Bu kelimeleri google arama motoruna yazdığınızda ekşi sözlükte bir yorum karşınıza çıkıyor. Orada konu ile ilgili yazan yorum şöyle; “kendi kendine yeten mikrokozmoz tanımıdır. Küçük olsun benim olsuncu, kol kırılsın yen içinde kalsıncı, Türk milletinin favori çekirdek sosyal yapısıdır. Türk akademik sisteminin de esasını oluşturur*.” Artık bu tanımlamanın üzerine söz söylemeye gerek var mı bilmiyorum.

Bizim yapımızda yer etmiş olan “sen, ben, bizim oğlan” anlayışı özellikle üniversitelerimizde kendini etkin olarak hissettirmektedir. Üniversitelerimize yüksek lisans öğrenci alımında, doktora öğrencisi alımında, okutman alımında, öğretim elemanı alımında, hatta yardımcı personel alımında tercih edilenlerin çoğunluğu yakın diye tabir ettiğimiz kişilerdir. Aydınpost haber sitesinde son günlerde gündeme oturan üniversite personel alımları bunun en güzel örneklerindendir. Duyduklarımız basına yansıyanlardan çok daha fazlası olduğu yönünde. Her halde bu alımları yapanların aklında bir atasözü var; “bal tutan parmağını yalar.” Ama; “sen, ben, bizim oğlan” anlayışı nedeniyle işe giremeyen, hak ettiği göreve atanamayan, sudan bahanelerle oradan oraya sürülen, kendi yandaşlarını soruşturmalardan korumak için başkalarını bu soruşturmaların içine haksız yere çekilen kişilerin vebali ne olacak? Onların sofrasından çalınan ekmeğin vebali ne olacak? Kul hakkı yemek bu değil de nedir?

Elbette bu durum sadece üniversitelerimizde değil. Birçok yerde bu sıkıntılar yaşanıyor. Mesela iktidara yakın eğitim sendikası da “sen, ben, bizim oğlan” anlayışını sevmekte. Öyle ki idarecilik gibi birçok özel görevlere atanabilmeniz için liyakat falan önemli değil onlar için. Bu görevlere atanabilmenin tek yolu o sendikanın ve o anda yönetimde olan yöneticilerin adamı olmak yeterli. Yönetim değişikliklerinde bile “bizden değilsen yoksun” anlayışı değişmemekte.

Verdiğimiz iki örnekten yola çıkarak şunları söylemek istiyorum. Üniversiteler bilim yuvalarıdır. Ülkemizin geleceği için bilim adamları ve nitelikli insanlar yetiştirirler. Bu kurumları ve bu kurumların alt kuruluşlarını yönetenler de bu bilim adamları arasından seçilirler. Eğer yönetimsel görev taşıyan bilim adamları “sen, ben, bizim oğlan” anlayışı ile yanlış işler yapabiliyorsa, o üniversiteden yetişen kişilerden tarafsız bilim adamı olmalarını nasıl bekleyebiliriz? Aynı durum eğitim sendikası yönetenleri ve bu sendikaların üyeleri içinde geçerli. Sistem içinde yer alan kişiler kendilerine emanet edilen öğrencileri eğitmek, onların doğru insanlar olmalarını sağlamak ile görevlidirler. “Sen, ben, bizim oğlan” anlayışı ile yapılan yanlışları gören öğrenciler bu eğitimcilere nasıl güvenecek? Bu kişilerin yetiştirdiği öğrencilerden dürüst davranış nasıl beklenecek?

Sözün özü; deveye “neden boynun eğri”, diye sormuşlar. Cevap vermiş; “nerem doğru ki?” Kendimiz çalıp kendimiz söylemeyi bırakalım. Memleketi kurtarma düşüncesinin sadece sohbet malzemesi olmadığını hatırlayalım.

Sonunda ölüm de olsa doğruluktan ayrılma, sadık ol. (Hz. Ömer)

*: https://eksisozluk.com/sen-ben-bizim-oglan--768143