Türkiye Barolar Birliği'nin (TBB), Kuşadası Adakule Otel'de gerçekleştirdiği "Çevre Sorunları İçerikli Yargı Kararları ve Uygulamalarının Değerlendirilmesi" toplantısının sonuç bildirgesi yayınlandı.
Türkiye Barolar Birliği (TBB) Genel Sekreteri Güneş Gürseler'in başkanlık yaptığı Kuşadası Toplantısı'na Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Görevlisi Ruşen Keleş, çevre konularında kazandığı davalarla ünlenen Avukat Güney Dinç, Artvin Baro Başkanı Bedrettin Kalın, Aydın Baro Başkanı Sümer Germen, Çanakkale Baro Başkanı Tülay Ömercioğlu, Uşak Baro Başkanı Kazım Kargı ve Tekirdağ Baro Başkanı Hasan Orta ile birlikte Antalya, Artvin, Aydın, Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Edirne, İstanbul,
İzmir, Mersin, Samsun, Uşak, Tekirdağ ve Zonguldak olmak üzere 14 barodan 70 avukat katılmıştı.
Bildirgede, ulusal ya da uluslararası mevzuat ve yargı kararlarının çevre sorunlarının önlenmesinde tek araç olmadığı belirtilerek şöyle denildi: "Yeterli yasaları uygulayacak yeterli yöneticilere, yeterli politikaları oluşturacak yeterli politikacılara gereksinim var. Vatandaşlar olarak da çevre korumanın bir maliyeti olduğunu ve bu maliyete katlanmanın kendimiz, gelecek kuşaklar ve gezegenimiz için bir zorunluluk olduğunu kabul etmemiz gerekmektedir" denildi.
Bildirgede, "günümüz egemen kültürüne hakim olan "sınırsız tüketim" temel mantığının değişmesinin tüketimin amaç değil araç görüldüğü, "sınırsız büyüme" yerine çevre-ekonomi dengesine dayanan, çevreyi kalkınmanın hem kaynağı hem de sınırı gören bir kültürün egemen olmasına bağlı " olduğu belirtildi.
Ulusal ya da uluslararası mevzuat ve yargı kararlarının çevre sorunlarının önlenmesinde tek araç olmadığının anlaşıldığı belirtilen bildirgede şöyle denildi: "Yeterli yasaları uygulayacak yeterli yöneticilere, yeterli politikaları oluşturacak yeterli politikacılara gereksinim var. Vatandaşlar olarak da çevre korumanın bir maliyeti olduğunu ve bu maliyete katlanmanın kendimiz, gelecek kuşaklar ve gezegenimiz için bir zorunluluk olduğunu kabul etmemiz gerekmektedir."
Bildirgede, bu anlayışla yasama ve yürütme organından talepler şöyle sıralandı: "1./ Dünya Çevre Günü kapsamında yaptığımız toplantımızda katılımcılar olarak Siyasi İktidarın Kyoto Protokolü"nü onaylama kararını yaşadığımız bütün olumsuzluklar içinde olumlu bir adım olarak değerlendiriyoruz. 2./ İçinde bulunulan mevzuat ve yetki karmaşasını giderebilmek için Başbakanlık, Çevre ve Orman Bakanlığı, TOKİ başta olmak üzere tüm kamu kurumlarının genel politika ve yatırım kararlarında çevre duyarlılığı esas
alınmalı, planlama mevzuatı ile ilgili yönetmelikler ve özellikle Çevresel Etki Değerlendirmesi yönetmeliğindeki eksiklikleri giderebilmek için; planlamaya yerel halkın katılımını sağlanmalıdır. Kamu yararı kavramı, tanımı kısa ve uzun vadede siyaseten yeniden gözden geçirilmelidir. Çevrenin ve doğanın korunması "üstün kamu yararı" olarak nitelenmelidir. Su kaynaklarının korunması için "bütüncül havza planlaması yapılmalı"
Bildirgede ayrıca, Çevre ve Orman Bakanlığı taşra örgütlenmesinin su havzaları bazında yenilenmesi gerektiği belirtilerek şöyle denildi: "Madenlerle ilgili sadece yatırımcının değil yörede yaşayan halkın menfaatlerini de gözetecek, sürdürülebilir bir çevreyi sağlamak amacıyla maden mevzuatı yeniden düzenlenmelidir. Balık çiftlikleri turizm ve SİT bölgelerinden uzaklaştırılmalıdır. Yerel yönetimler ve yerel halkın katılımını dışlayan kentsel dönüşüm adı altında TOKİ'ye verilen imar planlama yetkileri
sınırlandırılmalı, imar yetki karmaşasına son verilmelidir. 3./Çevre sorunları ile ilgili uzman Çevre Mahkemeleri kurulmalıdır. Çevre mahkemeleri hukuk fakültesi mezunu yargıçlardan oluşturulmalıdır. 4./ Çevre Yargılama Kanunu (ÇYK) hazırlanmalıdır. Bu konuda ÇYK taslağı hazırlanması amacıyla; Adalet Bakanlığı, Üniversiteler, Türkiye Barolar Birliği, Barolar ve diğer meslek örgütlerinden oluşan bir çalışma komisyonu kurulmalıdır. 5./ İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda değişiklik yapılmalıdır. Çevre
Mahkemeleri kurulup, ÇYK çıkartılıncaya kadar; Çevre davalarında kamu yararı ilkesi gözetilerek Yürütmeyi Durdurma Kararı davanın açılmasıyla birlikte verilmelidir. Dava açma ehliyeti açısından "menfaat" herkes için açık ve net bir hükümle ifade edilmelidir. Baroların ve meslek odalarının çevre davaları açmakta hukuki menfaati olduğu mutlaka belirtilmelidir. Çevre davalarında, mahkeme giderleri; harçlar, keşif ve bilirkişi ücreti kamu adına devlet tarafından yapılmalıdır. Ceza davalarındaki usul örnek
alınmalı, haksız çıkan tarafa masraf yükletilmelidir. İdari yargıda görev alan yargıçların da hukuk fakültesi mezunu olmaları sağlanmalıdır. Bu kural Danıştay için de geçerli olmalı. 6./ Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMUK) ve Avukatlık Kanunu, çevre davalarında adli yardım kurumundan yararlanmayı sağlayacak şekilde yeniden düzenlenmeli ve HUMK değişiklik çalışmalarında bu konu düzenlenerek adli yardım imkanlarından yararlanma "çevre davaları açısından avukatlar lehine kolaylaştırılmalı."
Bildirgede ayrıca "Bu çerçevede çevre davalarında gönüllü olarak görev yapan avukatların hukuki yardım ve emeklerinin değerlendirilmesi" gerektiği belirtilerek şşöyle devam edildi: "7./ Genlerle ilgili olarak "Biyogüvenlik Yasası" derhal çıkartılmalıdır. GDO'lu ürünlerin ithali yasaklanmalıdır. Denetimler talebe bağlı olarak değil zorunlu yapılmalıdır. 8./ Sanayi atık yakma ve depolama tesisleri kurulmamalıdır. 9./ Nükleer santraller ülkemizin elektrik enerjisi gereksinimini karşılayacak tek seçenek
olarak dayatılmamalıdır. Ülkemizin yenilenebilir enerji kaynakları çevresel yıkıma yol açmadan değerlendirilmelidir."