Filmde, insanları birkaç gün içinde öldüren ölümcül bir virüs salgınının yayılması anlatılıyor. Korku Cumhuriyeti” bence insan ruhu üzerindeki en büyük işgal gücüdür. M.NedimHazar’ın Barbarları Beklerken kitabındaki, “Canavar, ondan etkilenen kitleler oldukça anlam ifade eder.

Korku, içile içile sarhoş eder, sarhoşluk bilinç kaybına, bilinç kaybı kontrol kaybına yol açar. Kontrol kaybı korkutucu sonuçlar doğurur. Canavarın ölümü korkunun ölümü demek değildir” tespiti aslında ruhun korku tarafından ele geçirilişini çok güzel anlatıyor. İşte tambunoktada Steven Soderbergh’in Salgın filminin oluşturduğu dramatikmetafor çıkıyor karşımıza.

Soderbergh’in Salgın’ını hem entelektüel hem de fiziksel düzeyde korkutucu kılan şey, kurgusal olsada, gerçekbilime ve gerçek olasılıklara dayanması. Ayrıca, yakında bitecek ya da sonsuzadekdeğişecek olan bireysel hayatların ve ilişkilerin dramını ortaya koyması. Aslında hikaye çok basittir: “Uluslararası bir yolcu, havaalanının barında kredi kartını garsona vermeden önce çerez kasesine uzanır.

Bir iş toplantısı tokalaşmalarla başlar. Kalabalık bir otobüste bir adam öksürür... Bir temas. Bir an.Ölümcül bir virüs bulaşmıştır. Çok geçmeden, başkaları da aynı gizemli semptomları göstermeye başlar: Yoğun öksürük ve ateş, ardından gelen nöbet, beyin kanaması... ve nihayetinde ölüm.” Yönetmenin öyküsünü ve anlatım dilini belki de bu kadar başarılı kılan Salgın’ın abartısız, küçük dokunuşlarla işlediği insani korku hissinin bir virüsten bile hızlı yayılıp sınırsız bir ‘son an’a izleyicisini sürüklemesi.

Elbette Laurence Fishburne, Kate Winslet, Jude Law, Matt Damon ve Gwyneth Paltrow gibi akla ziyan bir kadronun aynı filmde boy göstermesi oyunculuğun zirve yaptığı bir resitale dönüşmesi Salgın’ı güçlü kılsa da Soderbergh’in geri dönüşlere rağmen kısa bir zaman dilimine hapsetmeyi tercih ettiği hikaye iç ürperten bir piramide döndürüyor yaşam akışını. Zaten filmin en can alıcı noktası da bu klasik virüs sürecinde yaşananların perdesi yırtılarak arka sahnesinin insanlara izletilmesi.

En önemlisi ise müziksiz ve sessiz anlardaki soluk renklerin gerçekliğine ek olarak herkesin kahraman dahi olsa hayatın döngüsünde Azrail’e yenilmesi acizliğimizin simgesi gibi duruyor. Soderbergh sinemasının özgüveni yüksek dilinin her sahnede kendini sansürsüzce sunduğu Salgın, insanoğlunun korkunun esiri olmakla her şeyini nasıl kaybedebileceğinin de göstergesi.

Soderbergh, “Bu dünyaya adım attığınızda, bu konudaki farkındalığınızın sonsuza dek değişmemesimümkündeğil” derken aslında filminin felsefi altyapısının da ipuçlarını veriyor. Hayatta kalma içgüdüsünün insanın ince ahlaki ve vicdani sınırlarını nasıl değiştirebileceğini görmek belki de Salgın’ın en acımasız tarafı! Ama her şeye rağmen, “Korku birleştiricidir, kutsayarak salınan korku, sonu dağılma da olsa, kitleyi birleştirir!”

SALGIN

Yönetmen: Steven Soderbergh

Oyuncular: Marion Cotillard, Matt Damon, Jude Law