Aydın, tarihin her döneminde birçok sanatçıya, düşünüre, filozofa, yazara ev sahipliği yapmış, birçok anıya mekân olmuş. O zamanlar bu yaşananların farkında olmasa da Aydın çok sevilmiş bu insanlarca. Bunlardan biride Sakallı Celal (Celal Yalınız).

Bu Sakallı Celal’de kim dediğinizi duyar gibiyim.

Sakallı Celal, 1886 yılının bir Mart gününde Miralay Hüseyin Hüsnü Paşa ve Ayşe Melek Hanımın üçüncü oğlu olarak dünyaya gelir. Sakallı Celâl, okul çağına gelince, ailesi tarafından Mekteb-i Sultani’ye, bugünkü adıyla Galatasaray Lisesi’ne 110 numara ile kaydedilir. Liseyi bitirdiğinde Fransa’ya üniversite eğitimi için gittiyse de tamamlayamadan geri döner. Celalin çevresine biraz tepeden bakan annesi ile yıldızı hiç barışmaz. Çocukken annesinin ‘paşa hanımı’ tavırlarına sinirlendiği için makam faytonunda kendini arabacı askerin yanına atıp, annesini utandıracak kadar aykırıdır. Zaten sonraları annesi için “askerler, babama selam durduklarından daha çok anneme selam dururlardı! Benim annem Abdülhamit’in dişisidir” diyecektir. Aynı Ayşe Melek Hanım, Celâl devlet bursu ile Fransa’ya siyaset bilimi okumaya gittiğinde, oğlundan gelen “devlet katında bölümü ile ilgili değişiklik ricasında bulunması” isteğine “devlet neyi uygun görmüşse onu tahsil et, onlardan daha iyi mi bileceksin?” cevabını vermiştir. O günden sonra Celâl Bey, o meşhur sakalını koyuverip bir daha da kesmemiştir.

 

sakalli-celal-1.jpg

Galatasara Sultanisi'nden öğrencisi ve hayranı olduğu Tevfik Fikret'in, "Hak bellediğin bir yola yalnız gideceksin" dizesinde ifade edilen prensibe hayatı boyunca sadık kalmıştır.

Sakallı Celal, o dönem için 'fazla geniş' vizyonu, ileri görüşlülüğü ile tahmin edileceği gibi dokuz köyden kovulur. Öğretmenliğe başladığındaki ilk görev yeri Üsküp'te öğrencilerden bir futbol takımı kurduğunda, şeytan icadı oyun yüzünden 'komünist' olarak nitelendirilir ve görevden alınır. Sonrasında gittiği Kastamonu'da öğrencilerine hurafelere inanmamaları yönünde verdiği öğütler nedeniyle sakıncalı ilan edilerek yine görevden alınır. Ankara Sultanisi'nde din derslerini azalttığı ve erkek öğrencilere bayan öğretmen atadığı için uyarılır [1].

Sakallı Celal, Ankara Erkek Lisesinde Müdür iken okulun lağımı patlar. Okul Müdürü sıfatıyla durumu hemen Milli Eğitim Bakanlığı’na bildirir. Bakanlıktan gelen yanıtta idare-i maslahat edilmesi söylenir. Sakallı Celal, patlamış lağımı nasıl idare edeceğini düşünür ve en sonunda tulumu giyer ve birkaç öğrenciyle birlikte lağımı onarmaya başlar. Bu sırada okula müfettiş gelir ve Müdürü sorar. Görevliler bahçede olduğunu söyleyince dışarı çıkar fakat Müdüre benzer kimseyi göremez. Etraftakiler lağım içinde çalışan Sakallı Celali gösterdiklerinde, müfettiş hiçbir şey konuşmadan okuldan ayrılır. Müfettiş hemen durumu Bakanlığa bildirince, Sakkalı Celale bir yazı yazı gönderilir ve  “Niçin na layık kıyafetle okulda bulunulduğu” sorulur. Bunun üzerine Celal hemen Bakanlığa gider ve; “Lağım patladı dedik. “idare et” dediniz. Bizde lağımı onarıp idare edelim dedik. Lağıma bu sizlerinki gibi kıyafetle girilmez ya! İdare etmenin b... içinde oturmak olduğunu anlayamamışım!” şeklinde cevap verir.

Devlet memuru olamayacağını anlayıp çareyi Aydın'da incir fabrikasında çalışmakta bulan Celal, burda da rahat edemez. İşçilere yardım ettiği gerekçesiyle komünist olduğu düşünülür ve evi basılır. Kitapları ve eşyaları talan edilen sakallı Celal, polise ne aradıklarını sorunca "Fakir işçilere yardım ediyormuşsun! Yani komünistmişsin! Biz de bunun belgelerini arıyoruz" yanıtını alır. Celal, işaret parmağıyla kafasını göstererek "aradıklarınız burada" yanıtını verir.

sakalli-celal-2.jpg

Bir başka gün, taşıdığı ruhsatlı silahına el konduğunda, silah taşıma nedeni olarak "bu polis eskiden padişahın ve hilafetin polisiydi. 'Padişahım çok yaşa' diye bağırmayanları yakalayıp zindana tıkardı. Düpedüz zulüm aracıydı emrinde olduğu padişah ve hilafetin. Şimdi devran değişti, Cumhuriyet ilan olundu ve bu polis Cumhuriyet'in polisi olup çıktı. İyi de ben bu polise nasıl güvenebilirim? Yarın birileri punduna getirse bir kez daha 'hilafetin polisi' olmayacakları ne malûm? o nedenle ben bu silahı gerektiğinde Gazi Paşa'yı ve Cumhuriyet'i korumak için taşıyorum" yanıtını verir.

Sakallı Celâl, hayatı boyunca kimseden yardım almaz. Rivayete göre gösterişli görünmemek adına bilerek eskittiği paltosu, içine kitaplarını doldurduğu çuvalı ve 'özgürlük' olarak nitelendirdiği sakalıyla kendi yağı ile kavrulur. Dönemin tüm düşünür, yazar ve profesörleri tarafından el üstünde tutulur.

Sakallı Celali araştırmacılar ve çevresi, Fransızca bilir, sağlıklı, güçlü, hazırcevap, esprili, kültürlü, bekar, bakımsız, derbeder, titiz, babacan, ütopik sosyalist meczup olarak tanımlar.

sakalli-celal-3.jpg

 

Evinde yapılan bir arama da polis duvarda duran Karl Marx portresini sorunca “Rahmetli Babam” diye cevaplamıştır. Öğretmenlik yapmış, Aydın’da incir fabrikasında çalışmış çöpçülerin ücretini az bularak protesto amacıyla çöpçülükte yapmıştır. Paraya pula hiç önem vermemiştir. Öyle ki Galatasaray Lisesi’ndeki öğretmen vekilliği döneminde çocuklara askıdaki ceketini göstererek ‘Parası biten cebimden alabilir’ diyecek kadar maddiyattan uzak durmuştur.

 

Sakallı Celal yazılı bir eser bırakmamıştır. Yakın arkadaşları arasında Yusuf Ziya Ortaç, Ahmet Haşim, öğrencim de dediği Nazım Hikmet, Ordinaryüs Matematik Profesörü Ali Yar, Haldun Taner ve Ali Sami Yen; çevresindekiler arasında Nurullah Ataç, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Kazım Taşkent gibi çeşitli isimler ile Melih Cevdet Anday, Orhan Veli, Sabahatti Ali gibi pek çok şair ve yazar yer alır. Hakkında tüm bilgi ve belgeleri yazar Orhan Karaveli tarafından yazılmış olan “Sakallı Celal-Bir ‘Bilinmeyen Ünlü’nün Yaşam Öyküsü ” kitabında derlenmiştir.

sakalli-celal-4.jpg

Haldun Taner ve Nazım Hikmet Ran’ın kaleminden Sakallı Celal’i biraz tanıyalım.

Haldun Taner, bir yazısında [2]; “…Celal bey, bahriye mektebi nazırı Hüseyin Hüsnü Paşa’nın oğlu ve Mekteb-i Sultani mezunu olduğunu sık sık unutup ve unutturup herhangi bir sokaktaki adam kişiliğine bürünmekten çok zevk alırdı. Ankara vapurunun ünlü süvarisi Şefik Kaptan bana ön güvertede halatları saran sakallı bir çımacının kendisine Lamartin’in ‘le lac’ şiirini ezbere okuduğunu anlatmıştı. Bu kadar güzel Fransızca bilen bu çımacıyı o güne kadar hiç görmediği için baş çarkçıya sormuş, o da bu sakallı zatın İstanbul’dan İzmir’e biletsiz gitmek için boğaz tokluğuna çımacılık yapmak istediğini anlatmıştı. Celal Bey’in, istese bu kadarcık parayı dostlarından borç alması işten değildi. Ama öyle esmiş, öyle yapmıştı. Böyle oyunlara bayılırdı…” 

 

Nazım Hikmet, Sakallı Celal’den bahsederken; “…on beş, on altı yaşlarındayken baudelaire’i aslından okurdum. Bir gün bizim orada, Göztepe’de, Baudelaire’i okuya okuya yolda yürüyorum, Sakallı Celal karşıdan geliyormuş, ben farkında değildim, dalmış gitmişim kitaba. Bana yaklaşınca: ” okuduğun o kitap ne senin ? ” diye sorunca kaldırdım başımı baktım, o. Gösterdim kendisine kitabı. Baktı, baktı yüzüme. Ben o zaman suratı çil içinde sapsarı bir oğlandım. ” Sen büyük adam olursun oğlum !! ” dedi ve yürüdü gitti. Büyük adam olamadık ama Baudelaire’in bir çok şiirleri aklımızda kaldı…” 

 

sakalli-celal-5.jpg

 

Birçok kişi, yazarken, çizerken kullandığı, alıntıladığı sözlerin Sakallı Celale ait olduğunu bilmeden kullanır. Sözlerinden bazıları şunlardır:

“Türkiye’de aydın geçinenler Doğu’ya doğru seyreden bir geminin güvertesinde Batı yönünde koşturarak Batılılaştıklarını sanırlar.”

 

“Bu ülkede ilgililer bilgisiz, bilgililer de ilgisizdir.”

 

“Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkün olur.”

 

“Bir kızın tıraşlı bir erkeği güzel zannetmesi hazindir…”

 

“İnsanoğlunda zekâ, midyedeki inci gibidir. Hepsinde bulunmaz”

 

 

Sakallı Celâl 1962’de beyin kanamasından hayata veda eder. Mezar taşında kimsenin bilmediği ama soyadıyla Celâl Yalınız ve “Bahçıvan bir gül için bin dikene katlanır” yazılıdır.

Sakallı Celal yaşasaydı, bugünkü Türkiye koşullarında yaşananlar için ne derdi acaba?

 

sakalli-celal-6.jpg

 

[1] Orhan Karaveli, Sakallı Celal.