Geçen hafta en çok tartışılan konuların başında MHP'de üst düzey isimleri istifaya götüren, evlilik dışı ilişki kasetlerinin internet sitelerinde yayınlanması oldu. Şu günlerde MHP'yi sarsan, CHP'de de lider değişimini tetikleyen gizli çekilmiş görüntüler miting alanlarında kullanılınca, 'kaset siyaseti' tartışması üzerinden liderlerin üslubuna dair polemikler başladı. Alevilik de bu seçimde miting alanlarına inen imgeler arasında. Miting alanlarında yükselen tansiyonu ve siyasette üslup tartışmalarını hem Alevi kökenli eski bir siyasetçi olan hem de politik psikoloji alanında çalışmaları olan psikiyatri profesörü Cengiz Güleç ile Ankara'da konuştuk.
 
Kaset siyaseti prim yapmayabilir
 
Kültürel kimlikler ve politik psikoloji alanındaki çalışmalarıyla tanınan, DSP eski milletvekili Prof. Dr. Cengiz Güleç, Türkiye'nin son 50 yılda gördüğü en niteliksiz seçim sürecinin yaşandığı görüşünde. Bel altı vurmalar yüzünden televizyon izleyemediğini anlatan Güleç, 'Toplumda hovardalık erkek için ahlak kusuru olarak algılanmıyor, kaset siyaseti prim yapmayabilir' diyor
Seçimlere az bir zaman kala partileri ve projeleri değil, adeta BBG evinde gibi gayrimeşru ilişkilerin gizlice kaydedildiği video görüntülerini, tehdit mesajlarını ve liderlerin birbirlerine karşı sert üsluplarını konuşuyoruz. Tüm bunları siyaset, kültürel kimlikler ve psikoloji alanında çalışmalarıyla da tanınan, DSP eski milletvekili, Alevi Enstitüsü eski başkanı ve psikiyatri profesörü Cengiz Güleç'e yorumlattık: 
 
-Eski bir siyasetçi ve politik psikoloji üzerine çalışan bir kişi olarak liderlerin mitinglerdeki üslubunu nasıl buluyorsunuz?
Hem eski siyasetçi, hem Türkiye'deki sosyal, kültürel özelliklerle uzun yıllar uğraşmış bir kişi hem de bir ruh hekimi olarak çok sevimsiz buluyorum. Son 50 yılın en niteliksiz, düzeysiz ve sevimsiz seçim süreci yaşanıyor. Liderler, çok fazlasıyla kişisel atışmalara yönelmiş durumda. Burada, rakip olarak görülen liderde kişisel zaaf olduğu düşünülen özelliklere odaklanan ve onu teşhir etmeye dönük bir tarz ve üslup var. Bunu çok çirkin buluyorum. Ama, reel siyaset öyle bir şeydir ki, tüm bu atışmalar sadece liderlerin kendi tercihleriyle mi, yoksa onlara fikir veren imaj yapıcılarla mı alakalı, onu tam bilemiyorum. 
 
-Neden böyle diyorsunuz?
Mesela, Kemal Bey'i en az 30 yıldır tanırım. İkinci adam veya devlet memuru olarak çizdiği o çelebi adam profili ile bugünkü tarzı, üslubu taban tabana zıt. Daha doğrusu, halka dönük yüzüyle iktidar partisi liderine karşı tutumu taban tabana zıt. Son günlerde kullandığı şapka simgesi bile tuhaf. Rahmetli Ecevit'in kullandığı şapkanın bir karşılığı vardı. Bülent Ecevit, bir ressam anne ile profesör bir babanın çocuğu, Robert Kolej'de okumuş, kentli, az çok küçük burjuva ya da burjuva bir ailede büyümüş ve halkın içinde yaşama imkanı olmamış bir kişiydi. Bu nedenle, Ecevit, onlara yakınlaşmayı bu şapka simgesi üzerinden yapıyordu ve bu da çok işe yarıyordu. Ama 
Kılıçdaroğlu zaten halkın içinden bir kişi! Böyle ek sembollere ihtiyacı olmaması gerek. 
 
KILIÇDAROĞLU'NDA MASKE
-Siyasette ikinci-üçüncü adam olarak üslubuyla, lider koltuğundaki üslubunun farklı olması doğal değil mi?
Hayır değil. Ben asla Baykalcı olmadım ama örneğin bir komployla devrilen Baykal'a bakarsak, kendisi 70'lerde ne ise hep oydu. Hiçbir zaman maske takmadı Baykal! Ama, Kılıçdaroğlu maske takıyor ve bu maske inandırıcı olmuyor. Ona bu tarzda davranmasını öğütleyen akıl hocaları kimse, toplum psikolojisini tanımadıklarını gösteriyor bu.  
 
-Başbakan Erdoğan'ın tarzını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bugün Türkiye'de mevcut hükümetin tarzından, uygulamalarından ve arkasındaki dünya görüşünden ciddi rahatsızlık duyan bazı grupların olduğu malum. Ama ne dersek diyelim, 
Tayyip Erdoğan'da böyle bir maske yok. Ne ise, o! Üstelik bunu o kadar içselleştirmiş ki, 'Ben bir Kasımpaşa kabadayısı gibi davranırım' üslubunu hem iç siyasette, hem uluslararası platformlarda uyguluyor ve yakıştırıyor da kendisine. Biz burada bir maske görmüyoruz. Üslubunu beğenmeyenler olabilir ama bir yapaylık sezmiyorsunuz.
 
-Erdoğan, Kılıçdaroğlu ve Bahçeli'nin kullandıkları dili nasıl buluyorsunuz?
Erdoğan'da bir bütünlük, tutarlılık, süreklilik var. Devlet Bahçeli'nin şu son günlerdeki performansı acınacak durumda. Çok köşeye sıkıştığını ve Başbakan'ın siyaset retoriği, dili ile baş edemediğini görüyorum. Erdoğan'ın üslubuyla ne Bahçeli; ne de Kılıçdaroğlu baş edebiliyor. Bu yetersizlik ve çaresizlik daha da hırçınlaştırıyor ve bu da biraz geride tuttuğu duygu ve düşüncelerin fırlamasına yol açıyor. Biz buna 'acting out' diyoruz. Bir tür kontrolden çıkan duygu patlamaları. Bu da Başbakan'ın çok işine yarıyor ve parmağına doladığı zaman da yerin dibine batırıyor. Sayın Kılıçdaroğlu Başbakan Erdoğan'ı düelloya davet ediyor sanki ekranda olduğu zaman mat edecekmiş gibi bir özgüvenle. Bu üç liderin münazara yapacağı bir ortam olsa, Başbakan'ın galip çıkacağı gayet açık.
 
-Bu kadar işine yarayacaksa, Başbakan neden istemiyor o zaman beraber televizyona çıkmayı?
Başbakan'ın da şöyle bir handikabı var. Birincisi, küçük görmesi; ikincisi de kabadayı tarzı dolayısıyla köşeye sıkıştırılma halinde fevri tavır takınma ihtimali var. Bu da kendisine ciddi bir puan kaybettirebilir. O da bundan kaçınıyor olabilir. Ama, hepsinde düzey bir felaket!
 
-Kaset siyasetinin mitingleri domine etmesinin topluma etkisi nasıl oluyor?
O kadar çirkin buluyorum ki, televizyon izleyemiyorum bu belden aşağı vurmalar nedeniyle! Bu tam da Türkiye gibi ahlaki değerler açısından güya tutucu; bir yandan da iki yüzlü, çok avantacı, fırsatçı bir toplumda oluyor. Bu sözde çok ahlakçı bir üslupla, ahlaktan sapanları ahlaken yargılamak, her zaman pirim getiren bir şey değil! Bu çok ters de tepebilir. Türk milletinin necip değerlerine bakıldığı zaman hovardalık, üstelik de kendine imtiyazlı statü atfedilen erkekler için bir kir değil! Yani, bir ahlak kusuru olarak algılanmıyor bu. 'Helal olsun, adama bak! Hem işini hem de hovardalık yapıyor' diye düşünülüyor.  
 
SİYASETEN AZGELİŞMİŞLİK
-Daha önce kasetleri siyasette kullanmayacağını söyleyen Başbakan'ın şimdi bunları diline dolamasını nasıl okumak gerek?
Projelerinden, kadrolarından, vizyonundan emin olan ve 9 yıldır sınanmış, halkta karşılık bulmuş bir iktidarın bu kaset meselelerini, insanların ahlaki kusur ve zaaflarını siyasi malzeme yapması, tam da siyaseten azgelişmişliğe karşılık geliyor. Çok çirkin buluyorum ve zannedildiği kadar pirim yapacağından da emin değilim.
 
-Yani MHP seçmeni kenetlenebilir mi, partiyi baraj altında bırakmak yerine?
Olabilir tabii, bilemiyoruz henüz. Ben hiçbir zaman MHP yandaşı bir insan olmadım, sempati duymadım. Ama bunlar pek çok sağduyulu muhafazakar insanı da rahatsız edebilir.
 
-Başbakan'ın Kılıçdaroğlu'nun Aleviliğine vurgu yapmasına karşın, CHP liderinin buna atıf yapmaktan özellikle kaçınması nedeniyle eleştirildiğini görüyoruz. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Demokrat Aleviler içerisinde de Kılıçdaroğlu'nun Kürt ve Alevi kimliğine sahip çıkmaması dolayısıyla bir rahatsızlık var ama bu sınırlı bir kesim. İlerici, demokrat Alevi aydınlarının seçim tercihlerinde, bunun gücü, etkisi yok derecek kadar az. Erdoğan'ın Kılıçdaroğlu'nun Aleviliğini vurgulaması çok ters de tepebilir. Ben Alevi doğabilirim, ama Alevi olmak zorunda değilim! Kılıçdaroğlu belki böyle bir tercih yapıyor. Siyaseten de bunu seçmiş olabilir. Çok da anlaşılabilir bir yanı var. Çünkü, ben CHP'nin derin devlet tarafından dizayn edilmiş olduğunu düşünüyorum. 
 
-CHP'nin derin devlet tarafından dizayn edilmesinden kastınız nedir tam olarak?
AK Parti'nin bu dönemde de tek başına iktidar olacağını gören, Ergenekon'la büyük ölçüde kolu kanadı kırılan bildiğimiz derin devlet cuntalarla bunu engelleyemeyince, siyaseten bunu yapması gerekti. Deniz Baykal'la bu olmuyordu, çünkü halktan kopuktu. Yerine Kılıçdaroğlu gibi daha halktan bir liderin getirilmesi çok akıllıca bir tercih. Dolayısıyla, böyle bir projenin ürünüyse ve içindeyse Sayın Kılıçdaroğlu, neden Alevi kimliğini öne çıkarıp Beyaz Türkleri incitsin? Çıkartmasına bile gerek olmadan halen prim yapıyorsa, gerek yok. Kürtçülük ve Alevicilik yapması da riski büyük. Reel politika açısından Kılıçdaroğlu'nun bu tutumu gayet anlaşılır ve akıllıca. 
 
-MHP'nin son dönemde yaşadığı kaset skandallarını da derin devletin dizaynı olarak görüyor musunuz?
Hayır, orada derin devlet katkısı olduğunu sanmıyorum. Çünkü MHP'nin baraj altında kalması büyük ölçüde AK Parti'ye yarar. Sonra CHP'ye yarar.
 
AK Parti'den milletvekilliği teklifi gelmedi
-DSP'den Meclis'e girmiştiniz 1999'da. Seçim öncesi AK Parti'den aday olabilecek isimler arasında adınız geçti. AK Parti'den size teklif geldi mi adaylık için?
Hayır, doğrudan bir teklif gelmedi. Birkaç farklı kaynaktan Başbakan Erdoğan'ın benimle ilgilendiğini duydum, ama resmen bir teklif gelmedi. AK Parti ve muhafazakar çevrelerde benim demokrat kimliğim, Kürt ve Alevi sorunlarına ilgim biliniyor. Bu konuda tutum ve tavrım çok net. 'Topluma katkım olabilir' diye düşünmüş olabilirler. 
 
-Geçmişte DSP'den milletvekili olduğunuz için dikkatimi çekti bu durum...
Ben DSP'den milletvekili oldum ama hiçbir zaman DSP'li olmadım. Sayın Ecevit'in 99'da kişisel teklifi nedeniyle siyasetin içine katıldım ama geçmişimde ne DSP'li, ne CHP'liyim. Sosyalist soldan gelen bir insanım ve halen o görüşlerimi de koruyorum. Gönlüm, daha çok eşitlik, özgürlük ve sol değerlerde. Ama tüm bu değerlerimi koruyarak, birikimimi gerçekten temel sorunların çözümü için kullanmam için bir imkan tanınırsa, düşünebilirim. İnandırıcı bir teklif gelse, düşünürdüm doğrusu. Çünkü bu sorunlar siyaseten ve parlamentoda çözülecek. Başka sakıncalar ön plana çıkmış olmalı ki, teklif gelmedi. Fakat doğru, son güne kadar gündemde dediğiniz gibi bir durum vardı.
 
Hayata Dönüş'ü engelleyemezdik
-Sizin milletvekili olduğunuz dönemde gerçekleşen Hayata Dönüş Operasyonu'nu engelleyebilirdik diye düşünüyor musunuz bugün geçmişe bakınca? 
Dünyanın hiçbir uygar demokratik ülkesinde görülmeyen bir kıyımdı o ve adı da üstelik ironik bir şekilde Hayata Dönüş'tü. Cezaevlerindeki ölüm oruçları ve direnişlerin bu kadar gayriinsani bir şekilde, tüm Türkiye ve dünyanın gözü önünde güya sonlandırılması çok büyük bir lekedir. Ama, bu sadece hükümetin sorumluluğu değil, devletindir de aynı zamanda. Siz zannediyor musunuz ki, o dönemde siyasi iktidar ve hükümet tüm kararlarını kendi başına karar verebiliyordu? Rahmetli Ecevit bunu ne kadar sık söylerdi. Özellikle Kürt meselesi gibi kronik yaraların çözümü için siyasi iradenin veya hükümetin yeterince kadar güçlü olmadığını itiraf edecek bir dürüstlüğü de vardı. 
 
-O dönemde vekil olarak bunu engelleyebilme gücünüz yoktu yani, öyle mi? 
Yoktu, hemen hemen hiç yoktu. Çünkü, partinin kendi içinde, kurullarında özgürce tartışılan bir hava, ortam yoktu. Sevgili Mehmet Bekaroğlu'nun nasıl çırpındığını biliyorum bunu önlemek için. Ama hiçbir şekilde parlamentoda ortak bir sağduyu oluşturamadık.
 
Kavakçı'ya tavrım çiğlikti, bugün öyle davranmam
-TBMM'de olduğunuz dönemde yaşanan Merve Kavakçı olayında rahmetli Bülent Ecevit 'Bu hanımefendiye lütfen haddinizi bildiriniz!' dediği zaman aldığınız tavrı sorguluyor musunuz?
Çok açık söyleyeyim; evet, ben o dönemde tepki gösterenler arasındaydım. Meclis'e yeni girmişim, DSP'lileri doğru dürüst tanımıyorum... Olan biten nedir, ne değildir doğru dürüst kavrayamadan... Bir de o günlerde bir miktar daha az demokrat olduğumu düşünüyorum, bir de parti dayanışması, parti disiplini gibi bir şey de var ortada... Bunların ötesinde de duygusal olarak, gerçekten de o zamanki Refah Partisi'nin Merve Kavakçı olayını çok kışkırtıcı, toplumu da geren bir biçimde, üstüne üstüne, inadına inadına gündeme taşıması çabasını onaylamadığımı da söylemeliyim. Dolayısıyla o tarihi günde kalkıp da masalara vuran, ayağa kalkıp da protesto edenlerden biriydim. Aradan geçen bu 10-12 yıl içerisinde doğrusu bundan ben biraz rahatsızlık duyuyorum. Tümüyle utanç demiyorum ama ben bundan rahatsızlık duyuyorum. Bugün olsa, böyle bir şeyi katiyen yapmam. Kamusal alan tartışmasında daha demokrat tavırlıyım. Genel kurul salonunun pekala girilebilir bir alan olduğunu savunabilirim. Dolayısıyla, o zamanki davranışımı biraz çiğ buluyorum açıkçası. Şimdi olsa, aynı tepkiyi göstermek istemem. Ben de değiştim. Merve Kavakçı'nın hamisi konumundaki Nazlı Ilıcak ve Bülent Arınç şimdi böyle provokatif ve çok da anlamlı olmayan bir siyasi gösteriyi, meydan okumayı yapar mı, ondan da emin değilim. Ben onların bile değiştiğini düşünüyorum. Bu, Türkiye geleceği açısından da iyi bir şey bir anlamda.
 
 
akşam