Annesi Didem Sürenler'in (44) sevgisiyle büyüyen Zeki Sürenler (21), “Benim kemiklerim cam, kırılgan, ama yüreğim çelik kadar sağlam” diyerek yaşam felsefesini anlatıyor.

Adana'nın merkezinde bulunan Vali Konağı yakınındaki annesine ait iş yerinin adeta maskotu olan Zeki Sürenler, hastalıkla yaşamayı nasıl öğrendiğini anlatırken, kendisini “engelli değil diğer insanlardan farklı” şeklinde tanımlıyor.

Hayatının baharında kabul edilen bir yaş grubunda olmasına rağmen 1-2 yaşındaki çocuk görünümünün kendisini hayata küstürmediğini ifade eden Zeki Sürenler, hastalığının yaşamı süresince kendisini bırakmayacağının bilincinde olduğunu, bunun ise mutlu olmasını engelleyemeyeceğini söyledi.

Sürekli tedavi altında tutulan, hastane ve fizik tedavi eksersizlerinden arta kalan zamanının önemli bir bölümünü okuma ve genel yayın yönetmenliğini yaptığı gazetenin hazırlıklarıyla geçiren Zeki Sürenler, “Annemin sevgisi ve özverisi sayesinde yaşama tutundum. Herkes bir fabrikadan çıkmış gibi tek tip olsaydı, dünya bu kadar renkli olmazdı. Ben ve benim gibiler aslında özürlü değil, farklı olanlarız” dedi.
Çıkardığı aylık gazeteyi tekerlekli sandalye ile sokak sokak gezerek satan Zeki Sürenler, hiçbir abartıya kaçmadan engellilerin sorunlarını ve beklentilerini kamuoyuna duyurabilmenin mücadelesini verdiğini belirterek, “En büyük hayalim, gazeteyi en geniş kitlelere ulaştırmak, bir de kitap yazmak” dedi.

HASTALIĞI KABULLENMEK

Eşinden ayrıldıktan sonra yaşamını adeta oğluna adayan anne Didem Sürenler ise “ailelerin düştükleri en büyük hatanın çocuklarının engelini kabul etmemek olduğunu” söyledi.

“Hastalığı kabullenince 'neden benim çocuğum' demekten vazgeçildiğinde, insanın yaşam felsefesi bir anda değişebiliyor” diyen anne Didem Sürenler, şöyle devam etti:

“Eğitimli bir anne olarak, hamileliğim süresince sürekli doktor kontrolündeydim. Ama, insanın yaşayacağı bir şey varsa bir şekilde yaşıyor. Oğlum karnımda 6 aylık olduğunda, doktorum cüce teşhisi koydu. Benim boyum 1,70, eşimin boyu 1,90 olunca teşhis doğal olarak bizi şaşkına çevirdi. Ayrıca, ne benim ne eşimin ailesinde cüce ya da cam kemik hastası vardı. Ancak, doktorlar, genetik faktörlerin 6-7 kuşak sonrasını bile etkileyebildiğini söylediler.

Araştırmalar, tetkikler derken oğlum karnımda 8 aylık olmuştu. Artık gebeliğe son vermek mümkün değildi. Ama, bugün olsa yine dünyaya getirirdim. Çünkü, evlat, insanın canından bir parçası oluyor, ona kıyamazdım.

Oğlum dünyaya geldiğinde gerçekle yüz yüze geldik, ona dokunmaya korkuyorduk. Eşim oğlumuzu ilk gördüğünde adeta olduğu yerde yığıldı kaldı, kabullenemedi. Henüz 3 günlük bebekken doktor doktor, hastane hastane gezmek zorunda kaldık. Sonra yapamadık ve eşimle ayrıldık. Şimdi oğlum ve ben birbirimize yetiyoruz.”

Anne Didem Sürenler, tekerlekli sandalyedeki oğlunu, tıpkı bir bebek gibi saçını okşayıp severken,”Hiç büyümeyecek bir bebeğim var” diye konuştu.

CAM KEMİK HASTALIĞI

“Cam kemik” olarak bilinen “osteogenesis imperfecta”, ender görülen ve kemiklerin kolay kırılmasına yol açan bir hastalık. Bu hastalığın temelinde ise genetik etmenler büyük rol oynuyor. Bağ dokusunu oluşturan en önemli proteinlerden birisi olan “kollagen”, tam olarak oluşamıyor. Kollagenin normalden az olması, kemik oluşumunu olumsuz etkileyerek kolay kırılmasına yol açıyor. Ender de olsa genetik faktörler bulunmadan da bu hastalık görülebiliyor.

Hürriyet