Pazar gününden beri tüm Türkiye şikeyle yatıyor, şikeyle kalkıyor. Kulüp başkanları, teknik direktörler, futbolcular gözaltına alınırken, soruşturmanın kapsamının genişletilmesi ve yeni gözaltı dalgaları bekleniyor.

Yeşil sahaların karanlık tarihi, futbolun emekleme günlerinde başlamıştı, hem de bu oyunun beşiği İngiltere’de. 1914-15 sezonunda oynanan bir maç mahkemeye taşınıyordu. İddialara göre Liverpool, bilerek Manchester United’a kaybetmişti. Kırmızı Şeytanlar maçtan galip ayrılmasa, ligi 19. sırada bitirecek ve ikinci kümenin yolunu tutacaktı. Mahkeme tarafları dinledikten sonra kararını vermiş, iki takımdan toplam yedi oyuncu ömür boyu futboldan men edilmişti. 
Birinci Dünya Savaşı tüm hızıyla devam ediyordu. Her gün gelen sayısız ölüm haberi, futbolu askıya almıştı. Harp zaferiyle, İngiltere’de esen birlik beraberlik rüzgârları, kulüplerin de beraber hareket etmesine önayak oluyordu. 1919-1920 sezonunda kimlerin hangi ligde oynayacağı takımlar tarafından oylanacaktı. 
Muhafazakâr Parti milletvekili, Sir unvanlı, Mason Büyük Ustası, İngiltere’nin en büyük filantropu, Başpiskopos’un çay arkadaşı Arsenal Başkanı Henry Norris, adım adım planınıuygulamaya başladı. Eğer Manchester United-Liverpool maçında şike yapılmasaydı, Chelsea küme düşmeyecekti. Bu yüzden Chelsea’nin mutlaka Birinci Lig’de mücadele etmesi gerekiyordu.

İkinci Lig’i ilk iki sırada bitiren Derby County ile Preston North End’in Birinci Lig’e yükselmek konusunda bir müktesep hakkı olmalıydı. Tabii ki Norris, bu iki ekibi de destekledi. Şikecilerin ligden ihracı söz konusu olmayınca, başkan iki oy daha kazanmıştı. Hatta ömür boyu men cezası alan oyuncular da birisi hariç, affedilmişti. 
Delegelerin oylarıyla Arsenal, Birinci Lig’e kabul ediliyordu. Atı alan Thames’i geçmiş; ikinci kümenin altıncısı tarihi operasyonla birinci mevkiye terfi ettirilmişti. Ne olacak demeyin, Topçular o günden beri düşmeyerek, en uzun süredir Birinci Lig’de oynama rekorunu elinde tutuyor. Şikecilere gelirsek... Paranın değil, şanın yürüdüğü bir dönemde eğer cezaları verilseydi, futbol tarihi kuvvetle muhtemel baştan yazılırdı...

İngiliz futbolunun kaderinin çizildiği günden bu yana üç takımın toplam 46 lig, 27 Federasyon Kupası, 5 Şampiyon Kulüple Kupası, 3 Şampiyonlar Ligi, 2 Kupa Galipleri Kupası, 4 UEFA Kupası, 1 Kıtalararası Kupa, 1 FIFA Kulüpler Dünya Kupası şampiyonluğu olduğunu unutmamalı.

İtalya’da artık gelenek

Mazisi pek aydınlık olmayan ‘Çizme’ üzerine anlatılan o kadar hikâye var ki. Şu ana dek ispatlanabilenler bile dudak uçuklatmaya yetiyor. Ne zaman bir dosya kapatılıyor, yeni bir skandal patlıyor. 
İtalya’da her şey, Torino’nun, ezeli rakibi Juventus’lu Luigi Allemandi’ye 50 bin liret teklif ettiği 1926-1927 sezonunda başladı. Şampiyonun apoleti sökülmüş, savunma oyuncusu da bir süreliğine ömür boyu futboldan men edilmişti. Sonradan affedilen Allemandi, ülkesinde düzenlenen 1934 Dünya Kupası’nda da boy göstermişti. Mussolini’nin kendi propagandası için hiçbir fedakârlıktan kaçınmadığı turnuvanın galibi zaten baştan belli değil miydi?.. 
Neredeyse 10 yılda bir irili ufaklı skandalların yaşandığı İtalya’ya ilk atom bombası 1980’de düşmüştü. 23 Mart 1980’de Lazio’dan Cacciatori, Wilson, Manfredonia ve Giordano, Milan’dan Albertosi ve Morini, Avellino’dan Pellegrini, Genoa’dan Girardi, Perugia’dan Della Martira ve Zecchini Palermo’dan Magherini, alışık olmadıkları bir şekilde stadyuma veda ettiler, kelepçelerle!

Totonero (Kara Toto) skandalında birçok futbolcunun maçların sonuçlarını etkiledikleri iddia ediliyordu. Kimsenin gözünün yaşına bakılmıyordu. Milan ile Lazio el ele ikinci kümenin yolunu tutarken başkanlar ve oyuncular sahalardan uzaklaştırılmıştı. Perugia’da oynarken, Avenillo maçı 2-2 bitecek emrine uyan Paolo Rossi de cezaya çarptırılanlar arasındaydı. Üç yıl topa vurması yasaklanan forvetin cezası iki seneye indirilince, teknik direktör Enzo Bearzot, Dünya Kupası arifesinde en güvendiği futbolculardan birine kavuşmuştu. Turnuvaya tutuk başlayan oyuncunun cinsel tercihi İtalyan medyasında tartışıladursun, forvet ilerleyen turlarla birlikte kendine gelmişti. O atıyor, gök mavililer önüne geleni deviriyordu. Rossi gol kralı olurken İtalya, Mussolini döneminden beri rüyasında gördüğü Dünya Kupası’nı kaldırıyordu... 
1986’da yine yasadışı bahis skandalı patlak verdi Çizme’de. Başkanlar, futbolcular yeşil sahalardan uzaklaştırılırken, dokuz kulübe küme düşme ve puan cezaları kesilmişti. İlk felaketin önemli taşlarından Lazio, yine taraftarını kahretmişti.

Onlar ‘kramponlar’ı temizledi

2006 Dünya Kupası yaklaşırken, eski Juventus genel direktörü Luciano Moggi’nin dinlenen telefonlarıyla başlayan sökük, Lazio, Fiorentina ve Milan’a da sıçramıştı. Başta kasırga esse de sonra törpülenen karar gereği sadece Juventus ikinci kümeye düşürülmüş, diğer failler eksi puanla lige başlatılıp bir manada mükafatlandırılmıştı. Serie A’ya -8 ile başlayan Milan, başka bir kulvarda yoluna doludizgin devam ederek Şampiyonlar Ligi’ni kazanmıştı. Fiorentina -15, Reggina -11, Lazio ise -3 puanla 2006-2007 sezonuna merhaba demişti. Belki de bu skandalın etkisiyle coşan milli takım da 24 yıl sonra Dünya Kupası’nı kazanmıştı, tıpkı Totonero’dan sonra yaptıkları gibi.

Almanya’nın karanlığı

Almanya, 2000’lerin ortasında menfaat karşılığında yönettiği karşılaşmaların sonucunu etkilediğini itiraf eden Robert Hoyzer’le hafif sarsılsa da asıl yarım ömür evvel ülke büyük bir şike depremiyle sallanmıştı. 6 Haziran 1971’de seçkin bir davetli listesi, Kickers Offenbach Başkanı Horst Gregorio Canellas’ın 50. yaşgünü için bir araya gelmişti. Yemek beklenirken, başkanın döndürmeye başladığı teyp Panzerler’in zırhını delmişti. Başkan kendisini ele verirken, rakip takım oyuncularıyla yaptığı pazarlıkları bir bir ifşa ediyordu. 
Skandal patlamıştı. Tam 52 futbolcu, iki teknik direktör, altı yönetici değişen cezalar almıştı. Kickers Offenbach’ın iki sene lisansı alınırken, Arminia Bielefeld küme düşüyordu. Aralarında milli takım oyuncularının da olduğu isimler, kendi hesaplarına düşen birkaç bin mark için maç satmışlardı. Altı maçın sonucunun değiştirildiği kesin olarak ortaya çıkmıştı. 
Ceza alan futbolculardan Rüssmann’ın şike parasıyla ailesine aldığı renkli televizyondan ailesi, oğlunun ve arkadaşlarının icraatlerini seyretmişlerdi: Zira kara leke, uzunca bir süre renkli televizyondaydı!

Marsilya: Rüyadan kâbusa

1992-1993 sezonu Marsilya için harika sonuçlanmıştı. Camia hem ligde üst üste beşinci şampiyonluğunu kazanmış hem de devler arenasında kupa kaldırmıştı. Taraftarın rüyası kısa sürede kâbusa dönüşüyordu zira Başkan Bernard Tapie’nin Milan ile oynanacak Şampiyonlar Ligi finali öncesindeki son lig maçını satın aldığı ortaya çıkmıştı. Valenciennes’li oyunculara maça asılmamaları için ödenen 250 bin Frank, Güney Fransa’da iklimi değiştirmişti. Şampiyon apoleti sökülen Marsilya küme düşmüş, Avrupa Kupaları’ndan da men edilmişti.

Filmlere konu oldu: Kara çoraplar

Spor tarihinin en büyük skandallarından biri de 1919’da yaşanmıştı. Beyzbolda şampiyonu belirleyecek serinin mutlak favorisi Chicago White Sox’ın Cincinnati Reds’e bilerek kaybetmesi Amerikan popüler kültür tarihine de damgasını vurmuştu. 
Beyazperdede klasikleşen ‘Eight Men Out’ tamamen bu skandalı konu alırken, ‘Field of Dreams’ ustalara saygı duruşu niteliğindedir. Şike yaptıkları gerekçesiyle sekiz oyuncu ömür boyu spordan men edilmişti. İşte o beyzbolculardan ikisi, aradan geçen 90 küsur yıla rağmen hâlâ Yeni Dünya’da ilah olarak kabul ediliyor. Bir maçta ayağını sıkan pabuçlarını çıkarıp çoraplarıyla oynadığı için Shoeless (Ayakkabısız) lakabını alan Joe Jackson, önce bahisçilerden para aldığını itiraf etse de sonradan ifadesini değiştirmişti. Arkadaşları hiçbir zaman skandalın parçası olmadığını söylese de hiçbir zaman affedilmemişti. İlk o öldü, yıllardır hakkındaki kampanya sürdürülüyor. Temiz olduğu herkes tarafından kabul edilen George Buck Weaver, kendisine teklif edilen parayı kabul etmemesine rağmen şikeyi bildirmemesi nedeniyle cezalandırılmıştı. Seride hatasız oynayan Weaver’ın belki de tek suçu arkadaşlarını satmamasıydı.