceleri sık sık Kahire yakınlarındaki Mukattam Dağı'na çıkıp, yıldızları seyrederdi.
 
Kâbe'yi taşımaya kalkıştı
 
Günden güne akli dengesi iyice bozulan el-Hâkim'in tutarsız tavırları gün geçtikçe daha çok su yüzüne çıktı. Koyduğu yasaları biraz uygulattıktan sonra onları tam aksine çevirtiyordu. 1005'te Hazreti Ebubekir, Hazreti Ömer, Hazreti Osman gibi sahabelere hakaret edilmesini emretti ve bu hakaretlerin camilere bile yazılmasını istedi. Ancak iki yıl sonra bu uygulamadan da vazgeçti.
 
Hazreti Peygamber'e salatü selâm yerine "es-selâmü alâ emiri'l-mü'minin" ibaresini koydurdu. El-Hâkim, bir ara Medine'de bulunan Hazreti Muhammed'in kabrini ve Mekke'de bulunan Kâbe'yi Kahire'ye taşımaya kalkıştı. Ancak bu girişime Mekke ve Medine halkı izin vermedi. Gönderdiği adamları öldürüldü.
 
Teravih namazını yasaklattı
 
El-Hâkim'in zulmünden herkes nasibini alıyordu. Saltanatının ilk yıllarında, Hristiyan ve Yahudiler için mabetler yaptırmıştı. Ancak daha sonra gayrimüslimlerin hayatını zindana çevirdi. Dinî törenlerinde şarap içmelerini yasaklattı. Özel giysiler giymelerini emredip, Müslümanlar'la aynı hamamı kullanmamaları konusunda yasaklar getirdi. Pazar âyinlerini yasaklatırken, bayram kutlamalarını da yasakladı. Gayrimüslimleri din değiştirmeye zorladı.
 
Fâtımî Hükümdarı'nın Sünni Müslümanlar'a baskısı da çoktu. 1009'da teravih namazını yasakladı: Bu yasağı dokuz yıl sürdü.
 
Kendisini Tanrı ilan etti
 
El-Hâkim, Ahmed oğlu Hamza ve Batınî propagandacılarından Derezi'nin etkisi sonucunda 1017'de kendisini Tanrı ilân etti. Halkın kendisine tapmalarını emretti. Câmilerde ilâhlığını duyurdu ve halkı, kendisi geçerken hükümdara secde etmeleri için zorlamaya başladı. Bu durum Kahire halkı için artık bardağı taşıran son damla oldu. Derezi, tepkiler üzerine Lübnan'a kaçtı ve burada dinini yaymaya başladı.
 
Hâkim, 13 Şubat 1021'de yine dolaşmaya çıktığı bir gece esrarengiz bir şekilde ortadan kayboldu. El-Hâkim'i bir daha gören olmadı. Aramaya çıkan devlet adamları el-Hâkim'in bindiği eşeği yaralı buldular. Hükümdarın elbiseleri ise lime lime edilmişti. Yaptıklarıyla insanları canından bezdiren el-Hâkim muhtemelen öldürülmüştü.
 
Fâtımîler
 
909 ile 1171 yılları arasında hüküm süren Şii hanedanı olan Fâtımîler hanedan adını Hazreti Fâtıma'dan alır. Hazreti Ali ve Hazreti Fâtıma soyundan geldiklerini iddia ederler. Bu hareketi Şiiliğin bir kolu olan İsmaililik kurmuştu. Ubeydullah el-Mehdi, Abbasi baskısından kaçarak 909'da Rakkâde'de kendisini halife ilan ettirdi ve böylece Fâtımî hanedanı kuruldu.
 
Fâtımîler, "dai" adı verilen propagandacıları sayesinde Kuzey Afrika, İran, Irak ve Yemen'de nüfuzlarını artırdılar. Türk olan İhşidî hanedanının hakimiyetine son vererek Mısır'ı ele geçirdiler. Ardından Suriye'yi işgal eden Fâtımîler, Kuzey Afrika'yı, Kızıldeniz sahillerini, Hicaz ve Yemen'i ele geçirdiler.
 
Bağdat'ı işgal edip, Abbasi Halifesi'ni tutukladılar. Bunun üzerine Abbasîler, Fâtımîler'e karşı Selçuklular'dan yardım istediler. Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey, Bağdat'a girerek Abbasi Halifesi'ni Fâtımî tehdidinden kurtardı.
 
Zamanla iç karışıklıklar yüzünden Fâtımî Devleti zayıfladı. Hakimiyet alanları Mısır'la sınırlı kaldı. Selahaddin Eyyübi, 1171'de hutbeyi Abbasi Halifesi adına okutarak Fâtımî yönetimine son verdi.
 
Kadınları eve hapsetti
 
El-Hâkim, kadınları giderek gündelik hayattan uzaklaştırmak için yapmadığını bırakmamıştı. Kadınların cenaze törenlerine katılmasını, bu törenlerde ağlamayı, kadınların kabir ziyareti yapmalarını ve peçesiz sokağa çıkmalarını yasakladı. Bu kurallara uymayan kadınları hapse attırdı, bir kısmını da öldürttü.
 
Kadın ayakkabısı yapılmasına bile tahammül edemeyerek, yapımını yasakladı, kadın hamamlarını kapattırdı. Hamamda bulunan kadınları, içerideyken hamamın çevresine duvar ördürterek, orada ölüme terk etti. En ilginç emriyse kadınları yedi yıl boyunca evlerinden dışarı çıkarmamasıydı. Kadınların satıcılarla bile görüşmelerini yasakladığı için, ev hanımları kapının arkasından uzun bir kepçe yardımıyla alışveriş yapmışlardı.
 
Dürzilik
 
Dürzilik, Fâtımî Halifesi Hâkim Biemrillah döneminde Ali oğlu Hamza tarafından kurulan bir inanç sistemidir. Propagandacılardan olan Derezi'nin ismine atfen bu inanç sistemi "Dürzilik" olarak adlandırılır. Dürziler günümüzde Lübnan, Suriye, Filistin ve Ürdün'de yaşıyorlar.
 
Fatımî Hükümdarı'nın geri geleceğine inanıyorlar
 
Dürziliğin kurucusu Hamza'ya göre ibadet görülen, işitilen ve kendisiyle konuşulabilen bir varlığa yapıldığından zuhur ve tecelli gereklidir. Allah'ın en son ve en mükemmel tecellisi ise altıncı Halife Hâkim Biemrillah'ta görülmüştü. Hamza, el-Hâkim'in ölmediğini, semaya yükseldiğini, bir gün tekrar dünyaya gelip kendilerine hakikatleri öğreteceğini iddia etmiştir.
 
Erhan AFYONCU yazdı...