Adana'daki Dr. Ekrem Tok Ruh Sağlığı Hastalıkları Hastanesi'nde bir gün geçirdim... Ferah, modern kurumda herkesin bir derdi var. Ama ortak cevapları hiç değişmiyor: Yarın çıkıyorum.

Tımarhane sözcüğü şükür ki sadece unutulmaz bir Nejat Uygur piyesinin adında kaldı yalnızca. Türk izleyicisinin daha önce örneklerini sinemada izlediği unutulmaz kadrolu Süt Kardeşler adlı filmin tiyatroya uyarlanmış haliydi 'Alo Orası Tımarhane mi' oyunu. Şimdi sağlık sorunları yüzünden oyunculuğuna 'antrakt' veren Nejat Uygur ustanın bu oyununda, Bahriye askerleri arasında geçen komik durumlar işleniyor, tempo hiç düşmüyor, 2 perdelik oyun sırasında kahkahanın da ardı arkası kesilmiyordu."

CİNAYETİN ÜSTÜNE
MOLA'yı Adana'da, eskinin 'Tımarhane'si, şimdiki zamanların modern, ferah, işlevsel Dr. Ekrem Tok Ruh Sağlığı Hastalıkları Hastanesi'nde verdim bu hafta. Başhekim ve diğer yöneticiler büyük bir özgüven içinde hastanenin her bir odasını, köşesini, dilediğimiz tüm birimleri açıp gezdirdi dolaştırdı bizi. En ağır vakalardan, ayakta tedavi görenlere herkesle tanıştım. Adı sanı bile belli olmayan meçhul hastaların bakım gördüğü yerlerden, yatakhanelere. Resim heykel atölyelerinden spor tesislerine, hüzünlü sohbetlerden, toplu eğlencelere kadar her bir duruma göz tanıklığı ettim. Avrupa ülkelerinde bile eşine ender rastlanacak kalitede yapılan AMATEM binasını ilk gören gazeteci oldum. Fotoğraf Editörümüz usta deklanşör Kutup Dalgakıran'ın müthiş kareleri eşliğinde sizi bu gözlemleri paylaşmaya çağırıyorum. Haydi!. Hay ayağımın kademini seveyim. Hastaneye sakin sükût hallerde konuşup görüşüp haber, röportaj yapmaya geldim lakin baktım 'çarşı karışmış'. Sebep mi?... Sebep cinayet. Adamın biri Adana merkezde, 100. Yıl Mahallesi'nde kafayı çizmiş, "İçinde cin var" diye genç güzel kız kardeşini 97 yerinden bıçaklayarak öldürmüş, "Fena mı oldu, bacımın cinlerini açtığım deliklerden dışarı çıkarttım" deyince de apar topar getirmişler onu da. "Cehaletten mi?" diyorum, yanıt şaşırtıcı: "Katil zanlısı Devrim D. Ceyhan Meslek Yüksek Okulu mezunuymuş, KPSS sınavında 73 puan almayı bile başarmış" meğer. İşte yanlarındayım. Hafiften tırsıp, yahu şimdi dellenip hülle etmesinler beni' diye iç geçiriyorum ama Kutup Dalgakıran vicdansızı karizmamı örseleyecek fotoğrafı çekmiş bile. Endişeyle açılmış gözler, yelkeni suya inik hali anlatan vücut dili fotoğrafı o kare peeeh!..

TÜRKÜ SÖYLEYEYİM
Kimi "yerlerde yattıklarını" kimi "sigarasızlıktan perişan olduklarını" dertlenirken kimi de akıllara seza siyasi yorumlar yapıp başbakandan bakanlara, Kılıçdaroğlu'ndan Baykal'a tahliller, yorumlar, öneriler sıralıyor. Haa bir de hangisine sorsam "yarın çıkıyor." Sonra kadınlar bölümüne doğru seğirtiyoruz. Çoğu havanın güneşli olmasından memnun, bahçeye atmış kendini. Üzerlerinde pembe, mavi, sarı, mor, sıklemen renkli eşofmanlar, tişörtler, hırkalar var. Merakları bana ille de bir türkü söylemek. Art arda patlıyor sesler. Yemen Türküsü, Kara Tren, Leylim Ley derken Veysel'den, Çobanoğlu'dan çıkıyorlar. Birden yanımda biten erkek hasta sitem ediyor: " Bu berbat sesli kadınları bırak da Ferdi Tayfur'u dinle ağam" deyip asılıyor; " Sen de mi Leylaaa..." Ferdi baba dinlese kendi okuyor sanır, bu ne müthiş benzerlik.

ŞAVAŞ ABİ BURAYA
Ardından demir parmaklıklı pencere ahalisinin çağrısına icabet etme durumu hasıl oluyor. Bunlar kapalı kilitli kapılar ardında, korumalı demirli bölümlerde kalan 'hareketli' hasta koğuş pencereleri. Tanıyıp adımı bağırıyor, futbolcu çağıran tribün tayfası gibi tempo tutuyorlar: "Savaş Abi buraya yumruk havaya".

SABAH