Osmanlı İmparatorluğu altı asır boyunca yeryüzüne “insanlığın” hâkim olması için elinden gelen her şeyi yapmış büyük bir devlettir. Kuruluşundan bu yana insana insanca yaşamanın gereklerini öğreten, çağının ilerisinde bir görüşe sahip olan, dünyaya nizam veren bir yapı hâkimdir Osmanlı'da. Devletin bekası, halkın refahı uğruna her bedeli ödemeye hazır, canını bile ortaya koymaktan bir an geri durmayan kahraman insanların yurdudur Osmanlı. Okuduğumuz her kitapta, duyduğumuz her sözde, heyecandan tüylerimizin diken diken olduğu her hatırada bir başka Osmanlı büyüğünün nasıl kendinden geçerek, kendine takılmadan milleti, devleti için yaşadığını görürüz. 
Bir II. Murat düşünün. Dönemin padişahıyken en verimli çağında tahtından ayrılıp oğlu II. Mehmet'e iktidarını devretmekte tereddüt etmiyor. Ve bu kendinden feragat etme Osmanlı'ya dünyanın en güzel şehri İstanbul'u kazandırıyor. Bir Yavuz düşünün ömrünü seferlerde geçirerek, Osmanlı'ya Kutsal emanetleri getiriyor. Bir Kanuni düşünün tek mektubuyla kralları tahtından ayırıyor. 
Yavuz Sultan Selim'in “Biz bunca meşakkate alkış uğruna katlanmadık, halis niyetimiz rızayı ilahidir” sözü tamda bu duruma şahitlik eden bir ifadedir gerçekten. 
Yavuz Bahadıroğlu, her daim tartışma konusu olan ama yakın zamanda popüler bir dizi vesilesiyle bir kez daha gündeme gelen kardeş katlinin esasına dikkat çekiyor. Günümüz dünyasının bir türlü anlam veremediği Osmanlı Devleti’ndeki şehzade katlini en ince ayrıntılarına inerek okuru bilgilendiren Bahadıroğlu, bu kitapta evlatlarından vazgeçmek zorunda kalan ailelerin durumlarını da gözler önüne seriyor. 
FİTNE ADAM ÖLDÜRMEKTEN DAHA KÖTÜ
Türk devletleri tarih boyunca hızlı kurulmuş ve hızlı yıkılmışlardır. Ama Osmanlı İmparatorluğu almış olduğu bazı “tedbirlerle” devletini uzun süre ayakta tutmayı başarabilmiştir. Devletin bekası adına alınabilecek en önemli ve sert tedbir de Fatih Kanunnamesi’nde bulunan “şehzade katli” meselesidir. Fatih Sultan Mehmet han devletinin dağılıp, parçalanıp, yıkılıp gideceğini bildiği için şehzadeler arasında fitneye bağlı bir sıkıntı olacağını, tahtta kalıp hükmetme arzusunun her insanda baskın geleceğini düşünerek Şehzade katlini yasalaştırmıştır. “Fitne adam öldürmekten daha kötüdür” meali ve gerektiğinde umumi menfaat için hususi menfaatin haleldar edilebileceğine dair şer'i prensip şehzade katlinin hukuki göstergeleri olmuştur.
Bir insanın dünyada sevebileceği en güzel varlık olan evladına kıyması bizler için akıl almaz bir şey gibi geliyor. Ama her durumu çağın ve durumun gereklerine göre değerlendirmek gerekir. O dönemde bütün büyük devletler yükseliş dönemlerini bir şahsa bağlı götürürlerken hükümdarın ölümüyle devletin bekası ondan sonra gelen evlatlarının bahtına bırakılıyordu. Bu da çoğunlukla onca uğraşlarla, nice savaşlarla kurulan devletlerin parçalanması ve yıkılıp gitmesiyle sonuçlanıyordu. Cengizhan imparatorluğu da Timur imparatorluğu da kendi evlatlarının taht kavgaları ile sona eren iki devlet olarak hatırlanıyor tarihte. İşte bunu gören Osmanlı, iktidar kavgalarıyla devletin bekasının zarar görmemesi ve yıkılıp gitmemesi adına evladının canına kıymayı tercih etmiş. Osmanlı tarihinde altmış bir şehzade bu şekilde katledilmiş. Bu şehzadelerin yirmi bir tanesinin devletine isyan ettiği de unutulmamalıdır. Eğer Osmanlı bu isyanlarla uğraşıp dursaydı imparatorluk bir kaç kişinin saltanat kavgasıyla kısa sürede parçalanacak ve dağılıp gidecekti. Tarihi gerçeklikleri bugünün bakış açısıyla değerlendirip şehzade katlini hümanist bir yaklaşımla ele aldığınızda elbette kabul edilebilir yanı yoktur. Ancak olayları ve durumları kendi zemininde ve şartları içinde düşünmek tarihi daha doğru anlama noktasında işimizi kolaylaştıracaktır. İşte Yavuz Bahadıroğlu da tam da bu noktadan hareketle şehzade katlini zorunlu kılan mecburiyetleri ortaya koyuyor kitabında. 

DEVLETİN BEKASI HERŞEYDEN ÖNEMLİ 
Otuz altı Osmanlı padişahının neredeyse hepsinin şair olduğunu düşündüğümüzde nasıl evlatlarına, kardeşlerine kıydılar sorusu aklımıza gelebilir. Cevap bellidir son derece ince ruhlu insanlar olmalarına ve böylesine güzel şiirler yazmalarına rağmen onlar birer hükümdardırlar ve tarihe geçecek büyük düşüncelere yürürken en sevdiklerinden bile vazgeçebilecek kadar devletin bekasını düşünen insanlardır. 
Madem söz buraya geldi yine Yavuz Sultan Selim’in canının nasıl yandığını yine kendi sözlerinden öğrenelim: “Ben bu saltanatı, ümmete hizmet içün pederumun elinden aldum ve ıslah-ı alem (insanların ıslahı ve mutluluğu) uğruna birader ve biraderzadelerimi (kardeşlerimi ve çocuklarını) feda eyledum.”
Osmanlı’da Şehzade Katli’nin diğer bölümlerinde Osmanlı’daki eğitim sistemi ve harem işleniyor. Enderun mekteplerinin başlarda şehzadeleri eğitimi için yapılandırıldığı ancak sonrasında devlet adamı yetiştiren bir akademiye dönüştüğü anlatılan kitapta yıllar içinde Enderun’da devşirme öğrencilerin eğitim almaya başlamasıyla bu kurumların dönemin en kaliteli eğitiminin verildiği yerler haline geldiği vurgulanıyor. 
Bahadıroğlu kitabında Kanuni Sultan Süleyman han döneminin önemli karakterlerini de ayrıntılı özellikleriyle tanıtıyor. Harem konusundaki yanlış bilgiler ve kabullere karşılık 
cariyelerin son derece kültürlü ve özel insanlar olarak yetiştirildiğine vurgu yapılan kitapta saraydaki dini hassasiyetler de şu örnekle özetleniyor: “Bir sabah namazını mazeretsiz kılmadığı tespit edilen cariyenin üstü çizilir, asla padişaha eş olarak seçilmezdi.” 

Osmanlı'da Şehzade Katli
Yavuz Bahadıroğlu
Nesil Yayınları