Firavun ‘’Sizi ben yarattım’’ diyerek insanları köle ve kul kabul etti. Bu yüzden Allah Musa Peygamberi gönderdi.

Babillerin Nemrut’u da aynısını yaptı. Onun da karşısına Hz. İbrahim dikildi. Nemrut anlamadı. ‘’Tanrı benim’’ diye ısrar etti. İbrahim’i ateşe attı. Ateş yakmadı. Ateş yemyeşil su kesildi.

***  

Merhaba dostlar.

Bu yazımda sizlere çalışma hayatının kangreni diyebileceğimiz Mobbing kavramından bahsetmeye çalışacağım.

Latince kökenli bir kelime olan mobbing, her ne kadar yeni bir kavram olsa da, anlam ve içerik bakımından insanlık tarihi kadar eskidir.

Bu kavram ilk kez 1980’lerin başında bilim dünyasında İsveçli psikolog Heinz Leymann tarafından kullanılır.

İngiliz gazeteci Adams ise BBC’de yaptığı programlarda mobbing olgusunun kamuoyu tarafından bilinmesini sağlar. Daha sonra yaptığı çalışmalarını 1992’de “İşyerinde Zorbalık: Nasıl Karşı Konulabilir ve Üstesinden Gelinir?” kitabında yayınlar.

Ülkemizde ise bu konuda en kapsamlı çalışmalar Prof. Dr. Pınar Titiz tarafından yapılmıştır. Süleyman Demirel Üniversitesi akademisyenlerinden İlker Çarıkçı ve Burcu Özkul’da mobbing konusunu irdeleyen bilim insanlarındandır.

Mobbing kavramı; Çalışanlara üstleri, astları veya eşit düzeydeki çalışanlar tarafından sistematik biçimde uygulanan her tür kötü muamele, tehdit, şiddet, aşağılama, dışlama, yıldırma gibi davranışları ifade eden bir süreçtir.

Bu baskı süreci, mobbing uygulayan yetkilinin gücüne göre; aşağılayıcı ve kötü göz temaslarından tutun, işten çıkartmalara, memuriyetten attırmalara, yalan yanlış suçlamalarla mahkemelerde süründürüp, hapishanelerde yatırmalara kadar varabilir.

Mobbing uygulayan kişi kanun tanımazdır.

Yerine göre yaptığı haksızlıkları kitabına uydurur. Yalancı şahitler, uydurma belgeler ve özellikle de zaman aşımı ile ilgili durumları çok iyi kullanır. Mesela tebliğ etmez, etmiş gibi gösterir. Böyle yapar ki mağdur kişi hukuki itiraz hakkını kullanamasın.

Bu mobbingçiler kılık kıyafet ve sözleriyle bazen kutsal kitaplara, bazen de evrensel iyi insan davranışlarına birebir uygun olabilirler.

Zaten üçüncü şahıslara, yani topluma karşı en etkili maskeleri bu görüntü ve sözleridir.

Bunlar dün eşitlikçi, emekçi, özgürlükçü, sosyal adaletçi ve sosyal demokrat iken;

Bugün ise -inancını içten bir şekilde yaşayıp bunu siyaset ve makamları için kullanmayan samimi kişileri tenzih ederim- ne yazıktır ki alnı secdeye değiyor diye tabir edilen ve konuştuğunda kelimelerinin yarısı ‘’Allah’’ olan kimselerdir.

Yapılan araştırmalar mobbinge maruz kalan kişilerin, çoğunlukla işini çok seven ve dikkat çekecek ölçüde başarılı olan kimseler olduğunu göstermiştir.

Mobbinge maruz kalan bir kişide zorbalığın şiddetine göre çeşitli fiziksel ve psikolojik rahatsızlıklar ortaya çıkarken; bireysel, ailevi, sosyal ve iş yaşantısı da felce uğrar. Çalışma gücü ve isteği kaybolur.

İşyerinde ve buna bağlı olarak aile ve sosyal hayatında çaresizliğe düşen, bazen işinden çıkartılan ve ailesi dağılan kişi zamanla yaşama arzusunu kaybeder. Ve bu çöküntü  intihara kadar uzanabilir.

Genellikle kar amacı olmayan okullar, hastaneler ve üniversiteler gibi kamu kurumlarında görülen mobbing, bu kamu kurumlarının yöneticiliklerine getirilen kişilerin yetersizlikleriyle doğru orantılıdır.

 Liyakattan daha çok, belli bir zümrenin elemanı kontenjanından bulundukları makamlara gelen, hem yöneticilik yeteneğinden, hem de olgun kişilikten yoksun bu yöneticiler çoğunlukla birer mobbingçi adayıdırlar.

Peki, bu kişiliksizler başarılı çalışanlara neden mobbing uygularlar?

Bunun sebebi çoktur…

Birkaçını söyleyecek olursak;

Birincisi;  bu mobingçiler başarılı ve sevilen kişilerden çekinirler. Kendi makamlarına rakip olabileceklerini sanırlar. Paranoyak ve korkaktırlar…

İkincisi; Başarılı ve sevilen kişilere tahammül edemezler… Kıskançtırlar…

Üçüncüsü; Gelmiş oldukları makam ve mevki için efendilerine minnet borçları vardır. O borcu ödemek için onların fikir yapılarına uymayanları yıldırmaya çalışırlar. Fikirleri ve ruhları satılmıştır…

Dördüncüsü; ‘’Ben’’ duyguları tavan yapmıştır. Ne oldum delisidirler. Bulundukları makamlara hak etmeden getirildikleri için taşıyamazlar. On numara büyük gelir o makam ve mevkiler. Çapsızdırlar…

Ülkemiz bu anlamda tam bir mobbing cennetidir.

Çünkü toplumsal ve siyasal yapımız buna gayet uygundur. Her zaman söylediğim gibi; partizanlığımız, mezhepçiliğimiz, hemşericiliğimiz, cemaatçiliğimiz ve akrabalıklarımız, bu mobbing eyleminin oluşmasına ideal bir zemin oluşturmaktadır.  

Yani mobbingçi gücünün çoğunu,  hukukun üstünde görülen bu siyasal ve sosyal yapılarımızdan alır.

Aslında bunlar tövbe haşa ‘’Tanrı benim’’iddiasındadırlar. Ama bunu açıkça söyleyemezler. Bir Firavun,  bir Nemrut kadar mert değildirler.

Evet sevgili dostlar,

Her ne kadar bu mobbingçi zorbalara karşı;  Anayasamızda ve kanunlarımızda koruyucu kanun maddeleri olsa da;

Bu gün güzel ülkemizde; Hukukun üstünlüğü ilkesini vicdanlarına ve zihinlerine kazıyamamış uygulayıcı ve yargılayıcılar yüzünden, yani onların mobbingçileri korumaları veya göz yummaları nedeniyle  pek çok başarılı çalışan, özellikle de kamu çalışanı mobbingçilerin elinde harcanıp gitmektedir..

Allah herkesi, bütün çalışanları, kendilerinde ‘’Tanrısal yetki’’ olduğuna bir şekilde inanmış bu mobbingçilerin (zorbaların) ve koruyucularının şerrinden korusun…

Sağlıcakla kalın…