15 Temmuz darbe girişiminden sonra başlayan soruşturmalar, çıkartılan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK)  ve hukuk uygulamaları hukuk tarihimize geçecek nitelikte.

Asıl olan suçluların (şüphelilerin), Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uyarınca adil bir yargılama ile savunma hakkı kullandırılarak bağımsız mahkemeler tarafından yargılanmalarıdır. Suçu, Ceza Muhakemesi Kanununda belirlenen ispat hukuku içerisinde sabit görülenler elbette cezalandırılmalıdır. Ama suçsuz, isnad edilen eylemleri gerçekleştirmediği ortaya çıkan şüpheliler hakkında da beraat kararı verilmelidir.

Ceza yargılamasının temelinde delilden (kanıttan), insana ulaşılır. Bu soruşturmalarda maalesef insandan delile ulaşılmaya çalışılmaktadır.

20 Temmuz 2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla, ülke genelinde 3 ay boyunca olağanüstü hal uygulanmasına karar verilmiştir.

 Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname, 23 Temmuz 2016 tarihli, 29779 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. Kararname’nin 6/a maddesi ile “Gözaltı süresi, şüphelinin yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç, yakalama anından itibaren otuz günü geçemez.” hükmü yer almaktadır.

Kararname ile en fazla dört gün olan gözaltı süreleri 30 güne uzatıldı ve şüphelilerin avukatlarıyla yapacakları görüşmelerin gerektiğinde kayıt altına alınması hükme bağlandı.

Bugüne kadar soruşturmalarda gözaltı süresi 14 güne kadar uzatıldı. Hernekadar KHK ile gözaltı süresi 30 güne kadar arttırılmış olsa da, bu oldukça fazla bir süredir. Açıkça hak ihlali niteliğindedir. Fakat daha da vahim olan gözaltında tutulan şüphelilerin en temel ihtiyaçlarından yoksun olmalarıdır. Örneğin hiçbir yasal düzenlemede ve KHK’lerde hüküm bulunmamasına rağmen, gözaltındaki şahıslara çay dahi verilmemektedir. Diyeceksiniz ki “bunca olayın içinde göre göre bir bardak çay verilmemesini mi gördün!”. Güne bir bardak içmeden başlayamayan insanların, 15 gün boyunca bir yudum çay içememesi çok ciddi bir olaydır ve hak ihlalidir.

Bu yazının yayınladığı an itibariyle binlerce insan tutuklandı, binlerce insan ise hala gözaltında.

 Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Jean-Charles Corbet- Fransa davasında verdiği kararla, şüphelinin 5 saat fazladan gözaltında tutulmasını hukuka aykırı bularak, kişi özgürlüğünün keyfi olarak sınırlandırılamayacağına ifade etmiştir. Süreç içerisinde gözaltı sürelerinin KHK ile 5 günden fazla süre uygulanması ciddi ihlallere ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye’nin sıkıntıya düşmesine neden olabilecektir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Nedim Şener/Türkiye ve Şık/Türkiye kararları ile açıkça bir dosyada gizlilik kararı varken, şüpheli hakkında tutuklama kararı uygulanmak isteniyorsa, öncelikle dosyadaki gizlilik kararının kaldırılması, şüpheli ve vekilinin dosyayı inceleyerek, savunma hakkının kullanılması gerektiği, ancak bu şekilde hukukta silahların eşitliği kavramının gerçekleşeceği, aksi takdirde tutuklama kararının verilmesinin açıkça hukuka aykırı olduğu belirtilmiştir.

akinyakan290816.jpg

CMK m. 154’e göre; “Şüpheli veya sanık, vekaletname aranmaksızın müdafii ile her zaman ve konuşulanları başkalarının duyamayacağı bir ortamda görüşebilir. Bu kişilerin müdafii ile yazışmaları denetime tabi tutulamaz”.

CMK m.154, “silahların eşitliği” ilkesine uygun ve savunma hakkının özü açısından son derece isabetli bir hükümdür. Çünkü suçlanan veya tutuklanan kişinin, en azından kendisine hukuki yardımda bulunan ve temsil eden avukatı ile görüşmelerinin dokunulmaz olması gerekir. Bu güvence, suçsuzluk/masumiyet karinesi altında yargılanan kişiyi kamu otoritesine karşı korur.

Ancak 667 sayılı KHK’nın 6. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendinde, tutuklunun avukatı ile görüşmesinin gizliliğine kısıtlama getirilebileceği ifade edilmiştir. KHK ile cumhuriyet savcısına; avukat ile tutuklunun görüşmesini, gizliliğini ve zamanını sınırlama konusunda geniş bir takdir yetkisi tanındığı görülmektedir.

Gözaltında bulunan ve tutuklanan şahısların, avukatları ile gizli görüşme hakkını kullanmamaktadır. Görüşme odalarına yerleştirilen, kamera ve mikrofonlar aracılığı ile tüm görüşmeler kayıt altına alınmakta ve izlenmektedir. CMK 154.madde ile getirilen gizli görüşme hakkı, savunma açısından son derece önemlidir ve bu uygulama açıkça hak ihlalidir.

Gözaltında bulunan ve tutuklanan şüphelilere, avukatları tarafından hiçbir yazılı belge doğrudan veya idare aracılığıyla dahi verilememektedir. Tutuklu olan şahıs Savcılık ve Mahkeme huzurunda vermiş olduğu ifadesini dahi okuyamamaktadır. Bu açıkça bir hak ihlalidir.

Tapu Sicil Müdürlükleri, 15 Temmuz sonrası, gözaltından bulunan ve tutuklanan kişilerin devir işlemleri ile ilgili olarak hiçbir gerekçe göstermeksizin işlemi yapmamaktadır. Mülkiyet hakkı, Anayasal bir haktır ve bir yargı kararı olmaksızın sınırlanamaz. Aksi takdirde yapılan uygulama açıkça bir hak ihlalidir.