27 genç yönetmenin filmlerini değerlendirecek jüride yer alan Serra Yılmaz, Venedik'ten sonra, Paris'te 'Kolaj İstanbul' başlıklı enstalasyonunun açılışına katılacak.

Bu güz Venedik Film Festivali’nin ana bölümlerinde sunulan, toplam 35 ülkeden gelen yüzden fazla film arasında Türk sinemasından örnek yok ama, sinema ve tiyatro oyuncusu Serra Yılmaz, bir ilk filmi ödüllendiren Luigi de Laurentiis jürisinin beş üyesinden biri.

Yarışmalı ana bölüm dahil, festivalin resmi ya da bağımsız bölümlerinden herhangi birine seçilen 27 genç yönetmenin ilk filmlerini değerlendirecek olan bu jüride görev almak, Serra Yılmaz kadar, sinemamız için de farklı anlamlar taşıyor.

Sohbetimiz sırasında altını çizdiği gibi, Cannes, Berlin ve Venedik gibi dünyanın en eski ve en önemli üç festivalinden birinde, bir Türk oyuncu ilk kez resmi jürilerden birinde görev almaya davet edilmiş bulunuyor.

Özpetek filmleri

Ferzan Özpetek’in filmlerindeki yorumlarıyla İtalya’da gördüğü ilgi ve kazandığı başarıların, La Mostra’nın yöneticisi Marco Müller’in onu bu göreve seçmesinde doğallıkla rol oynamış olduğunu vurgulayan Serra Yılmaz, kendisi için özel bir anlam taşıyan başka bir ilki anımsatıyor:

Sinema eleştirmeni babası Semih Tuğrul, 1963’te Cannes Festivali ana jürisinde, kısa filmleri değerlendirmek için görev alan ilk Türk olmuş, o yıl Altın Palmiye’yi Luchino Visconti (“Leopar”), Jüri Özel Ödülü’nü de Masaki Kobayashi (“Harakiri”) kazanmıştı.

Yoğun bir maraton

Tarihte başka bir yaprak daha açan Serra Yılmaz, Ömer Kavur’un 1987’de Altın Aslan adayı olan filmi “Anayurt Oteli”ndeki rolüyle katıldığı ilk uluslararası festivalin de Venedik olduğunu duygulanarak anımsıyor.

Visconti’nin “Venedik’te Ölüm”ü çektiği Hotel des Bains’in iki yıl önce kapılarını kapatmasından bu yana festivalin ana merkezi olan Excelsior’da bir öğle yemeğinde buluştuğumuz Serra Yılmaz ile sohbet ederken, yanımızda aynı jüride görev alan Fransız eleştirmen Charles Tesson da bulunuyor.

Luigi de Laurentiis Ödülü’nün, Cannes’daki Altın Kamera’nın Venedik’teki adı olduğu konusunda hemfikiriz. Cannes’da ilk filmlere ayrılan ve bu bahar 50. yaşını kutlayan “Eleştirmenlerin Haftası” yan bölümünün de yöneticisi olan Charles Tesson’la Serra Yılmaz’ın sinema tutkularında birçok benzerlik var.

Sadece değerlendirmekle yükümlü oldukları 27 ilk filmi değil, iştah açıcı bir yelpaze sunan festivaldeki diğer filmleri de izlemeye çalıştıkları için yoğun bir maraton içindeler ve bu hızlı ritimden çok da mutlular.

Öncü çalışmalar

“Bizi burada çok iyi ağırlıyorlar ve her gün dünya sinemasının en iyi örneklerini görme fırsatı buluyoruz, bazen filmler öylesine büyüleyici ki, içinde yaşadığım dünyayı, kafamdaki tüm sorunları unutuveriyorum, bundan daha iyisi olmaz” diyen Serra Yılmaz, bir genç yönetmenin geleceğini etkileyecek olan ödülü belirlemekte hayli zorlanacaklarını öngörüyor.

İtalyan yönetmen Carlo Mazzacurati başkanlığındaki jüri iki ön toplantı yapmış; son tartışmalarda ele almaya gerek görmedikleri bazı filmleri şimdiden elemiş bile... Bugüne kadar izledikleri arasında, sinemanın dilini ve estetiğini yenilemeye girişen öncü çalışmalara, bir örnek dışında rastlamadığını; ancak, genç yönetmenlerin çok canlı bir yelpaze sunduğunu vurguluyor.

Venedik’ten Paris’e

Sinemada değişik ifade biçimleri ve sanat dalları arasındaki diyaloğa, kesişmelere daha fazla önem veren, yenilikçi gelişmelerin bu sanatsal açılım içinde gerçekleşeceğini düşünen Serra Yılmaz, Venedik’ten ayrılır ayrılmaz Paris’e gidecek. 14 Eylül’de, Gaité Lyrique Sanat Merkezi’nde “Kolaj İstanbul” başlıklı enstalasyonunun açılışına katılacak.

Malzemesi ses olan Fransız sanatçı Gilles Mardirossian ile birlikte, üç ekran ile 42 ses kaynağından yararlanarak oluşturdukları, İstanbul’u görüntü ve sesler aracılığıyla tanıtmayı hedefleyen bu enstalasyon, 18 Eylül’e dek izlenebilecek.


Mehmet Basutçu - Cumhuriyet /
Venedik