“Lânetli dudaklar”
 
İşin içine “dudak” girdi mi, akla ister istemez cinsellik gelir.
 
Meselâ, Reşat Nuri Güntekin’in romanı “Dudaktan Kalbe”… Kınalı Yapıncak Lamia ile bestekâr Kenan’ın arasında geçen acı tatlı aşkın öyküsü. Kenan, “Bu aşk değil bir gönül oyuncağı” derken, zamanla, Lamia’nın aşkı, zehir gibi, dudaklardan kalbe inmiştir.
 
Aslında, “lânet” de, hüsranla biten aşk romanlarında sıkça rastladığımız bir kelimedir. “Senin o lânetli dudakların” diye başlayan bir cümle, muhtemelen, ihanet romanlarında yer alabilir. Meselâ Aşk-ı Memnu’da, Adnan Bey aldatıldığını anlayınca, Bihter’in “lânetli dudaklarının yangınından” söz edebilir.
 
Ama gelin görün, Türkiye’de, “Lânetli dudaklarını anlıma sürdürmem” cümlesi, hiç akla gelmeyecek bir ortamda sarf ediliyor. Bu cümlenin, Tayyip Erdoğan’ın ağzından çıktığı bilinmese de, bir bilmecede sorulsa… “Lanetli dudaklarını alnıma sürdürmem” cümlesini
 
a) Aşk-ı Memnu’da Adnan Bey, Bihter’e mi?
 
b) Dudaktan Kalbe’de, Kenan, Lamia’ya mı?
 
c) Dizide Ezel, Eyşan’a mı?
 
d) Masumiyet Müzesi’nde Füsun, Kemal’e mi?
 
e) Yoksa Tayyip Erdoğan, Kemal Kılıçdaroğlu’na mı söyledi?
 
Sizce kimse “doğru cevap” diye “e” şıkkını işaret eder miydi?