BDP eşbaşkanlığından ayrılıp Hakkari’den bağımsız milletvekili adayı olan Selahattin Demirtaş, Habertürk'e konuştu:
 
Son durumla ilgili söylemek istediğiniz neler var?
 
Çok kaygılıyım. Her gün medyadan takip ediyoruz. Türkiye’nin batısından bakınca ve başbakanın sempatizanı olunca, onun söyledikleri hoşunuza gidebilir. Belki Konya’dan Kayseri’den başbakan çok pozitif görünüyor olabilir ama burada insanlar dehşet içinde. Bir başbakan, toplumu nasıl bu kadar ayrıştırabilir, bu kadar nefret söylemi kullanabilir? İnsanların birbirinden nefret etmesine yol açan bir dil kullanıyor şu anda. “BDP teröristtir” diyor. Bunların tabanı var ve oy alıyorlar. Çok şükür ki AKP’nin tabanı militan değil, yoksa kan gövdeyi götürüyor olacaktı. Birbirinizi beğenmek zorunda değilsiniz, sonuçta muhalefet partileriyiz. Ama ben CHP’ye “Terörist” desem tabanımı ona doğru yönlendirmiş olurum. Başbakan şu anda bunu yapıyor.
 
 
CHP ile BDP’nin bir ilişkisi oldu mu bugüne kadar?
 
Hayır bugüne kadar hiçbir ilişkimiz olmadı. Ama Kılıçdaroğlu’yla değişen bir söylem var. Bu görülen bir şey. Bizim tabanımız “Bu söylemi gördük” mesajı veriyor CHP’ye. Kılıçdaroğlu’nun Hakkari ziyaretindeki mesaj budur. “Sen bir şeyi değiştirdin, biz bunu görmezden gelmiyoruz” dediler. Başbakana ise “Sen iki adım geri attın biz de 10 adım geri attık” mesajı verilmiştir. Hakkari için diyor ki, “CHP mitinginde ‘Bize Türk bayrağı vermezseniz mitinginize geliriz’ demişler.” Kim söylüyor bunu? Ülkenin başbakanı. Olacak iş değil. Birbirine karşı kışkırtmaya çalışıyor. Biz sanki Türkiye’ye düşman başka bir ülkeyiz de CHP ile bu yolda işbirliği yapmışız gibi iki tarafı da birbirine kışkırtıyor. Ayrıca ittifak yaparsak da yaparız. Biz şu anda 22 partiyle ittifak yapmışız. Emek Demokrasi-Özgürlük bloğunun içinde 22 hareket var. Bu kimseyi ilgilendirmez. Düşmanlar işbirliği yapmış gibi gösteremez kimse. “Başarılı olamazlar” diye eleştirebilir ama daha fazlasını yapamaz.
 
‘Gerçekten bir Kürt devleti kurmak istiyor musunuz?
 
Ne Kürt devleti kurulması Kürtlerin işine yarar ne de Türk devletinin burada güçlü olması işe yarar. Devletin adının Kürt, Türk, Alman, Amerika olması bir şey değiştirmez. Aslolan demokrasidir. Şu anda yeryüzündeki birçok devlet ulus devletidir. Bu mekanizmanın toplumun doğasına aykırı olduğunu düşünüyorum. Mesela şu anda devlet her şeyimize müdahale ediyor. Telefonlarımızı dinliyor, yatak odalarımızı gözlüyor, nasıl giyineceğimize karar veriyor, başörtüsü takıp takmayacağımıza karar veriyor, hatta nasıl düşüneceğimizi bile belirliyor. Özgürlükleri kısıtlıyor. Bunun demokrasiye aykırı olduğunu düşünüyoruz. Bunun yerine, yerinden yönetim modeli dediğimiz, yani herkesin bu kadar yetkili olmadığı; mahalle meclisleri, belediye meclisleri, il genel meclisleri aracılığıyla kararların alınıp uygulandığı daha demokratik bir esnek yönetim modelini öneriyoruz. Başbakanın “Astığım astık kestiğim kestik” dediği bir model değil bizim dediğimiz. Şu andaki devlet modelinin aynısını getirip Türkiye’nin doğusunda bir Kürt devletinde uygularsanız sorunların sadece yüzde 20’sini çözmüş olursunuz. Sadece rahat Kürtçe konuşurlar o kadar. Geri kalan her şey aynı olur. Halk ezilmeye devam eder, işçiler sömürülmeye devam eder. Çünkü ulus devletinin yaşayabilmesinin tek yolu toplumu ezmesidir.
 
Bir ara Başbakanla iyi anlaşılıyordu. Sonra ne oldu da yine aralar bozuldu?
 
Sonra Muhteşem Yüzyıl’ı fazla izledi Başbakan, kendini padişah sanmaya başladı. Güçlendikçe herkese karşı pervasızlaşmaya başladı. Son 10 yıldır isteklerimizde hiçbir değişiklik yok. “Hoşgörü oldu da şımardı” dendi. Ne şımarması! Başbakan iyi bir-iki laf etti diye, bayram çocuğu mu bunlar. Başbakan çözüm ortamını değerlendiremedi. Psikolojik olarak toplum çok uygundu. Bir defada çözülecek bir şey değildi ama birkaç adım atılabilirdi. Hükümet o fırsatı kaçırdı.