Kimiz Biz? Neyiz Biz?

Ne yazık ki sadece “Seçmeniz” biz.

Başka bir şey değiliz!

Geldiğimiz nokta, vardığımız aşama da artık bu!

Her zaman sadece Fedakâr Olmamız!”

istendi bizlerden. Hep de fedakârlık yaptık.

Çocukluğumuzdan itibaren

Suya sabuna dokunmamak” öğütlendi bize.

Genel olarak da dokunmadık.

Âlemin derdini sorgulamak sana mı düştü?

Sana neBaşına bela mı almak istiyorsun?..”

Yasakları ve korkuları hep asılı durdu önümüzde!

Gecenin ayazında üşüdük, karanlığında korkutulduk.

Aç ve susuz kaldık. Yorgun düştük ama fedakârlıktan

hiç geri durmadık! Nasıl ki “Yârimizin” bir olumsuz

kelamı, herkesten ve her şeyden fazla dağlarsa

Yüreğimizi, nasıl ki en çok da “dost bildiklerimizin

ihanetleri bir ok gibi saplanırsa kalbimizin tam ortasına,

Nasıl ki “Biz” diye bildiklerimizin, gerçekte ”Biz

olmadığını görmüşsek, o vakit elden ayaktan düşeriz!

Evimizi, ekmeğimizi hep sel alır,

Bir Yâr severiz onu da El alır…”

Cehennem Yolunun da, İyi Niyet Taşları ile

Döşendiğini” biliriz ama “İyi Niyet” erdeminden

vazgeçmeyiz! İyi niyetin “Saflık” anlamına geldiğini ve

bir anlamda artık “aptallıkla eşdeğer” olduğunu hep

unuturuz. Özverilerimizin ve iyi niyetimizin, sırtımızdaki

“Semer” olarak anlaşıldığını görmeyiz…

Suda Balık, Havada Kuş, Toprakta Karınca”

kadar çok “Varız!” Ama yine de hep yalnızlık çekeriz.

Uzattığımız eller, hep ısırılmış ve parçalanmıştır.

Umut ateşlerimiz, sadece seçim ortamlarında körüklerle

alazlanıp, yangına dönüştürülmüş ama hemen seçim

sonrasında su dökülmüştür üzerlerine.

Parmaklarımız, yaratıcılığımızı ve maharetlerimizi

yansıtır. Önce onlar koparılır eklem yerlerinden!

Ellerimizin sıcaklığıyla, önce soğuk ruhlarını ısıtır,

sonra Başkası da yararlanmasın!” diye kesilip,

kurda kuşa yem olarak atılır. Tıpkı Moskova Kremlin

Meydanında, renkli ve spiral kuleleri olan o ünlü Sanat

Eseri Aziz Vasili Katedrali’ni yapan Mimarın

Daha İyisini Yapamasın!” diye kör edilmesi gibi…

Önceleri “Cesur Yüreğimize” övgüler dizilir.

Sonra “ilk yok edilecekler” listesine yazılır.

Özgün Fikirlerimizden, insanları ikna etmek için

yararlanılır. Sonra “çöp” olarak işaretlenir!

Daha sonra da yakılmak için tıka basa doldurulur

torbalara. Zira “küçük dünyaları” için“Yakın Tehdit”

olarak algılanır. Bunları bizzat Kendimden biliyorum.

Yaşayarak öğrendim!

Çok olsun, Hepimizin olsun” değil

Az olsun, hep onların olsun” anlayışı geçerlidir!

Şairin dediği gibi Söylemeye dilim varmıyor ama

Kabahatin çoğu Senin canım Kardeşim…”

Bizden olsun da, çamurdan Olsun” kelamını,

kör bataklıkların içine atmazsak eğer, ehil olmayan

“Kötü Yöneticiler” tarafından, kötü yönetilmeyi

Hak Ediyoruz!” demektir. Partilerimize olan

Sadakatimizi” abartıp, onların arkasına sığınarak

yaşama tercihi, zavallı bir tercihtir. Bilime ve Evrensel

Değerlere, Aklımıza, Mantığımıza Ruhumuza,

Erdemlerimize Vicdanımıza yol açmalı ve onların

peşinden gitmeliyiz! Başka bir yol ve çözüm yok!

En azından “Geleceğimizi” kurtarmak için

Hayır!” diyebilmeliyi öğrenmeliyiz!

Hep şu 3 soruyu getirmeliyiz aklımıza.

Dün neler yaptı-yaptılar?

Bugün neler yapıyor-yapıyorlar?

Yarın neler yapabilir-yapabilirler?

Hayatımız ve geleceğimiz bizimdir!

Hayatınız ve geleceğiniz, sadece sizindir!

O halde karar da sizindir!

 

Sosyal medyada bu konuyla ilgili düşüncelerinizi #aydınkonuşuyor etiketiyle paylaşın, yayınlayalım! 

facebook.png twitter.png

 
habericiuygulamalar.jpg
 

- - - -